Melez Kampı'na döneli bir iki gün geçmiş olmalıydı. Luke bu zaman zarfı içerisinde eski ve hala kendisi oraya aiğit olduğu halde bunu reddettiği kulübesini yeni kardeşlerine işkence yöntemiyle temizletmişti. Bunun dışında ok atma teknikleri sınıfına katılmış ve kampta biraz tur atmıştı. Aylak aylak dolaşası dışında kayda değer bir davranışta bulunmaya meyilli değil gibi gözüküyordu. Güneşin tepeye ulaştığı vakitlerdi yani öğlen saatleri. Luke kulübesinde oturmaktan patlamış ve sıcağa aldırmayarak kendini dışarı atmıştı. Kamp şen bir gün yaşıyordu. Herkes yazın getirdiği heyecanla etrafta koşuşuyordu. Luke tanıdık bir yüz bulma umuduyla etrafı şöyle bir taradı. Yok! Tanıdık kimse görünmüyordu. Birden bir kalabalık dikkatini çekti. Hepsi büyük bir cismin etrafında toplanmıştı. Luke yanlarına ulaştı, gülme krizine girecek gibi oldu ama kendisinini tuttu. Kevin'dı bu. Siyah bir Ferrari'nin camına dayanmış etrafındakilere hava atıyordu. Luke gülerek konuştu ''Hey Kev! Nereden buldun bunu?'' Kevin başını kaldırdı ve Luke'u görünce yüzününü bir gülümseme kapladı. Eski bir arkadaşı görmenin verdiği bir mutluluktu. Dayandığı yerden doğruldu ve Luke'un elini sıkarak mutlu bir tonda konuştu, ''Babamın Güneş Arabası Luke. Seni gördüğüme sevindim. Ne dersin? Bir tur atalım mı? düşünmesine gerek yoktu, ''Seve seve'' Kevin başıyla onayladı ve ikisi ferrarinin içine atladılar. Sürücü koltuğunda Kev vardı. Luke hemen yanındaki koltuğa oturmuştu. Kev Luke'a ''Hazır mısın?'' der gibi baktı. Luke bakışları ise ''Sorman ayıp!'' der gibi bakıyordu. Kev motoru çalıştırdı ve araba hiç sorun çıkarmadan hemen harekete geçti. Kev kamp dışına çıkana kadar hızlanarak yoluna devam etti. Kamp dışına çıkar çıkmaz Kev arabayı hazalandırdı ve uçmaya başladılar. Luke bağırarak seviçle Kev'e sordu ''Nereye gidiyoruz?''...