Her zamanki gibi suyun altında olmak bile beni gülümsetmişti. Denizatlarının heyecanlı heyecanlşı etrafta gezinmesi, balıkların bizi görüp rotalarını değiştirmesi her zaman gülümsememe neden olmuştur. Babamın sarayını gördüğümde ise hep içim rahatlamıştı hem de biraz gergin ve kızgındım. Evet, aynı anda birden fazla duygu ile yüklüydüm şu an. Babamı göreceğim için mutluydum, ama ona bana on senedir görünmediği için dahası düğünüme ve çocuğumu görmeye bile gelmediği için çok kızgınım. Aynı zamanda da yanımda bir Ares melezi vardı ve babam pek Ares melezlerini sevmezdi. Neler olacağını gerçekten sabırsızlıkla bekliyordum. Sarayın kapıları ardına kadar açıktı. Sanki gerçekten bekleniyormuşuz gibi. İçeri girdiğimde baloncuğu patlattım. Burası Havva doluydu. Rahatça nefes alabiliyorduk. Carmen’in etrafa hayran gözlerle baktığını görünce “ Babamın, tanrı Poseidon’un sarayına hoş geldin” dedim. Ana koridorda yürümeye başladık. Bir yandan sohbet ederken bir yandan da babamın taht odasının nerede olduğunu hatırlamaya çalışıyordum. Sonunda taht odasının önüne geldiğimizde iyice gerilmiştim. Dudağımı ısırdım “İşte başlıyoruz” dedim.