Ağaçların hışırtısı sonbahar mevsiminden olacak her zamankinden daha da duyulur haldeydi. Yerleri kaplamış sarı yapraklardan oluşan yumuşak ve hafif nemli zemin eski günlerde arayıp da bulamadığı nadir konak mekanlarından biri sayılabilirdi. Ay hilal şekline bürünmüş, sırtını yasladığı kayayı belli belirsiz aydınlatıyordu. Cebinden sigarasını çıkarıp ufak bir nefes alıp ay ışığına gönderdi. Eski zamanları yad etmenin acısını bastırabilecek tek şeydi sigara onun için, geçmişten kalma, masum bir alışkanlık yanlızca. Yaptığı onca hatayı düşündü, bu yaşına rağmen annesinden aldığı zekayı nasıl kötü kullanarak aldığı onlarca canı. Melez kampına gelmek konusunda uzun süre düşünmesi gerekmişti. Her ne kadar nefret etse de bir yanı hala o eski Harexis'i özlüyordu. Şimdi olduğundan daha güçlü, şimdi olduğundan daha sefil olan; para karşılığı işlediği cinayetlerle cebi dolmuş ancak ruhu bomboş olan Harexis'i. Beraber iş yaptığı insanların eğlence anlayışından pek hoşlanmadığından belki, kampa gelirken eğlenmenin aklının ucundan geçmesini istemiyordu. Oysa gün içerisinde bir çok yeni, sevimli denebilecek ve bazen sevimlilikleri mide bulandırıcı seviyeye ulaşabilecek melezle tanışmış, bir kişiye haddini bildirmiş ve gördüğü bir iki ufak eğitim sonunda kamp meydanında marşmelov pişirip şarkı söylerken onlara katılmıştı. Yeni hayatına alışması biraz zaman alacak olsa dahi, eski hayatından kimseye bahsetmek istemediğinden emindi. Gözlerini kapadı ve başını sırtını yasladığı taşa koyarak ağaçların fısıltısını dinledi.