Göl kenarındaydım ve bir çok melez kanoya binmişti. Ben de binmek isterdim ama şimdi olmazdı.En azından yalnız olmaz. Kendime göl kıyısında güzel bir tepe buldum.Manzara harikaydı. Sessizce bulduğum köşeye gittim. Yere oturdum ve çantamdan genellikle resim yapmak için kullandığım büyük defterimi çıkardım. Manzarayı resmetmeye başladım. Huzurlu bir ortamda bu güzel manzarayı resmediyordum. Hava biraz serinlemişti bende ceketime uzandım ama orda değildi. Kafamı çevirip baktığımda karşımda üç erkek vardı. Ayh…Bundan sıkıldım.Bu erkeklerin hepsi beni mi buluyordu? Bir tanesini elinde ceketim vardı. Niçin hep böle huzurlu anlarım mahvoluyordu? Bu çocuklar aşırı iriydiler. Kesin ya hades çocuğuydular ya da Ares.Zaten ikisinden de nefret ediyordum. Ama onlar beni çok seviyordu. Ayağa kalktım. Tamam. Bir düşünürsek tek başıma bunları halledemem. Fark ettim de gerçekten de Melez Kampında ben yalnız gezmemeliyim. Ama bir yolunu buluruz. “Ceketimi alabilir miyim? Çocuk ceketi bana uzattı. Elimi dikkatsizce uzattım ama aslında ne yapmak istediğini iyi biliyordum. Elimi uzattığımda çocuk beni kendine doğru çekti ama ben onu sertçe yere yapıştırdım. Diğerleri şaşkınlık dalgasını atlatmadan ben de çantamı ve ceketi kapıp hızlıca koştum. Üçüyle birden nasıl dövüşebilirdimki. Hızlı hızlı koşuşturuyordum. Ama ayağım bir dala takıldı ve onlar çoktan bana yetişmişti. Biri beni kolumdan çekiştirdiği gibi sıkıca sarıldı. “Pis sapık beni rahat bırak.” Ama öle güçlüydi ki hele bu konumda hiçbirşey yapamazdım. “Neden bizimle biraz çay içmiyorsun?” Sonra elimden geldiğince onları şaşırtmaya çalıştım. “Çay mı bu havada mı? Deli misin ?” olabildiğince rahat davranıyordum ama bu sarkıntılığı aşmıştı.