Lanet!!!
Lavlara dokunmamak için itinatlı davranmamın sonucunda dengemi bir an kaybetmiştim. Ölüm işte bir neden bulmuştu ve beni anında yer çekimi bahanesiyle yeraltı dünyasına çekmeye başlamıştı. Ama yanımda melez sayesinde kendimi tekrardan duvara tutunarak buldum. Anında dengemi buldum. Yanımdan süzülen lavlara dik dik baktım. Çok tehtikar görünmeleri mi içimi kötü yapmalıydı yoksa gerçekte de öyle olmaları mıydı?
Artık zirvedeydik. Buradan sanki herşeyi görebiliyorduk. Ağaçların arasında seviçke koşuşturan nimfeleri, onlarından yanındna bile geçtiklerini farketmeyen melezleri, tenha yerlere gidip aşkın yalan büyüsü içinde konuşanları, kılıçla birbirlerine can düşmanıymışçasına saldıranları, üzerimizdeki uçuşan pegasusları. Ama dikkatimi onlardan ayırmama birşey sebep oldu. Yanımdaki melez bir an sendeledi. Sanırım yükseklik korkusunun hala yenememişti. Bunu birkaç kere daha yaptığında yenebileceğini biliyordum. Ne de olsa çıktığın görevler hangi korkunun olup olmamasına göre verilmiyordu.
Artık inme vakti geliyordu. Aşağıya, çıktığım dik yola baktım. duvarın yarınlarına gelmiş birkaç melez daha vardı. Bunlar da tırmanma işine girmişlerdi. En sonunda onlara bakmayı bırakıp burdan nasıl ineceğimizi düşünmeye başladım. Geldiğimiz yoldan gitmek gerçekten de zor ve yorucu olurdu ama bu duvarın birde yan tarafı vardı. Akan lavlar zamanla soğuyup eğimli bir köşe oluşturmuşlardı. Buradan rahatıkla gidilebilrdi. Hatta aklıma parlak bir fikir gelmişti. Buradan kalkanlarımızı kaykay gibi kullanarak kaymak! Delice bir fikirdi eğer işler ters giderse direk yeraltını boylardık ve herhangi bir tanrının da yardım edebileceğini sanmıyordum ama yapmak istiyordum. Aslında kendi güvenliğimi değilde yanımdaki melezinkini düşündüm o yüzden benim kalkanıma ikimizde binmeliyiz diye kanaat getirdim. Sol elimdeki bileklik bunun üzerine tanrısal bir ışık saçtı bu olay biraz da hızlı olmuştu. Elimde babamdan gelen hediye kalkan vardı. Kalkanı yere koydum üzerine durdum, arkamdaki melezin saşkın bakışlarını ensemde hissedebiliyordum.
-Haydi atla!
Çocuk teraddüt etsede başka bir seçeneyi olmadığını anlamıştı sanırım. Şimdi kalkanın içinde biraz eğilmiş duruyordu. Bir ayağımla bizi ileriye sürükledim şimdi yokuştaydıki muhteşem bir hız kazanıyorduk, bu çok zevkliydi. Hızımız arttıkça heyecan naraları savurduk. Bu bir refleksti. Kalp atışlarım olduğundan hızlı atmaya başladı.
Ve şimdi ise yere kapaklanmış bir halde duruyorduk. İkimzi de büyük bir kahkaha sarmıştı buna engel olamıyorduk. Yaptığımız deliceydi ama paha biçilmez bir eğlencesi olmuştu.
-Bu arada ben Steward! Ares çocuğu.
O da kendisini tanıtmıştı. Bu sanırım iyi olmuştu bir arkdaş kötü olmazdı. Şimdi ise kulübeme doğru yollanıyordum, oda kendi kulübesine.