''Dışarıya fazla çıkma. Lakin ordunun adamlarının kesin kararı var. Barakada durabilirsin Bayan Montana. Sözlerimi dikkate alın Bayan Montana.'' diyerek at arabasının yanına gitti. Barakada yere oturdu. Eline gelen kötü kokulu samanları bir köşeye itti. Uzun kabarık elbisesini ve arkadan sıkan iplikleri parçlamak istiyordu. Bunlardan her zaman nefret etmişti zaten. Zorla tutulup ordunun adamlarına gece eğlendirmekten sakılmıştı ama buradan kaçmanın yolu yoktu bile. Ama buradan kaçması gerektiğini biliyordu. Dior samanları bir kenara itti. Altında küçük bir kapı vardı. Elips şeklindeydi ve fazla geniş görünmüyordu. Bir kaçış yolu bulmuştu sonunda. Buradan çıkıp hayatına devam edebilir hatta bir aile kurabilirdi. Dior acele ve telaş içerinde kapıyı yerinden oynatmaya çalıştı. Kapı pas yüzünden sıkışıp kalmıştı. Kapıyı çekiyordu ama nafileydi. Kapıyı açmaya çalışırken hafif bir tıkırtı duymuştu. Birisi buraya geliyordu. Dior samanları kapının üstüne örttü ve yere attı kendini. Kapıyı hiç tıklatmadan iri yapılı bir adam açtı. Büyük cüssesi ve kaslı kolları ile korkutucu bir görünüme sahip oluyordu. Dior telaş içerisinde ayağa kalktı ve eğildi. İri yapılı adam kapa ve gür sesi ile ona akşam ordu askerlerini eğlendirmek için ziyafete gelmesini söyledi ve ona kırmızı mini bir elbie attı. Dior hiç itiraz etmeden kabul etmişti. Bundan başka yapacağı bir şey yoktu zaten. Elbiseyi üstüne geçirdi ve saçını topladı. Giydiği jartiyerinin içine küçük biçaklar soktu. Ziyafetin olduğu yere büyük salona doğru ilerledi. Ziyafet müzikleri ile insanlar birbirlerinden geçiyor ve eğleniyorlardı. Alkolün dozunu fazla kaçıranlar ise birbirlerine küfrediyorlar ve güzel kızlara laf atıyorlardı. Dior içeri girdiğinde bir sürü kaba ve alkollü insan ona laf atmıştı ama hiç aldırış etmeden sahneye çıktı. Haraketli bir müzik söyleyerek akşamın gelmesini bekledi.
xxx
Akşamın ilerleyen zamanlarında alkolün verdiği etki ile bir çok insan sızıp kalmıştı. Ayakta kalanlar ise uyudu uyuyacak gibiydi. Dior jartiyerinin içine soktuğu bıçak ile ordunun komutanının bir kese altınını çaldı ve boynunu kesti. Oradan hızla sıvıştı. Barakasına gitti ve samanların arasına sakladığı kapıyı açmak için efor sarfetti. Yarım saat içerisinde kapıyı açmayı başardı ve içerideki tünelde geçmeye başladı. Uzun bir tünel yolculuğundan sonra Dior ufak bir kasabaya vardı. Kasaba'nın adı Ohio idi. - o zamanlar Ohio bir kasabaydı.- Bunu biliyordu çünnkü paslı bir demirin üstüne tahta bir odun asıp kötü bir biçimde Ohio yazmışlardı. Orada iyi giyinimli hanımlar caddelerde elyaf ve kumaş satıyorlar erkekler küçük kunduracılar , fırınlar vs. işletiyorlardı. Dior dar sokakların arasından geçmeye başladı. Bir gecelik kalabileceği bir yer lazımdı. Yoldan ilerlerken geçtiği evlerin tabelalarına bakıyordu. En sonunda Duck Home adında bir han bulmuştu. Çürümüş tahtaların ve bakımsız bir bahçeye aitti. İçeri girdiğinde hanın sahibine bir oda vermesi karşılığında bir kese altın vereceğini belirtti. Hanın sahibi hiç durmaksızın ona bir oda bahşetmişti. Artık derin bir uykuyu hak ediyordu.
xxx
Ellerinin acısı ve ağzındaki yapışkan tadı onu kötü kabus görmesine neden olmuştu. Gözlerini açtığında yeşillik bir ormandaydı. Ağaçlar koskocaman ve yemyeşildi. Bitkiler ufacık ama rengarenkti. Kafasını sağa ve sola çevirdi. Kimse yoktu ama buraya nasıl gelmişti ? Gözlerini büyülttü. Yaşlı bir kadın ona gülümsdi ve çenesinden tuttu '' Posedion'un lanetli çocuğu...'' diyerek söze başladı. Dior anlamsızca bakmıştı. Zaten konuşamazdı çünkü ağzında sıkı bir bant vardı. Kıpırdatmak bile mümkün değildi. Kadın sözüne devam etti ; '' Seni öldürdüğümde Posedion'un lanetli çocuğu gibi bir bulgu olmuyacak. Son anlarını yaşıyorsun Bayan Montana...'' diyerek bir ışık haznesinde kanatları olan devasa bir canavar oluvermişti. Bu nasıl olabilirdu ki? Canavarlar Cadılar bayramında çocukların girdiği kılıklardardan başka bir şey değildi ya da öyle sanıyordu. Şimdi karşısında devasa ebatlarda bir canavar duruyordu. Ondan korkuydu ama yapabilecğei pek bir şey yoktu. Canavar Dior'a yaklaşırken arkadan kaslı ve kara tenli birisi geldi. Bu normal bir insan değildi. Hem de kesinlikle değildi. Toynakları vardı. Adeta keçininki gibi ve sakalları vardı. Dior hangisine daha çok şaşıracağını bilemedi. Arkadan yarı keçi büyük , uzun bir kılıç ile arkadan kadına/canavara sapladı. Bir an da ışık haznesi ile kaybolu verdi. Dior hayretler içerisindeyken yarı keçi çocuk onun ellerini açtı ve ağzındaki bandı çıkardı. Dior hafif kekeleyerek '' Bu da neyin nesiydi? Tanrılar aşkına ! '' yarı keçi çocuğun yüzünde hafif bir tebessüm belirdi ve '' Dior. Aslına bakılırsa ben bir satirim. Yarı insan , yarı keçiyim. Az önceki bir dragondu. Seni öldürmek istiyordu muhtemelen. Benim görevim seni korumaktı. Bunu başarı ile yerine getirebildim. Aslına bakılırsa sende normal bir insan değilsin.. Sen bir..'' sözünü tamamlamadan Dior araya girdi '' Ben bir neyim? '' diyerek telaşlandı. Satir '' Melezsin.. Yarı Tanrıı/Yarı insansın. Bunlar sana çok garip geliyor olabilir ama Melez kampına geldiğinde hepsini anlayacaksın. '' diyerek sözünü bitirmişti ki '' Melez kampı da neyin nesidir?'' diyerek sözüne girişti. Satir artık bunalmış gibi '' Senin gibilerin eğitim görüp hayatta kaldı bir yer..'' diyerek melez kampına ilerlediler.