Hermes kızı Ayleyda, Hades ve Phoebe'nin küçük tanrıça kızları Nina ve yine Hades'in kızı olan ölümsüz Jane ile birlikte Boreas'ın Sarayı'na davet edilmiştik. Gerçekten neden olduğu hakkında en ufak bir fikrim yoktu, benimle beraber Nina ve Jane'in çağırılmasını anlamıştım fakat melez olan Ayleyda'nın neden çağrıldığını kestiremiyordum. Muhtemelen Hermes'in en iyi melezlerinden biri olduğu için çağırmıştı Ayleyda'yı da. Ben annem Calypso yüzünden ve babam Morpheus yüzünden Titanlar tarafında yer alıyordum. Bunu çoğu kişi de biliyordu ama ben diğerleri gibi bilgi sızdırması yapmıyordum. Hatta tarafsız olduğum bile söylenebilirdi, sadece içten içe bir hayranlığım vardı titanlara. Kronos, Tartarus. Adları bile saygı duymam için yetiyordu. Bildiğim kadarıyla Boreas da Titanlar tarafında yer alıyordu. Kamptan edindiğim pegasusumun üzerinde ilerliyordum, diğerleri de yanımda. Aslında bir el şıklatmasıyla Quebec'te olabilirdik fakat ben pegasusla gitmeyi gerçekten daha çok seviyordum. Hem mesafe de o kadar uzak değildi, çok fazla yorulmayacaktık. Bir süre sonra yavaş yavaş yere inmeye başlamıştık. Despiona'nın yere yavaş yavaş yaklaşmasıyla gözüme çarpan kubbe biçiminde bir bina olmuştu. Despiona'dan indim ve Ayleyda'nın yanından, Nina ve Jane'in arkasından yürümeye başladım. Kıpkırmızıydı binanın dışı, ayrıca oteldi. Üzerinde ışıklar vardı, tepesindeki kubbe de yemyeşildi. Nina'ya döndüm, muhtemelen o Boreas'ın sarayının yerini biliyordu. Derin bir nefes verdim, kahverengi saçlarımı geriye atarak mavi gözlerimle onları izlemeye başladım. Otelin içine girmiştik ve merdivenlerden çıkıyorduk. Bir süre sonra merdivenlerin bittiği yerde Nina elini çırptı ve birden kendimizi oldukça soğuk bir yerde bulduk. Ortama girer girmez titrmeye başladım, hava çok soğuktu. Muhtemelen Boreas'ın Sarayı'na gelmiştik, artık bizimle ne görüşmek istediğini öğrenebilecektik. Titrerken beni hala ayakta tutan şeyin sadece merakım olduğunu biliyordum, arkadaşlarımın da benimle aynı durumda olduğunu hissediyordum.