Ben, Alexa, Sat ve Phil ile yer altı dünyasına inmeyi başarmıştık. Şimdi saf saf ortada dolanıyorduk. Bir zaman sonra nerede olduğumuzu anladım. Asphodel Tarlalarına gelmiştik. Buraya daha önce gelmiştim. Yine Sat vardı yanımda, bir de Amy. Zaten orada tanışmıştık ikisiyle de. Gergin bir şekilde etrafıma bakındım ve rahatlamaya çalıştım. Burada rahat olmak biraz saçma bir durumdu ama elimden geldiğince sakin olmalıydım.
Bir sürü kişi vardı burada. Tanıdık ve çoğu da tanımadıktı. Tanıdık olduğunu zannetmiyorum fakat burada babamı görsem ne güzel olurdu diye aklımdan geçirmedim de değil. Burada olmak beni yine germişti. Sanki dejavu olmuştum. 4 kız yer altında bayağı eğleneceğe benziyorduk.
Yorulmuştum ve dinlenmek istiyordum. Sessiz bir tonla gruptakilere döndüm. "Biraz dinlenelim mi?" dedim. Bulduğum bir yere oturduktan sonra buraya eğlenmeye geldiğimi hatırladım. Gözüme kestirdiğim bir ölü bulup yanına yaklaştım.
"Merhaba." dedim gülümseyerek. Konuşmaya çalıştığım kişi bana dönüp baktıktan sonra kalkıp yürümeye başladı ve benden olabildiğince uzaklaştı. Ne kadar da asabi biriydi. Manyak! Ben onunla konuşmaya çalışmıştım ve o kaçmıştı benden. Böylelerini bu tarlaya koymak resmen saçmalıktı. Kafamı sallayıp başka biri ile konuşmak için ilerlemeye başladım.
Burası aslında öldükten sonra gelebileceğim yer olabilirdi. Biraz kötü kokuyordu ama birkaç parfüm şişesinin bitiremeyeceği iş değildi sonuçta. Sonra azıcık da düzen ve temizlik oh! Mis gibi yer!
"Merhaba." diyen bir ses ile irkiliyorum. Ses arkamdan geldiği için arkamı döndüm. Genç, uzun boylu, kumral bir erkek duruyordu. Çok hoş olduğu söylenebilirdi. Gülümsedim ve karşılık olarak "Merhaba." dedim. Gözlerine dikkat etmemiştim ama maviydiler. Koyu renk saçları ve beyaz tene o kadar güzel gitmişti ki. "Benim adım, Keenan." dedi elini uzatarak. Elini sıkıp "Bende Alexandra ama Alex de." dedim. Yürümeye başladık. "Nasıl öldün?" diye sorunca donup kaldım. Ölmemiştim ki ben! Bir de ona ben canlıyım demek zoruma gitmişti şimdi. "Bilmiyorum.Hatırlayamıyorum." dedim kafamı sallayarak. "Peki sen?" diye sordum. "Ben intihar ettim. Bir uçurumdan atlayarak." dedi. İrkilmiştim."Biliyor musun, çok güzelsin." dedi Keenan. Gülümsedim ve "Teşekkürler." dedim.
Ne yapıyordum ben? Sevgilim yokmuş gibi bir de ölü birine umut mu verecektim? Hayır bunu yapamazdım. Sevdiğim birine ihanet etmek uzun süreli vicdan azabı demekti ve ben böyle yaşayamazdım. Kendimi affetmezdim ki! Zaten bir de yer farkı vardı ben yaşanan dünyaya aittim o ölüme. Kendimle çelişip duruyordum. Son çare olarak sessizliği seçip etrafıma bakınmaya başladım. Gözlerim Sat'i görünce ona odaklandı ve ona seslendim. "Sat!" Beni duymadığı her halinden belliydi. "Onu tanıyor musun?" dedi Keenan. "Tanımasam seslenmem değil mi?" diye tersledim onu. Nedenini bilmeden buna pişman oldum bir anda. Yalvarırmışcasına bir kez daha seslendim. "Saaat!"