Steward Thurstan Ares'in Çocuğu
Mesaj Sayısı : 326 Kayıt tarihi : 05/09/10
| Konu: Hades'e ithafen C.tesi Tem. 23, 2011 1:54 am | |
| - Spoiler:
12- Ormanda rp yazacaksın. Mekan: Orman Katılacaklar: Sadece sen.
Küçük bir belirsizlik sonrası yavaşça görüntülerin sis bulutunun ardından çekilmesiyle birlikte, tahta sıraların varlığını, onu takip edern; dolap ve yazı tahtasını fark ediyorum. Burası gayet sessiz bir yer. Etrafta bir sürü araç-gerek var. Sonra görüntü daha anlaşılır hale geldiğinde tahtanın önünde okul üniforması giymiş, saçları iki yanına serilmiş bir kız var. Üzerindeki üniformayı hemen tanıdım. Bu benim eski okuluma aitti. Kızı ise daha yüzünü görmeden kim olabileceğini hayal etmiştim. Gabriel! Bana doğru bakıp bir süre anlamasız bir yüz takınıyor sonrasında elini kaldırıp merhaba dersecesine sallıyor, gülümseyip bana doğru yaklaştığında kalbimdeki odacıklar sanki yırtılacak gibisine kan pompalıyor. Bu imkansız birşeydi çünkü Gabriel, onunla aramızda birşeyler olurken bu dünyadan göçüp gitmişti. Güzelliği yanındaki zekası ve sevecenliği her erkeğin başını döndürürken o beni seçmişti. Son derece alçak gönüllü ve başkalarını düşünen birisiydi. Daha bir kere birşeyler yaşamıştık ki, hastalığı yüzündne vefat etmişti. Bunu hazmetmek zordu çünkü o yaşama amacım olmuşken onsuz kalmak dayanılası birşey değildi. Aradan uzun süre geçmesine karşın onu son zamanlarda düşünmeye başlamıştım. Belkide onu şimdi görüyor olmak bu düşüncelerin bir meyvesiydi. İyi ki de düşünmüşüm.
"Stew" dedi. Yüzündeki değişim iyi yöndeydi. Durumu kabullenmiş ve mutluydu. Bense nutkum tutulmuş bir halde öylece ona bakıyordum. Ne gülümseyebiliyor ne de üzülebiliyordum. Bu durumun nasıl gerçekleştiğini anlamay çalışyordum ama aklaım olanaksız bin türlü sonuç üretirken onların arasından daha az olanaksızları çıkarıp sonuca varmak, Tartarus'un sonuna bakmaktan daha kötüydü. Bunun nasıl olduğunu ona sorarcasına şaşkın bir bakış attım.
"O'nun sayesinde. Bizim efendimizin. Yeraltına hükemdenin. Yalnız olanın ve hiç sevilmeyenin, onun için hiçbir kurban verilmeyip hiç bir tapınak yaptırılmayanın sayesinde buradayım. Ona şükür olsun."
"Nasılsın Gaby? Yani... o.. orada?" "Ben Elisyum Tarlalarında mutluluk ve sevinç içinde devam ettiriyorum varlığımı." "Şey, yalnız mısın? Yani... hani şey..?" "Ooh hayır Stew, üzgünüm." "Hayır hayır. Buna sevindim."
Zorlukla çıkan sesim bir iki cümleyi bir araya yetirip seslendirmişti. Gariel mutluydu ya işte bu bana yeterdi. Belki bunun bir nedeni vardı. Yani onu görmenin belkide Hades, son zamanlarda onu pek çok düşündüğümü farketti, ya da Gaby, bunu farketti ve Hades'ten bunu istedi. Kendisinin iyi ve mutlu olduğunu bana göstermek için... Artık ortalık karanlığa bürünüyordu. Gabriel son bir kez gülümseyip el kaldırdı ve hoşçakal anlamında salladı. Sadece gülümsemiştim ki kayıplara karıştı.
Kulaklarımda sanki az sonra ritmi hızlanacak ve electro gitarın sesi daha da bağıracakçasına bir müzik vardı. Hani filmlerde olur ya. İşte tam bu sırada gözlerimi açmıştım. Belkide gözlerimi açtığımda müzik paly tuşuna basılmışcasına başlamıştı. Belkide bu müzik Apollon tarafından gönderiliyordu. Bu gün tanrılar beni kayırıyor muydu ne? Yoksa benim dünyada son günüm bu gün muydu? Yoksa onlar benden birşey mi isteyecekti? Ne olacağını ya da neden olacağını bilmiyordum ama sanırım bu yaptıklarını karşılıksız bırakmak onlara karşı küfür olurdu. Hemen kalkıp yüzüme soğuk su çarptım öyleki anında kendime gelip bir süreliğine şoka bile girdim sandım. Kahvaltıyı falan takmadım. Yatağımın altında birkaç zulam vardı. Kulübeye baktım ve kardeşlerimin uykusunu bölmemeye özen göstererek kapıyı açıp çıktım.
İlk önce yemek gazinosuna gittim. Çok sessizdim, kahvaltı saati daha gelmemişti. O yüzden ortalıklarda kimse yoktu. Mutfağa gidip dolaptan bir pirzola ve bir tabak dondurma aldım. Etraftan bir poşet bulup onları poşete attım. Sonradan aklıma buz gibi birde kola almak geldi hemen onuda poşete atınca aklıma birşey daha gelmişti. Buzdolabından bir pirzola daha çıkardım. Poşete atıp dışarıya çıktım. Sonraki durağım kampın araç gereçlerinin konulduğu kulbübeydi. Oradan da bir kürek aldım. Etrafı kolaöan ettikten sonra ormanın içine doğru yollandım. Apollon arabasını daha yeni çalıştırmıştı ve doğudan batıya doğru sürmeye henüz başlayacaktı. Bu gökyüzüne baktığında anlaşılıyordu. Ormana girip derinliklerine indim. Ağaçların seyrek olduğu küöük daire şeklindeki bir açıklıkta durup burasının en iyi yer olduğunu gördüm. Kürekle yeri biraz kazdım. Küçük bir çukurdu. Bir ayağın içine tamamiyle girebilecek kadar büyüktü. Poşeti karıştırdım ve bir pirzola çıkarıp toprapa attım. "Yer altı ve ölülerin efendisi, Tanrı Hades, herşey için teşekkürler ediyorum, kabul et adağımı." Bu sözlerin ardıdnan Pirzola garip çamrumsu bir cisme dönüştü ve toprağın içine çekildi. Sonra ikinci pirzolayıda çıkarıp çukura attım. "Yeraltı dünyası ve ölülerin Tanrıçası, Hades'in güzel eşi, kabul et adağımı!" İkinci pirzolaya birincisinin aynısı oldu. Sonra bir şişe kolayı alıp çukura boşalttım. Artık fazla dimlomatik olmaya ihtiyaç duymadım. "Kuru kuru gitmezdi." Kola bir süre yüzeyde bekledi ama sonra yeraltına çekildi. Bu işlem hemen olmuştu. Ne de olsa yeraltı sıcaktı. Sonra dondurmayı alıp çukura attım. "Orası fazla sıcaktır" dedikten sonra ona da aynı işlem oldu.
Sanırım iyi bir iş çıkarmıştım. İçime bir mutluluk ve huzur girmişti sanki. Ne de olsa bir tanrı ve tanrıçayı mutlu etmiştim. Ancak sonra aklıma geldi ki acaba eti çiğ attığım için kötü mü yapmıtşım. Aman, nasılsa yeraltı sıcaktı. Onlara ulaşmadan pişmiştir. Şimdi kahvaltı vaktiydi. Aç kalmak istemezdin zira bana adak yapacak birisi yoktu.
-Rp sonu- | |
|