Olimpos Rpg Percy Jackson ve Olimposlular ile Olimpos Kahramanları serilerinden esinlenilerek oluşturulmuş, zirvedeki rpg forum sitesi. |
|
| Dibe Vurmak. | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
Afrodit Tanrıça
Mesaj Sayısı : 284 Kayıt tarihi : 30/06/11
| Konu: Dibe Vurmak. Salı Tem. 12, 2011 2:59 am | |
| Geçen günler sonunda sinirlerim boşalmıştı. Gözlerim dolu bir şekilde yatağımda oturuyordum. Yüzüm solgundu, hafif ıslaktı gözyaşları yüzünden. Göz kenarlarım morarmıştı; uykusuzluktan, histerik anlarımdan kalan yaşlardan. Artık öyle bir noktaya gelmiştim ki, bunun o kayalıkların ardından üzerimde kalan bir lanet olduğunu biliyordum fakat hiç birşey yapmıyordum. Ne üzerine gitmek, ne kaçmak, ne de çözüm bulmak... Ben kendimi bildim bileli mutluydum, enerjiktim. Hayatımdan bunalım geçmemişti. Bu ilk oluyordu, bunalıma girmiştim. Her gece o sesleri duyup kriz geçiriyor ve üstüme gelen karabasanlara sadece bakakalıyordum. Uyandığımda sadece korkunç olduğunu hatırladığım görüntüler kalıyordu geriye. O kayalıklardan dönerken duyduğum son, hatırladığım tek söz aklıma geldi. Bu kayalıklar seni unutmayacak. Geçen her gün, ölümünü zihninde hazırlayacaksın... Söylenenler çıkıyordu bir bir. Zihnimde savaş yaşıyordum, günden güne kötüleşiyordum. O kayalıklara beni bir rüzgarın sürükleyip atmasını, bu acıyı çekmekten daha iyi bulmaya başlıyordum. ''Lanet olsun !'' Hiç kullanmadığım laflardan birini, içtenlikle söyledim. İçtenlikle, hayata sitem ettim. Yaşamasını sevdiğim hayatıma hem de... Bu sözlerden sonra, düşünceler sarmaya başlamıştı aklımı. Madem zihnimde savaş yaşıyordum, madem zihnime geliyordu bu karabasanlar, ve yine o zihindi sonumu hazırlayan, ben de onu etkisiz hale getirecektim. Uyuşturacaktım. Herşeyi, kendimi bile unutturacaktım. Kafamı öyle bir dağıtacaktım ki... Bir zavallı gibi olabilirdim şu an, düşündüğüm çareler daha korkunç olabilirdi, fakat burada oturup günden güne tükenemezdim. Biraz eğlence ve kafa uyuşukluğu ihtiyacım olan şeydi belki de... Kararımı verip, hazırlanmaya başladım. Önce güzelce yüzümü yıkayıp, suyun dünkü gözyaşlarımın izlerini silip götürmesine izin verdim. Ardından, dolabıma gidip kıyafet seçmeye çalıştım. Rahat ve çılgın birşeyler giymeliydim. Ben hep çılgın giyinirdim, her gün farklı giyinir ve ardımdan bakışlara sebep olurdum. Ancak son günlerde geceliklerim favori kıyafetlerim olmuştu... Dışarı çıkmıyordum doğru düzgün, çıksam da geceliğin üstüne bir ceket atarak rezil bir halde gidiyordum. Babam bu halimi görse beni tanıyamazdı heralde. Uzun süren karar verme aşamasından sonra, oldukça çılgın kıyafetler bulmuştum. Siyah her tarafı yırtık taytım, siyah deri ceketim ve içine siyah dantelli bir büstiyer. Ayakkabılarsa üstü dikenli topuklularımdı. Bunları üstüme giyip, aynanın karşısına geçtim. Saçlarım kendi dalgasındaydı, güzel görünüyorlardı. Makyaj yapmam lazımdı. Yapacağım makyaj kısa sürmüştü, kan kırmızısı bir ruj ve siyah göz kalemi yetmişti. Artık hazırdım. Odamdan çıktım, ortalık gecenin sessizliğine bürünmüştü. Geceler sadece benim kabusumdu, başkaları huzurla uyuyorlardı. Salona doğru ilerledim, aslında ne yapacağımı bilemez haldeydim. Salonda, Clay oturuyordu. Sıkılmış gibi bir hali vardı. Usulca yanına yaklaştım. ''Clay ? Sen uyumadın mı ?'' Kendi kılığım çok normalmiş gibi, bir de ona neden uyumadığını soruyordum ! ''Hayır Ad. Uykum yok ve çok sıkılıyorum. Asıl, senin bu halin ne ? Bir yere mi gideceksin ?'' Anlaşılmaması mümkün değildi ki zaten. Aslında, bu iyi olmuştu. O anda, aklıma çılgınca bir fikir geldi. Las Vegas'a gidecektim, ancak yalnız sıkılabilirdim. Orada tanınıyordum ve bana yanaşmaya çalışan bir sürü kumarbaz olabilirdi. Eğer Clay benimle gelirse, onlarla konuşmamak ve kafamı dağıtmak için bahane çıkardı. Clay bana merakla bakarken, ona gülümsedim. Bu, istediğime ulaşacağımın verdiği heyecandı, sinsi gülüşüm böyle zamanlarda ortaya çıkardı. O an hiç birşey umrumda değildi, tek istediğim kardeşim Clay ile eğlencenin dibine vurmaktı !
En son Adriana Valentino tarafından Çarş. Tem. 13, 2011 10:53 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi | |
| | | Claire Angel Deeply Afrodit'in Çocuğu/Kulübe Lideri/Büyü Teknikleri Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 3332 Kayıt tarihi : 31/10/10
| Konu: Geri: Dibe Vurmak. Salı Tem. 12, 2011 10:16 am | |
| Yine aklında ki bin bir türlü düşünceler yüzünden uyuyamamıştı. Son 4-5 gündür hiç uyku uyumuyordu. Daha doğrusu uyuyamıyordu. Pers… Pers onu artık deli ediyordu. Annesini görmek için kamptan ayrılmış ve daha da gelmemişti. Üstelik hiç de haber vermemişti. Not bile bırakmamıştı. “Başına bir şey mi geldi?” diye düşünüp durmaktan gözüne uyku girmiyordu. Ne olurdu sanki onu da yanında götürseydi? O babasının yanına onu da götürmüştü. Pers ise bir mazeret bulup annesinin yanına tek başına gitmiş ve bir daha da dönmemişti. Bu onu kuşkulandırıyordu. Normalde aşkından hiç şüphe etmemişti bu zamana kadar ama bu durumda başka bir şeyler döndüğünü hissediyordu.
Daha fazla yatağında dönmenin bir anlamı olmadığını anlayarak kalktı. Yüzünden dökülen bir kaç öfke gözyaşlarını sildikten sonra kahve almaya mutfağa gitti. Bir eline kahve bir eline mendil alarak salondaki koltuğuna oturdu. Ağaç, yapraklarını dökmesi pencereden görülüyordu. Bu manzara ona hüzün verdi. Ağlamamak için kendini zor tuttu. Ne oluyordu ona böyle? Hep neşeli olan kıza ne oluyordu? Böyle olmamalıydı. Bir an önce kendini toparlamalıydı. Bunu o da biliyordu. Elindeki mendil ile gözyaşlarını sildi. “Tamam ağlamayacağım.” Dedi kendi kendine. Bu sözünü de tuttu. Ağlamadan kendini toparlamayı başardı. Kahvesinden bir yudum aldıktan sonra salona kardeşi Adriana girdi. “Clay ? Sen uyumadın mı ?” derken soru soran bakışlarını da belli etti. Kardeşini süzdü. Dışarı çıkar gibi giyinmişti ama oldukça çılgın giyinmişti. Gerçi artık onun bu giyim tarzına alışmıştı Onu hep güldürüyordu. ''Hayır Ad. Uykum yok ve çok sıkılıyorum. Asıl, senin bu halin ne? Bir yere mi gideceksin?'' diye yanıt verdi. Yüzüne iyicene bakınca Ad’ın ağladığını anladı. “Bir şey mi oldu? Ağlamışsın?” diye konuşmasına ekledi. Hoş önce kendisine bakmalıydı. O da ağlamıştı. Şu an en çok istediği şey kafa dağıtmaktı. Ad, bir süre konuşmadan Clay’a öylece baktı. Clay, kahvesini masaya koyup kardeşinin yanına gitti. Elini omzuna koydu. Ad, hafif bir gülümsemeyle “Her zaman ki gibi… O iğrenç kâbuslar, karabasanlar… Bir türlü beni uyutmuyorlar Clay.” Dedi. Ad, sitem ediyordu hayata. Birkaç gözyaşını serbest bıraktı kardeşi. Claire, Ad’ın gözyaşlarını silerek “Şşşşt tamam bizde uyumayız. Uymayınca da kâbus görmeyiz. Hadi gel kahve koyayım sana.” Dedi. Ad ise başını sallayarak “Teşekkürler Clay ama ben biraz kafa dağıtmaya dışarı gideceğim.” Dedi. “O zaman bende seninle geliyorum. Nereye gidiyoruz?” diye sordu Clay. Ad birkaç gözyaşı daha döktü ama bunlar bu sefer sevinç gözyaşlarıydı. Heyecanla kardeşi “Cidden mi?“ diye sordu. Clay ise gülümseyerek “Tabiki de bu cadıyı bu saatte hiç yalnız bırakır mıyım? Sonra kurtlar kapar maazallah. Sen nereye gidiyoruz onu söyle.” Dedi ve kahkaha attı. Gülmek ona biraz iyi gelmişti. “LasVegas’a” diye yanıt verdi kardeşi. “O zaman biraz bekle burada, bir kahve iç kendini topla bende kafa dağıtmamız için üstüme bir şeyler giyeyim. Gecelikle şuradan şuraya çıkmam.” Dedi. Ad kahkaha attı. Kardeşinin gülmesi onu da güldürüyordu. Hemen odasına gitti. Altına mini mavi eteğini, üstüne şık bluzunu geçirdi. Ayakkabı olarak yüksek topuklu bluzuyla aynı renk ayakkabılarını seçti. Saçını düzleştirdikten sonra makyajını yapmaya başladı. Kıpkırmızı bir ruj, göz kalemi ve far… Ona bugünlük yemişti. Çantasını da aldıktan sonra kolyesini taktı ve salona tekrar gitti. Yarım saat geçmişti. İlk defa bu kadar erken hazırlanmıştı… | |
| | | Afrodit Tanrıça
Mesaj Sayısı : 284 Kayıt tarihi : 30/06/11
| Konu: Geri: Dibe Vurmak. Salı Tem. 12, 2011 11:06 am | |
| ''Bir şey mi oldu ? Ağlamışsın ?'' Anlamıştı. Artık çok sık ağladığım için yüzüme ne kadar su çarpsam da, yerine yeni gözyaşları geliyordu. Yeni ağlama izleri. Kardeşime baktığımda, onun da az önce ağlamış olduğunu fark ettim. Bize neler oluyordu böyle ? Gerçekten sinirlerim boşalacaktı artık durmayacak, isyan edecektim. Herşeye sahipken, hayatta mutlu olunacak çok şey varken, neden böyleydi ? Konuşmadım, konuşamadım. Bir süre boyunca... Ve bu sırada Clay'a baktım. Öylece bakıyor gibiydim, aslında onu neyin ağlattığını bulmaya çalışıyordum. Bunu bulamazdım ki, ben artık kendimi bile tanımlayamıyordum ! Omzumda, ellerini hissettim. Kardeşinizin olmasının en iyi yanı, siz anlatmasanız da herşeyi sizinle yaşarmış gibi destek olmalarıdır. Eminim ki onun başına böyle saçma birşey gelmemişti ve bana olayları birlikte yaşamışız gibi destek oluyordu. Artık birşeyler anlaşılıyor diye, kabusları söylüyordum sadece. Ancak Siren Körfezi hala Lara ile aramızda bir sırdı. Bazıları belli etmek istemeseler de, benim kafayı yediğimi düşünüp endişeleniyorlardı. Dışarıdan bakılınca sadece rüyalar yüzünden bunalıma girmiş biri, normal gelir miydi ? Haklılardı tabii ki. Clay, beni mutlu etmişti. Ne olursa olsun yanımda olacak olan biriydi o, kardeşimdi ve hep iyi bir enerjisi vardı. Ona gülümsedim, içimde kalan giden mutluluğumla... ''Her zaman ki gibi… O iğrenç kâbuslar, karabasanlar… Bir türlü beni uyutmuyorlar Clay.'' Bu, alışılmış bir cümle olmuştu benim için. Her gün, her sorana böyle diyordum. Fakat ilk defa Clay'a bunu içtenlikle söylemiştim, sanki daha fazlasını söylemek istermiş gibi. O anda, gözlerimden yaşlar gelmeye başladı. Birkaç lakırdı savurdum ortalığa, kendimce rahatlamak için. Sitem ettim. Yine. Ancak Clay, yine beni bu havamdan biraz olsun uzaklaştırmayı biliyordu. ''Şşşşt tamam bizde uyumayız. Uymayınca da kâbus görmeyiz. Hadi gel kahve koyayım sana.'' Söylediği kulağa hoş gelirdi, fakat ben eski hayatımda da kafayı bir kahveyle dağıtamazdım. Dibe vurmam lazımdı. Eskiden de Las Vegas'a giderdim. Kafamı uyuşturur, boğazımı geçmedik içki bırakmazdım. Tam bir sarhoş gibi çılgın gösteriler yapardım, hatta bazen kumarlara bile katılırdım. Las Vegas'ta hem çok bulunmamdan dolayı, hem de babamın ününden oradaki herkes tanırdı beni. Zengin bir kaçık olduğumdan yanaşanlar da çok olurdu. ''Teşekkürler Clay ama ben biraz kafa dağıtmaya dışarı gideceğim.'' Bu şekilde itirazımı söylemiştim. Aslında amacım, onu da yanımda götürmekti. Bakalım gelecek miydi ? Bu amacımı bile unutmuştum. Artık geçen dakikaları bile hatırlayamıyordum, o kadar kötüydüm ki. Günden güne batıyordum ben. O anda, Clay tam istediğim soruyu sordu. Bu beni çok mutlu etmişti. ''O zaman bende seninle geliyorum. Nereye gidiyoruz ?'' Yine gözlerimden yaşlar geliyordu, manik depresif olmuştum artık. Güldüğüm, ağladığım anlar belli değildi. Bir ağlayıp, bir gülebiliyordum. Ya da her ikisini aynı anda yapıyordum. Acınacak hale gelmiştim. ''Cidden mi?'' Gözyaşlarımın arasında bu soruyu sordum. Bu acınası halim, Clay'in muhteşem enerjisiyle birleşince ortaya bir kahkaha patlattı. ''Tabii ki de bu cadıyı bu saatte hiç yalnız bırakır mıyım ? Sonra kurtlar kapar maazallah. Sen nereye gidiyoruz onu söyle.'' Komikti Clay, çılgındı, harikaydı ! ''Las Vegas'a.'' Evet, istediğim olacaktı. ''O zaman biraz bekle burada, bir kahve iç kendini topla bende kafa dağıtmamız için üstüme bir şeyler giyeyim. Gecelikle şuradan şuraya çıkmam.'' Bu sözlerin üzerine histerik bir kahkaha attım. Aslında mutlu olmuştum, ama hala o depresif havam yerindeydi maalesef. Clay gülüyordu, ona da iyi gelecekti kafa dağıtmak. O gelene kadar kahve aldım ve yudumlarken son kez zihnimi zorladım. Son kez... Bu son olacaktı çünkü kendimi öyle bir dağıtacaktım ki, beni ben bile bulamayacaktım. Berbat bir plandı ama... Başka birşey düşünemiyordum. Zihnimi zorluyordum; her gece üzerime gelen karabasanları, duyduğum sesleri, çağrıları, en çok tanıdık gelen fakat çözemediğim kimseleri... Bana sesleniyorlardı, çağırıyorlardı, üstüme gelip dehşete düşürüyorlardı ama kim olduklarını çözememiştim. Tanıdık geliyorlardı. O kadardı, hatırlayabildiklerim... Sanki bulamayayım diye zihnime kilit vuruyorlardı belli bir süre sonra. Tam buluyorum derken, bir anda tıkanıp kalıyordum. İleri gidemiyordum. Sinirle yarısını anca içtiğim kahveyi bıraktım. Artık ne yiyor, ne de içiyordum. Hermes Kulübesi'nden aşırılan içkiler hariç... Evet, Las Vegas zamanım gelmişti benim. Tam o sırada da Clay hazırlanıp gelmişti. Saatlerin farkında değildim artık, fakat olduğundan kısa bir sürede hazırlandığı belliydi kardeşimin. Yine göz kamaştırıyordu. O güzel gülüşü ve etrafa her durumda yayabildiği iyi enerjisiyle soru sordu. ''Evet, gidiyor muyuz?'' Vakit kaybetmeden yerimden fırladım. Bu tabii ki de evet demekti. Kendimden ilk defa beklemediğim enerjik bir hareketti bu. Enerjim kalmamıştı ki artık... Hızla dışarı çıkıp, Pegasus Ahırları'na gittik. Etrafı iyice gözleyerek tabii, yoksa hem bu kılıkla hem de bu saatte yakalanırsak başımıza hoş şeylerin geleceği söylenemezdi ! Sadece birimizin pegasusunu aldık, benim pegasusumu tercih ettik çünkü Alejandro siyah renkliydi ve havada uçarken geceye kolayca karışabilirdi. Yanımıza küp şeker de almıştık, Clay akıl etmişti tabii ki. Alejandro, küp şekerlerin verdiği enerjiyle bizi uçuracaktı. Gece gibi kara pegasusuma bindik ve bizi bekleyen çılgınca bir maceraya doğru yol almaya başladık. | |
| | | Claire Angel Deeply Afrodit'in Çocuğu/Kulübe Lideri/Büyü Teknikleri Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 3332 Kayıt tarihi : 31/10/10
| Konu: Geri: Dibe Vurmak. Çarş. Tem. 13, 2011 12:29 am | |
| Hazırlanıp salona girdiğinde kardeşini koltukta onu beklerken buldu. Bütün enerjisini ve neşeni toplayarak ''Evet, gidiyor muyuz?'' kelimelerini birleştirdi. Kardeşi hızlıca koltuktan kalkıp kapıya yöneldi. Bu tabii ki de evet demek oluyordu. Sıcak bir gülümsemeyi zorlada olsa yüzüne kondurarak kulübeden çıktı. Doğruca pegasus ahırlarına yol aldılar. Pegasus ahırına gelince Ad’ın pegasusu Alejandro’yu aldılar. Onu almaklarında ki sebep simsiyah tüylerinden dolayı havada süzülürken bizi kimsenin göremeyecek olmasıydı. Ad, pegasusunu sevdikten sonra üstüne bindi. O ise birkaç küp şeker çıkartıp Alejandro’ya verdi. Aç aç onları uçurması pek de sağlıklı olmazdı. Bir zamanlar pegasus eğitmeni olduğu için bu işleri çok iyi bilir ve pegasuslarla ç.ok iyi anlaşırdı. Alejandro, Clay’ın elindeki küpşekerleri yalayarak yedikten sonra “Yolculuğumuz başlıyor.” Diye fısıldadı ve o da Alejandro’nun üstüne bindi. Tabi ki de çantasına birkaç küp şeker atmayı da ihmal etmeden. Ad, pegasusu Alejandro’nun kulağına “Hadi bakalım benim tatlı pegasussum bizi Las Vegas’a götür.” Dedi. Bunun üzerine Alejandro havalanmaya başladı. Yukardayken kamp görevlisine baktı. Onları görmemesi gerekiyordu. Yakalanırsalar hiç iyi sonuçlar çıkmazdı ama neyse ki gececi uyumakla meşgul olduğu için onları göremezdi. Hızlıca kamptan ayrıldılar. Şimdi sertçe esen rüzgârla eğlencenin şehri Las Vegas’a gidiyorlardı.
Sertçe yüzüne vuran rüzgâr iki kardeşin de sarı saçlarını geriye atıyordu. Ne kadar sert olursa olsun bu duyguyu hep sevmişti. Pegasuslarla yolculuk yapmanın en keyifli tarafının da hep bu olduğunu düşünürdü. Tek kötü yanı ise rüzgârın makyajını dondurmasıydı. Kirpikleri kaşlarına yapışıyordu. İşte bundan hep nefret etmişti. Bir süre buna dayandı. Başka da seçeneği yoktu zaten. Havadayken çığlık atmaya bayılırdı. Kimse onu duyamadığı için deli olduğunu da düşünmezdi. Bu seferde böyle yaptı. Çığlık atmaya başladı ama bu sefer ki çığlığı içini rahatlatmak için atıyordu. Sorunlarından bir an olsun kurtulmak için atıyordu. Buna kardeşi de katılıyordu. İki kız çılgınca bağırıyordu. Fakat ne yazık ki bunun hiçbir faydası onda olmadı. Onda olmadıysa kardeşinde de olmadığını tahmin etti ve çığlık atmayı kesti. Biraz dinlenmek ikisi için de iyi gelecekti. Böyle bir yolculuğun sonunda Las Vegas’ın o göz alıcı ışıkları görünmeye başladı. Muhteşem bir görüntü… Bu şehri çok seviyordu. Kafa dağıtmak için bir numaralı yerdi. Burada çılgınlar gibi eğlenebilirlerdi ama bir korkusu vardı. O da kardeşinin Lotus Kumarhanesine girmek istemesiydi. Oraya girmemeliydiler. Çünkü oraya en son sevgilisi Pers’le girmişti ve tuzaklarına yakalanmıştı. Şimdi de aynı şeyi yapamazlardı. O kadar kafa dağıtma yeri olan Las Vegas’ta umarım kardeşi Lotus Kumarhanesi diye tutturmazdı… | |
| | | Afrodit Tanrıça
Mesaj Sayısı : 284 Kayıt tarihi : 30/06/11
| Konu: Geri: Dibe Vurmak. Çarş. Tem. 13, 2011 1:07 am | |
| Çığlıklar atıyorduk, iki çılgın gibi. İçimizdeki sıkıntıları fırlatıp atarcasına, yüzümüze doğru sertçe esen rüzgara karşı gelircesine... Çıldırmış gibiydik. Las Vegas'ta fazlasıyla öyle olacaktık zaten. Henüz giderken böyleysek, orada kim bilir ne olacaktı. Fakat ikimizde aniden sustuk, böyle çılgınca bağırmak maalesef içimizdeki sıkıntıları atamamıştı. Sessizce, dinlenerek ilerlerken Las Vegas'ın göz alıcı ışıkları belirmeye başladı. Gözlerim kamaşmıştı. Burayı çok kez görmüştüm ancak havada uçarken, hiç görmemiştim doğrusu. Gözlerimi kapatıp ellerimi iki yana açtım. Bu yaptığım delilikti ! Ancak anı doyasıya yaşama isteğim gözardı edilemezdi. Bir delinin hayata tutunması gibiydi bu, çığlıklar atmaya başladım. Aklımda bir şarkı vardı. Bana oldukça enerji verirdi bu şarkı. Muse grubunun Supermassive Black Hole şarkısıydı bu, ne zaman dinlesem göklere çıkmış gibi hissederdim. Şimdiyse, göklerdeydim ! Bir an için, eskisi gibi olduğumu hissettim. O bir an, gerçekten düzelir gibiydim. Tabii bu uzun sürmedi. Bu arada, Las Vegas'a gelmiş sayılırdık. Alejandro'ya fısıldadım. ''Lotus Kumarhanesi.'' İki kelimeyle geceyi anlatmıştım. Bizi oraya götürüyordu şimdi pegasusum. Clay, dediğimi duyunca dehşete düşmüş gibiydi. ''Ad, saçmalama ! Oraya bir girersek, bu halde bir daha çıkamayız !'' Zaten benim derdim bu halde çıkmamaktı. Hava hoştu. ''Kendini eğlenceye bırak Clay, başka birşey düşünme. Şu an ikimizin de ihtiyacı olan şeyi biliyorsun. Ayrıca, ne zaman biteceğini bilmediğim yaşamımda şu kumarhaneyi görmek istiyorum. Las Vegas'ın bütün mekanlarını bilirim, yeraltına kadar. Artık sıktı onlar. Sadece Lotus Kumarhanesi'ni görmedim.'' Ben bunları söylerken, oldukça hızlı uçan pegasusum Lotus Kumarhanesi'nin önüne gelmişti bile. Clay, derin bir iç çekmişti. İnat konusunda benimle yarışılmayacağını biliyordu. Lotus Kumarhanesi'nin ihtişamlı kapısından içeri girdik. Oraya adımımı attığımda, kendimi iyi hissetmeye başladım. Yüzümde kurnaz ve sınır tanımaz bir gülümseme oluştu. Sınır tanımaz... Bu gece, sınır tanımayacaktım. Burası o kadar güzeldi ki, içine çekiliyordunuz her adımda. Clay ne kadar istemese de, o da alışıyordu. Yüzünde bir gülümseme belirmişti. İçeride yüksek seste müzik vardı, çoğu kumarhanede olduğu gibi. Yolda, kenarlarda, duvarların dibinde kendini dansa kaptırmış insanlar, su gibi tükenen içkiler, kadeh sesleri, bir sürü konuşma ve hararetli kumar masaları... Burada kendimden geçebilirdim rahatça ! Dans ederek yürümeye başladım, kendimi müziğin ritmine kaptırmıştım. O sırada Clay elinde içkilerle gelmişti. Viski... Viskiyi çok severdim. İhtişamlı ve iyi sarhoş eden, kaliteli bir içkiydi. Bir dikişte bitirdim. Ardından iki bardak daha içtim. Nedense beni kesmemişti, Clay'i de kesmediği apaçık ortadaydı. Bara gidip, tekila aldık. Yanında limon da vardı tabii. Ne kadar hızla diktiğimi hatırlayamadım. En son baktığımda, şişeyi bitirmiştim. Midem alışıktı, bünyemin bu kumarhanelere alışık olduğu gibi. Ancak, bunlar bile yetersiz kalmıştı. Tam o sırada, Playboy'dan çıkma bir halde yanımıza gelen tipler dikkatimi çekti. Ellerinde bir tepsi vardı, cömert bir gülümsemeyle bize sundular. Son hatırladığımsa tepsideki göz kamaştırıcı lotus çiçekleriydi... | |
| | | Claire Angel Deeply Afrodit'in Çocuğu/Kulübe Lideri/Büyü Teknikleri Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 3332 Kayıt tarihi : 31/10/10
| Konu: Geri: Dibe Vurmak. Çarş. Tem. 13, 2011 3:48 am | |
| İşte korktuğu şey tam anlamıyla başına gelmişti. İnatçı kardeşi Lotus Kumarhanesi diye tutturmuş ve Alejandro’ya onları oraya götürmesini söylemişti. Ne kadar buna itiraz etse de bir süre sonra vazgeçmişti. Çünkü Ad ile inatçılık konusunda yarışılmayacağını biliyordu. Onun elinden sadece o Lotus çiçeklerini yememesi gerektiğini uyararak söylemek geliyordu. Alejandro, Lotus Kumarhanesine geldiğinde bizi nazikçe indirdi ve geri havalandı. Ahırlara gitti. Burada tekrar sağ salim çıkarlarsa Ad bir ıslık çalacak Alejandro’da tekrar gelecekti ama bunun için ilk önce buradan çıkmaları gerekiyordu. Lotus Kumarhanesi’ne girer girmez hayatın aslında burada aktığını anladı. Biraz kafa dağıtmak hiç fena olmazdı ama umarım bu biraz olurdu günler, aylar belki de yıllar sürmezdi. Lotus kumarhanesine girer girmez bütün havaları değişti. İşte onun ihtiyacı olan her şey burada vardı. Bir melez daha ne isteyebilirdi ki? Hemen etrafına bakındı. Güzel bir müzik, enfes içkiler ve kumar oynayanların sesleri… Bir viski bu manzaraya hiç fena gitmezdi. Arkasını döndü ve yürümeye başladı. Yakışıklı bir garsonun özenle tuttuğu tepsinin üzerinde duran iki viskiyi aldı. Yakışıklı garsona gülümsedikten sonra kardeşinin yanına gitti. Kardeşiyle birlikte viskileri dikti ama yetmedi. Daha fazla içki lazımdı onlara. Onları delicesine sarhoş edecek bir içki.
Tekila? Belki onları sarhoş etmeye yeterdi. Hemen bara gittiler ve tekila istediler. Yanında da limon tabii ki de. Tekilaları dikip duruyorlardı ama kardeşi biraz abartmıştı sanki. Hiç durmadan tekilaları içiyordu. Kardeşi tam bir tane daha içecekken bardağı tuttu. “Yavaş gel tatlım. Çok hızlı gidiyorsun.” Dedi. O da sarhoş olmuştu. Kardeşi “Sen kendine bak önce Clay. Sende çok hızlı gidiyorsun. Hem bırak hızlı gidelim. Kafa dağıtmak için gelmedik mi zaten. Karışma bana.” Diyerek bardağı kafasına dikti. Doğru söylüyordu. Kafa dağıtmaya gelmişlerdi ama bu kafayla kesin lotus çiçeklerini yiyeceklerdi. Tam bunu düşünürken Playboy'dan çıkma bir halde yanımıza tipler geldi. Ellerindeki lotus çiçeklerini sempatik gülüşleriyle bize sundu. Ad, elini uzattı çiçeği aldı. Tam yapma diyecekti yeniden uyaracaktı ki buna gücünün olmadığını fark etti. Sarhoş olmuştu. Hiçbir şey diyemedi. Üstelik çok da güzel duruyordu lotus çiçekleri. Dayanamadı Ad ile birlikte bir tane o da aldı. İşte bu hayatlarında yaptıkları beklide en büyük hataydı ama artık çok geçti. Lotus çiçeklerini yedikleri anda yüzünde kocaman hiç bitmeyen bir gülümseme oluştu. Habire kahkaha atmaya başladı. Şimdi kendisini çok iyi hissediyordu. Üstelik bütün sorunlarını da unutmuş bir şekilde sürekli kahkaha atıyordu. “Burası çok güzelmiş ya buradan hiç çıkmayalım.” Dedi kardeşi. Buraya ilk defa geliyordu Ad. Kahkaha atarak “Bence de burası çok güzel. Çıkıp da ne yapcaz hem? Hadi gel dans edelimmm.” Diye bağırdı. Kardeşini kolundan tuttuğu gibi dans etmeye başladılar. Hiçbir şeyi umursamadan. | |
| | | Afrodit Tanrıça
Mesaj Sayısı : 284 Kayıt tarihi : 30/06/11
| Konu: Geri: Dibe Vurmak. Çarş. Tem. 13, 2011 5:16 am | |
| Dans ediyorduk. Müziğe kendimizi kaptırmıştık. Ruhum bedenimden uçmuş, uzaklara gitmişti bile. Müzik bedenimle bütünleşmişti. Nefeslerimi hissetmiyordum. Ben, buraya aittim. Bunu şimdi anlamıştım. Burası benim yaşamımdı artık ! İçimdeki kaçınılmaz mutlulukla bir kaçık gibi bağırmaya başladım. ''Burası çok güzelmiş ya buradan hiç çıkmayalım !'' Ardından dansıma devam ettim. Bedenimi ritme bırakıyordum. Clay, daha ileride birkaç zencinin bu kumarhaneye taşıdığı sokak dansını gördü. Demek buralara da gelmişlerdi ! Zencileri severdim, eğlenceli insanlardı. Clay, beni oraya doğru sürüklemeye başladı. ''Bence de burası çok güzel. Çıkıp da ne yapacağız hem? Hadi gel dans edelim !'' Kolumdan tuttuğu gibi götürmüştü beni zencilerin pistine. Her dans uyardı bana, sokak dansı da yapardım ben. Zencilerle birlikte kendimizi ritme kaptırdık. O kadar güzeldi ki ! Hiç birşey umrumda değildi. Biz dans ederken Playboy'dan çıkma tipler yine gelip lotus çiçekleri dağıttılar. Daha çok, her defasında daha çok istedik. Mutluluğu bulmuştum işte. Bu kadar basit ve yakınımdaydı demek ki. Birkaç(!) lotus çiçeği, kafalara dikilen şişelerce içki ve dans... Bir Las Vegas yetmişti işte. Hatta bir kumarhane sadece... Clay ile bitmek bilmez bir enerji gelmişti, yorulmadan saatlerce dans ettik. Acınası sarhoşlar gibi çığlıklar attık. Ve sonunda yerlere sızdık... Zamanın farkında bile olmadan. Gece miydi, gündüz müydü, günlerden neydi, bunları bilmiyorduk. Hatta gece ve gündüzün bile ne olduğunu unutur hale gelmiştik. Fakat unutmadığımız tek birşey vardı, o da lotus çiçeklerinin müthiş tadı ile verdikleri tarif edilemez hislerdi... | |
| | | Claire Angel Deeply Afrodit'in Çocuğu/Kulübe Lideri/Büyü Teknikleri Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 3332 Kayıt tarihi : 31/10/10
| Konu: Geri: Dibe Vurmak. C.tesi Tem. 16, 2011 8:37 am | |
| Belki günler, belki aylar, belki de yıllar geçiyordu. Ama onların bunlardan hiç haberimiz yoktu. Umurumuzda da değildi açıkçası. Burası o kadar güzeldi ki. Burayı terk etmek şuanda isteyecekleri son şeydi. Dans, içki, kumar… Her şey buradaydı. Sınırsız eğlence buradaydı. Lotus Kumarhanesinin en güzel şeyi de Playboy’dan çıkma tipler bir tepside sunduğu Lotus çiçekleriydi. Onu yiyince adeta kendinden geçiyordu. Hep daha fazlasını istiyordu. Hayatında yediği en güzel şeydi Lotus çiçekleri. Hayatında yaptığı en iyi şey de buraya gelmekti. En azından o öyle düşünüyordu. Lotus çiçeklerinin etkisi altındayken bunun ne kadar berbat bir fikir olduğunu nasıl bilebilirdi ki? Kardeşiyle durmadan içki içiyor, dans ediyor, kumar oynuyordu. İşin en ilginç tarafı da hiç yorulmuyorlardı. Bunu normalde 1 saat yapsa yorgunluktan ölürdü. Ama burada, bu büyülü yerde yorulmanın ne demek olduğunu bile bilmiyorlardı. Hayattan kopmuş bir şekilde eğleniyorlardı. Şu an aklında ne sevgilisi, ne babası, ne annesi, ne kardeşleri, ne de arkadaşları vardı. Sorumlulukları umurun da değildi. Bunları düşünmek bile istemiyordu burada. Bu da onu mutlu ediyordu. Burada geçirdiği zamanda bir an bile olsun o tatlı gülümsemesi yüzünden eksik olmamıştı. Olmayacaktı da. Ama artık buna bir son vermeliydi. Ama nasıl? Bunu yapmak istemiyordu ki? Lotus çiçeklerini bırakmak istemiyordu. Kampa geri dönmek istemiyordu. Bir daha gözyaşı dökmek istemiyordu. O bu hayatı istiyordu.
İçki almaya giderken başı ağrımaya başladı. Başını tuttu. Bu ağrıda neyin nesiydi? Çok ağrıtıyordu. Kafası patlayacak gibiydi. Birden nerden geldiğini anlamadığı bir ses “Çık buradan çık. Kardeşini de al git.” Dedi ve başının ağrısı gitti. Sesler durmadan beyninin içinde çınlıyordu. Yanına kardeşi geldi ve “Clay ne oldu? İçkiler nerde?” diye sordu. Kardeşinin hemen arkasındanda Lotus çiçeklerini getiren Playboy’dan çıkma tipler geldi. “Bir tane daha?” dediler. Kafası çok karışmıştı. İçindeki ses daha çok bağırmaya başladı. Çiçekleri istiyordu ama içindeki sesler onu uyarıyordu. Bu sesi bir yerden tanıyordu ama nerden. Kardeşi elini uzattı çiçeklere ve çiçekleri eline aldı. O anda anladı bu annesinin sesiydi ve onu uyarıyordu. Annesini dinlemesi gerekiyordu. Birden kardeşine “Dur!” diye bağırdı. Kardeşi anlamsızca ona baktı. Peki, bunu kardeşine nasıl anlatacaktı? O çok inatçıydı ve biliyordu ki onu dinlemeyecekti. Kardeşi çiçeklerden bir tane daha yiyecekti. Neden bu kadar inatçı bir kardeşi vardı ki? Başka bir yol bulmalıydı. Gerçekten zor durumdaydı. Çok zor…
En son Claire Angel Deeply tarafından Paz Tem. 17, 2011 2:30 am tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi | |
| | | Afrodit Tanrıça
Mesaj Sayısı : 284 Kayıt tarihi : 30/06/11
| Konu: Geri: Dibe Vurmak. C.tesi Tem. 16, 2011 1:39 pm | |
| Karabasanlar ardına bakmadan gitmişti, içimde mutluluk dışında bir his yoktu. Hayatımın hiçbir döneminde böyle olmamıştım. İçmek, dans etmek, kumar oynamak ve anı yaşamak dışında yaptığım başka birşey yoktu. Düşüneceğim sorumluluklar ve insanlar da... Üzerimdeki laneti savurmuştu sanki o lotus çiçekleri. Yüzümden gülümseme eksik olmuyordu artık. Bunalımdan çıkmıştım, herşeye bir perde çekmiştim, baksam da görmüyor gibiydim. Afrodit'in kızıydım, Melez Kampı'na gitmem lazımdı, sorumluluklarım vardı... Bunlar hiç umurumda değildi doğrusu. Hayatım burasıydı artık. Yıllar geçebilirdi, günler aylara karışabilirdi, fakat ben burada istediğim hayatı yaşadıktan sonra ne fark ederdi ? Artık üzülmek istemiyordum, o berbat karabasanları hiç istemiyordum. Gözyaşlarım bende kalmalıydı. Mutlulukla akmalıydı, belki de çılgınca sarhoş olunan bir gecenin ardından dökülmeliydi gözlerimden, içimi rahatlatırcasına... Huzurla gülümsedim. Aslında boş bir gülümsemeydi bu, hayatında sarhoş olup dans etmek dışında bir amacı olmayan kişi neden huzuru arardı ki ? Bomboş gülmüştüm işte... Bu arada Clay'i bekliyordum. Hala bardaydı, içkileri beklemekten yorulmuştum. Viskilere doymuyordum bu gece. Lotuslar ardı ardına geliyordu, viskiler de su gibi geçiyordu boğazımdan. Kardeşimin yanına gitmeye karar verdim. Sabrım tükeniyordu. Başını tutuyordu, sanırım içkiler fazla gelmişti. Aslında bu umurumda değildi, benim içkimi verse yeterdi. Artık kimseyi ve hiç birşeyi düşünmüyordum. ''Clay ne oldu ? İçkiler nerede ?'' Tam sözümü bitirmiştim ki, Playboy'dan çıkma tipler arkamda belirdi. ''Bir tane daha ?'' Yüzlerine yapışık olan sahte gülümsemeleri çok sevimsizdi doğrusu. Ancak kibarlardı ve lotus çiçeklerini ben istemeden bile getiriyorlardı. Mutluluk kaynağımdı o lotus çiçekleri. Tam elimi uzatıp almışken, Clay bağırdı. ''Dur !'' Anlamsız bir surat ifadesiyle ona bakmaya başladım. Zeus aşkına, derdi neydi bu kızın ? ''Bu kız dediğin senin kardeşin Adriana. Çok geç olmadan onu dinle. Kendini ve kardeşini kurtar. İnatçılığın başına çok dert açacak.'' Aniden irkildim. Bu ses neydi böyle ? Son zamanlarda pek yapmadığım birşeyi yaparak zihnimi zorladım. Beni bu kadar iyi kim bilebilirdi ? Kim iç sesim kadar etkileyici konuşabilirdi ? Annem ! Şokun etkisiyle elimdeki çiçekleri düşürdüm. Kendime gelmem saniyeler sürdü, bu şaşırtıcıydı. O kadar kafa bozukluğundan sonra, bu çok zor olmuştu. Başıma müthiş bir ağrı saplandı. Birşeyler yapmazsan burada çürüyeceksin güzel Afrodit kızı. Lanetten burada kalarak kaçamazsın. Seni hala unutmadılar... İç sesime girmişlerdi ! Bana öğüt verir gibi başlayıp, yine o sözleri söylemişlerdi. Yine, peşimde dolaşan lanet olduklarını belli etmişlerdi. Sinirden bütün vücudum titremeye başladı. Kendimi kaybediyordum, adeta kriz geçirmeye başlamıştım. Bir anda kendimi topladım ve bana daha fazla lotus vermek isteyen Playboy'dan çıkma tiplere doğru tiz bir çığlık attım. ''Defolun ! Hepiniz birer ucubesiniz ! Herşeyden, sizden, tuzaklarınızdan nefret ediyorum ! Lanet olsun !'' Son cümleyi söylerken kontrolden çıkmıştım. Sarhoşluğun, sinirin, iç seslerin baskısı ve geri gelen tehditler beni buna itmişti. Barda duran kocaman bir Jack Daniel's viski şişesini elime alıp, kırmıştım. Şimdiyse elimde şişeden son kalan cam kırıkları ve üstüme saçılmış viskiyle duruyordum. Sağ bacağımda bir ıslaklık hissettim, farklı birşeydi bu. Acı veriyordu. Hem de berbat bir acı... Ağzım açık bir şekilde bacağıma baktım, dizimin tam üstünde şişeden kalan en büyük cam parçası vardı. Şişeyi bacağıma doğru savurarak kırdığım için o en büyük parça oraya batmıştı. ''Ahh ! Kahretsin !'' Başımı geriye doğru atarak histerik bir kahkaha patlattım. Sanırım gerçek bir sinir krizi geçiriyordum, hem de büyük hasarlarım vardı. Clay şok geçiriyordu. Bacağımdaki acı gittikçe dayanılmaz bir hal alıyordu. Şişeyi tuttuğum elim de kanıyordu. Vücudumun sağ tarafı kan gölüne dönmüştü. Ayakta durmaya çalışıyordum, geç olsa da buradan kaçmamız gerektiğini anlamıştım. Ancak, gerçekten geç olmuştu... Ellerimden kanlar sızarken, sağ bacağım kandan görünmezken, dayanamadım. Kendimi yere bıraktığımda, kan kaybı yaşıyordum. Bilincim gittikçe kayboluyordu. Acıdan uyuşmuştum. Ve bir süre sonra herşey karardı. | |
| | | Claire Angel Deeply Afrodit'in Çocuğu/Kulübe Lideri/Büyü Teknikleri Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 3332 Kayıt tarihi : 31/10/10
| Konu: Geri: Dibe Vurmak. Paz Tem. 17, 2011 2:29 am | |
| Kardeşine "Durr!" diye bağırdıktan sonra kardeşi ona anlamsızca bakmıştı. Sonrada bu anlamsızca bakışlar öfkeye döndü. Kardeşi ona tam kızarak bir şeyler söyleyecekken bir iki adım geri çekildi. Neler olduğunu anlayamadı. Kardeşi onun biraz önce yaptığı hareketin aynısını yapmıştı: Başını iki elinin arasına almış, gözlerini sımsıkı kapatmıştı. Kardeşi onun gibi direnmeye çalışıyordu. İşte şimdi anlamıştı. Onla konuşan annesi şimdide kardeşiyle konuşuyordu. Bu duruma sevindi ama sevinmesi çokta uzun süremedi. Kardeşinin birden ''Defolun ! Hepiniz birer ucubesiniz ! Her şeyden, sizden, tuzaklarınızdan nefret ediyorum! Lanet olsun !'' diye bağırması herkesi irkiltti. Korktuğu başına gelmişti. Kardeşi sanırım annesinin konuşmasını kaldıramayarak delirmişti. Kardeşi sırf bu laflarla kalmamış yanında duran viski şişesini de sağ bacağında kırmıştı. O ise korku ve şaşkınlıkla sadece izliyordu. Kardeşinin sağ bacağından kanlar sel gibi süzülüyordu. Sırf orası da kanamıyordu üstelik. Viskiyi tutan elide kanlar içinde kalmıştı. Bu kadar kan görmek kimisini bayıltmış, kimisini ise korkutmuştu. Kim korkmazdı ki? O bile korkuyordu. Kardeşine yardım edeceği yerde herkes gibi izliyordu. Korkmuştu. Kardeşi kanları görünce bir iki adım geçirerek kahkaha atmıştı. Belki de annesinin kardeşiyle konuşması iyi bir şey doğurmamıştı. Kardeşi tam bir sinir krizi geçiriyordu. Neyse ki bu kumarhaneyi yakmadan ya da herkesi öldürmeden kan kaybı yüzünden bayılmıştı. Kardeşi gözlerinin önünde yere yığıldığında gözleri fal taşı gibi açıldı. Bir elin ağzına diğer eliyle ise bir yere tutundu. Kardeşi ölüyordu. Hem de gözünün önünde! O ise hiçbir şey yapamamış, yapmamıştı. Kendinden nefret ediyordu. Nasıl bir kardeşti o böyle. Hani kardeşlerine her daim sahip çıkacaktı? Kulübenin lideri olurken bu sözü vermemiş miydi? Peki ya şimdi? Şimdi niye bu sözünü tutmamış ta sadece izlemişti. Nasıl sıradan insanlar olmayı başarabilmişti? Eğer kardeşi onun yünden ölürse kendisini hiç affetmeyecekti. Hem de hiç!
Şaşkınlığını hallettikten sonra kendine gelmeyi başarabilişti. Hemen koşarak kardeşinin yanına gitti. Bacağında ki kocaman viski parçasını "Bir ki üçç!" Diyerek çekti. Kardeşinin bilinci kapalı olduğundan hiçbir şey hissetmiyordu. Onları izleyenler ise hayretler biçimindeydi. Viski parçasını çıkarınca kardeşinin bacağından kanlar fışkırmaya başladı. Eli, yüzü, kıyafeti… Her yeri klan olmuştu. Ama şuan hiç umurunda değillerdi. Şuan o Afrodit kızı değil sadece bir ablaydı.
Kanı bir şekilde durdurması gerekiyordu. "Ne duruyorsunuz yardım etsenize!" diye bağırdı izleyenlere. "Zeus aşkına!" öfkesi gitgide tavan yapmıştı. Sinirden gözü hiçbir şeyi görmemeye başlamıştı. Hemen bulduğu bir erkeğin gömleğinden bir parça yırttı. Gömleği yırtılan erkek ona tam 'Ne yapıyorsun sen' gibi bir şey söyleyecekken öfkeli bakışlarını erkeğe çevirdi. Erkek söylemekten vazgeçip sustu. Yırttığı gömleğin parçasıyla kardeşinin bacağını sardı ve "İyileşeceksin kardeşim. Merak etme iyi olacaksın. Ben senin yanındayım ve ölmene asla izin vermeyeceğim." Dedi. Bu söylediklerini kardeşinin duyamadığını biliyordu. Ama hiç değilse kendisi rahatlıyordu. Gömlek kanla dolmuştu ama bu bir süre kanın akmasını engelleyecekti. Elinde duran gömlek parçasınıda eline sardı. Ei o kadar derin kanamıyordu ama yinede çok kan akıyordu. Elininde kanamasını durdurmak istedi.
Kardeşini taşımaya çalıştı ama çok ağırdı. Bir türlü kaldıramıyordu. Kimsede yardım etmeyince başka bir yol düşünmeye başladı. Acil olarak bir yol bulmalıydı. Etrafına bakınmaya başladı. Onları izleyen biri daha vardı. Tekerlekli sandalyede biri… Aklına harika bir plan verdi ve hemen çocuğun yanına koştu. Bu sefer herkesin gözleri yerde bayılmış kardeşinden ona döndü. 'Ne yapıyor bu?' diye düşünüyorlardı. Ama bu onun umurunda bile değildi. Tekerlekli sandal yede oturan 10-11 yaşlarında bir çocuktu. Bu yüzden çocuğu kucağına alması hiç zor olmadı. Üstelik çocuk kardeşinden de hafifti. Çocuğu kucağına aldığı gibi en yakındaki koltuğa oturttu. "Üzgünüm ama bunu yapmak zorundaydım." Diyerek çocuktan özür diledi. Bir yanda ölmek üzere olan kardeşi bir yanda da yürümen bir çocuk vardı. Kardeşi daha önemliydi. Bu yüzden bu fikrini uygulamıştı. Çocuğun haline üzülmüştü ama yapacağı bir şey yoktu. Tekerlekli sandalyeyi kaptığı gibi kardeşinin yanına götürdü. Kardeşini bütün gücüyle kaldırarak hemen tekerlekli sandalyeye oturttu. Tam kumarhanenin kapısına yönelmişken. Karşına çıkan bir grup tip "Buradan hiçbir yere gidemezsiniz küçük hanımlar." Dedi. Bu kim oluyordu da çıkmalarına izin vermiyordu? İşte şimdi öfkesi daha da çok büyümüştü. "Salak şey burada benim kardeşim ölüyor senin kardeşin değil! Çekil yolumuzdan yoksa hepinizin o pis kanlarını yere akıtırım!" diyerek boynundaki kolyesini kılıcına dönüştürdü. Tipler gülmeye başladı. Artık iyicene sinirlenmişti. Önüne çıkan grup ta birden kılıçlarını çekti. Ondan sayıca çok fazlaydılar. Normalde savaşır ve yenerdi ama buna kardeşinin dayanacak gücü yoktu. Bir an önce buradan çıkması gerekiyordu. Kılcını geri kolyesin dönüştürerek güldü, kahkaha patlattı. "Çok salaksınız!" dedikten sonra tekerlekli sandalyenin yönünü değiştirdi ve var gücüyle ittirmeye başladı. Grup onu yakalamaya çalışıyordu. Her arkasına baktığında onca erkeğin onu yakalamayı çalışması sinirini bozuyordu. Ama kardeşi için bunu yapmak zorundaydı. Kumarhanede bir koşuşturmaca başlamıştı.
Kumar masanın etrafında dolanıyor onları oyalıyordu. Bir an çok yaklaşmışlardı ki an bir dönmeyle yine kurtulmuştu. Kardeşinin durumunu şuan bilmiyordu. Belki de bu kadar dönme ona iyi gelmiyordu. Belki de kanaması tekrar başlamıştı. Bunu bilmeden deli danalar gibi durmadan koşuyor ve dönüyordu. Bunu kardeşi için yapıyor ve kardeşinin de onun için birazcık(!) daha dayanmasını bekliyordu.
10 dakika böyle herkesi atlattıktan sonra artık çıkmanın vakti gelmişti. Hızlıca kapıya koşmaya başladı. Kapıya gelince kapıyı açmayı denedi. "Lanet olsun. Zeus aşkına kim kilitledi bu kapıyı!" diyerek öfkesini dışarı attı. Kapıyı kilitlemişlerdi. Peki ya imdi ne yapacaktı? Arkasını döndüğünde çok yaklaştıklarını gördü. Artık geride dönemezdi. Kaçacak başka yerinin olmadığını anlayan grup artık koşmuyor sakin sakin yürüyordu. Etrafına bakındı viski şişesini eline aldı "Yaklaşmayı aklınızdan bile geçirmeyin!" dedi. Karşısında duran tipler kahkaha atmaya başladı. Bir viski şişesiyle ne yapabilirdi ki? Hiçbir şey. Ama aklına başka bir şeyde gelmiyordu. Sonra gözüne kapının yanındaki pencere takıldı. Üstelik açık bırakılmıştı. Tekerlekli sandalyeyi ittirerek camın önüne getirdi. Cam yere bir metreydi. Bu camı nasıl açık bırakmışlardı ki? Şaşkınlık içerimsideydi. Camdan bakınca LasVegas'ta gece olduğunu anladı. Camdan aşağı bakınca Hekate oğlu Mantolon'u gördü. Mantolon'u gördüğüne çok sevinmişti. Ama onun burada ne işi vardı? Şuan buna kafa yoramazdı. "Mantolon kardeşimi tut." Dedi ve kardeşini kucağına aldı. Cam yere çok yakın olduğundan Mantolon'un kardeşimi tutması hiç zor olmadı. Başta biraz sendelese de Mantolon sonradan normal bir şekilde taşıyordu. Tam camdan bende atlayacakken ayağımı birisi yakaladı ve çekti. Yerde de hızlıca sürünürken "Aaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa" diye çığlık atıyordu. İlk defa yerde sürünüyordu ve bu berbat bir şeydi. Peki ya şimdi ne olacaktı? Kardeşini kurtarmıştı ama bu cehennemde kendisi tutsak kalmıştı. | |
| | | Mantalon Soluric Hekate'nin Çocuğu/Kulübe Lideri
Mesaj Sayısı : 97 Kayıt tarihi : 05/02/11
| Konu: Geri: Dibe Vurmak. Ptsi Tem. 18, 2011 12:58 am | |
| Bir düşünce nehrinde yüzüyordum. Nehir dalgalarına meydan okurcasına atıyordum kulaçlarımı. Her kulaç attığımda kamptaki o güzel melez aklıma geliyordu. Bu daha hızlı kulaç atmama neden oluyordu. Ona ulaşmak için karşıma ne kadar güçlü dalgalar çıkarsa çıksın, yüzmeye devam edecektim. Isis'in yerini şimdi annem almıştı. Onunla görüşmemizi bekliyordum. Küçük yaşta bizi terk etmesi, bir tanrı olması... Ölümsüz ve çaresiz bir anneydi. Birden nehir hızlanmaya başladı ve kendimi dalgalarla boğuşurken buldum. Tam öleceğimi düşünürken bir ses kulaklarımı doldurdu. Üzerinde durduğum kanatlı atım kişniyordu. Havada düşünce nehrine dalmaktan vazgeçmeliydim. Bir gün yüksekten bomba gibi düşebilirdim. Lon bile bile beni sallıyordu. Rüzgar yüzümü tokatlamaya devam ediyordu. Artık inişe geçmenin zamanı gelmişti.
Yere indiğimizde Lon'a bir görünmezlik büyüsü yaptım ve onu yanımda götürmeye başladım. Görünmez olsa bile onu yanımdan ayırmamalıydım. İndiğimiz yerden caddeye çıktı. Bir sürü araba karşımızda dikilen devasa oyun kulesinin önünde duruyordu. Arabaların içlerinden inen, cepleri para dolu insanlar yavaşça kapıdan içeri giriyorlardı. Slot makineleri, kumar masaları... Hepsi onları kendine çekiyordu. İçimde cebimin boşluğuna ve güçlerime dayanarak binaya asılsız bir giriş yapma isteği uyandı. Lon'a dikkat ederek caddeden geçtim. Güvenlik, girişi korumakla meşgul olduğu için benim arka taraftan gireceğimi fark edemezdi. Adımlarımı yavaşlatarak binanın arkasına doğru yürümeye başladım. Lon benden kurtulmak istermiş gibi durdu. Onu zorlamanın iyi olmayacağını düşündüm. Ona olduğu yerde kalmasını söyleyerek binanın arkasına yürümeye devam ettim. Ani bir sesle irkildim. Adımlarımı hızlandırarak binanın arka kapısına geldim. Kapının yanınaki camdan bakınca gözlerime inanamadım. Adriana baygındı ve Claire onu tekerlekli sandalyede taşıyordu. İkisini hafalardır kampta görmüyordum. Büyü yapıp camın açılmasını sağladım. Ellerimi kaldırıp hızlıca Adriana'yı aldım. Claire tam camdan çıkacakken arkasından gelen adamlardan biri ayağını yakaladı.Claire camın kenarına tutunmaya çalıştı. Ama fazla dayanamadı. Adriana elimdeyken bir şey yapamayacağım için onu yavaşça yere koydum. Fazla vakit kaybetmeden sağ elimi açtım. Surakatz her zamanki gibi elimde belirmişti. Sopayı yere sertçe vurdum. Kapı sertçe açıldı. Gördüklerim beni deliye döndürdü. Claire'i yerde sürüklüyorlardı. Elimdeki sopayı daha sıkı kavradım. Sol elimi havaya kaldırmamla, adamların önünde mavi alevden bir duvar yanması bir oldu. Alevin sıcaklığına dayanamayan adamlar geri döndü. Claire yerde bana bakıyordu. Onu bu hale getirdikleri için bu adamları tek tek öldürebilirdim. Adamlar Claire'i bırakıp bana doğru geliyorlardı. Beni hareket etmeye zorlayan tek şey kulağımda öten o sinir bozucu şapşal olmuştu. "Mantasalak, Mantasalak. Aynada bir kendine bak. Sinirli, asabi çocuk. Patlayacak azucuk azucuk." "Yeter!" Bağırmamla adamların yere düşmesi bir oldu. Gözlerimi yerde yatan adamlara odakladım. Büyü gücümle hepsini bayılttım. Elimdeki sopayı bırakarak Claire'in yanına gittim. Onu sırtüstü çevirdim. Ellerinde ve bakcaklarında yere sürtünmekten dolayı hafif yanık izleri vardı. Onu da kucağıma alarak Adriana'nın yanına götürdüm. Eğilerek Claire'i kardeşinin yanına koydum. İkisi de yürüyemeyecek haldeydi. Bir şekilde onları taşımalıydım. Bunu düşünürken arkamdan Lon kişnedi. "Zamanlaman mükemmel totemim," diyerek eğildiğim yerden kalktım ve Lon'un başını okşadım. Görünmezlik büyüsünü kaldırdım. Claire'e dönerek, onu tekrar kucağıma aldım ve Lon'un üzerine yerleştirdim. Adriana'yı da kendi kucağıma alarak Lon'la birlikte yola koyulduk.
Rp Las Vegas'ta Tüm Heyecanıyla Devam Edecektir!.. | |
| | | | Dibe Vurmak. | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|