Sarsılmıştım. Karabasanlar yetmezmiş gibi, bugün büyük bir şok atlatmıştım. Atlatmıştım... Buna atlatmak denirse tabii. Kafa dağıtmaya New York'a gidip, orada hem eski aşkım hem de felaketim olan Fabiano ile karşılaşmıştım. Daha kötüsü, bana sahip olmaya çalışmıştı. Ardından bayılmıştım ve uyandığımda ormandaydım. Karşımda beni kurtaran ve Fabiano'yu öldüren Erebus vardı, Karanlık Tanrısı Erebus. Uzun uzun konuşmuştuk, fakat hala kafamı toplayamıyordum. Hala şok içerisindeydim. Beni neden kurtardığını bir türlü anlamıyordum. Ve Fabiano'dan sonsuza dek kurtulmak, tuhaf bir histi doğrusu. Bir yanım tuhaf bir biçimde üzülüyor, diğer yanımsa rahatlıyordu. Neler yaşıyordum ben böyle ? Dalgın dalgın ilerlerken, hissizleşmiştim. Yanımda kardeşim Alex'in olduğunu anca fark edebilmiştim. "Ne olur cevap ver !" Aslında başka şeyler de söylemişti, ancak bunu duyabilmiştim. Büyülenmiş gibi ilerliyordum. ''Alex...'' Koluma girip yürümeme yardım etmeye başladı. Açıkçası şu durumda kendimden çok ona acıyordum, benim gibi kayıp bir vakaya bile yardım etmeye çalışıyordu ! Üstelik, umutluydu da. "Ne oldu anlatacak mısın ?" Sükunetimi koruyarak, ona döndüm. Bir süre durgun durgun baktıktan sonra, cevap verebilmiştim. "Sakin bir yere gitsek olur mu ?" Konuşmam onu şoka uğratmış gibiydi. Biraz titrek bir sesle cevap verdi. "Elbette."
Kano Gölü'ne gelmiştik, bunu fark edebilmem bile mucizeydi. Kendimi hasta gibi hissediyordum, içten içe çürüyordum sanki. Etraf sakin ve sessizdi. Bir yandan kendime acırken, aklıma Erebus geliyordu. Fabiano'yu bile unutmuştum, fakat Erebus beni nedenini bilmediğim bir şekilde düşündürüyordu. Kendine gel Adriana, o bir Tanrı. Elbette seni koruyacaktı. Kendi kendimi rahatlatmaya çalışıyordum besbelli. Gözümün ucuyla kanoları seyrederken, kardeşimin bir hayal gibi gelen sesini işittim. "Bana bak sen ! Neler olduğunu anlat yoksa sonu hiç iyi olmaz !" Karşımdakini çıldırtacak sakinliğimle duruyordum. En sonunda kardeşimin yüzüne bakmayı akıl etmiştim. Sahi, neler olmuştu ? Neler olmadı ki... Bu gece yaşananlar, zihnimden hem siliniyor hem de film karesi gibi gözümün önünde beliriyorlardı. Artık konuşmaya karar verdim, belki rahatlardım. Alex benim sırdaşım olsa bile ona bazı şeylerden bahsetmeyecektim, Erebus'a söz vermiştim. Konuşulan herşey aramızda kalacaktı. Ayrıca Siren Körfezi hakkında da ağzımdan bir şey kaçırmamalıydım, ne olursa olsun Lara ile aramızdaydı o olay. Karşımdaki en iyi sırdaşım olsa bile... İlk önce derin bir nefes aldım, temiz havayı içime çekip kendimi biraz olsun toparlayabilmek için. Ardından boğazımı temizleyip konuşmaya başladım. ''Alex, ben... Ben kamptan kaçtım ve New York'a gittim.'' İlk cümlem onu güldürmüş gibiydi, bu mu seni bu kadar etkiledi der gibi alayla bakıyordu bana. ''Sadece bununla kalsaydı iyiydi. Sana bahsetmişimdir, Fabiano, başımın derdi... İşte, onunla karşılaştım. Barda. Çok kötü oldum, yani o kadar şeyden sonra onu orada görmek... Karşımda benimle hala alay ettiğini bilmek.. Kahrediciydi. Bardan çıktım ve önüme bakmadan yürümeye başladım. Çıkmaz bir sokakta buldum kendimi. Fabiano, bana sahip olacaktı. Erebus gelene kadar tabii. Oralarını hatırlamıyorum çünkü bayılmıştım, ancak Erebus bana anlattı. O öldü Alex, Fabiano öldü. Erebus, beni kurtarmak için onu öldürdü.'' Son cümleyi söylerken sesim çatallanıyordu. Olanları hazmetmek hiç de kolay değildi. Alex karşımda şoktan donakalmıştı. Onu pek umursamadan devam ettim. ''Bütün bu olanlar, çok fazla. Fabiano'yu görmek, bana yapabileceği şeylerin düşüncesi, ardından gözümün önünde ölümü...'' Omuz silktim, daha ne diyebilirdim ki ? Tabii zihnimi kurcalayan asıl sorudan bahsetmemiştim. Erebus, neden benim gibi bir melezi kurtarmaya bu kadar çabaladı ? Ormandaki konuşmalarsa, herşeyi kördüğüm yapmıştı. Şu an onları bile düşünecek halim yoktu. O sırada, Alex yanıma geldi ve bana sarıldı. Tek kelime etmiyordu. Haklıydı, ne söylenirdi ki böyle bir şey karşısında ? Bu daha olayın tamamı bile değildi. Kim bilir, onları bilse ne düşünürdü...