Beni bir kez daha Long Island kıyısına getirmiş olan şeyin ne olduğundan tam olarak emin değildim. Ellerimi tedirgin bir tavırla önümde kavuşturmuş denize doğru bakarken hissettiğim tek şey, duygularımın epey karışık olduğuydu. Kendime bile tam olarak açıklayamadığım bir şeyi ona nasıl açıklayacaktım ki? İç geçirdim ve yerde duran çakıl taşlarından birini tekmeledim. 'Belki de yanlış anlamışımdır.' diye masumca bir düşünce geçti aklımdan. Her şeyi ters yorumlamaya o kadar alışmıştım ki, bu işin de sevimsiz yönünü görüyordum belki de. Tamam, sevimsiz yanlış bir kelime olabilirdi, ama beklenmedik ve afallatıcı olduğu kesindi. Kendi düşüncelerime o kadar kapılmıştım ki orada benden başka birinin daha olduğunu son anda fark ettim. Ah, o anda birinin karşısına çıkmak gerçekten de en son istediğim şeydi. Bu yüzden çabucak bir görünmezlik büyüsü mırıldandım ve kıyıya gelmiş olan genç çocuğu izlemeye başladım. Nedense bana bir şekilde tanıdık geliyordu. İçimden onu korkutmak geçti ve arkasından yaklaşarak ona dokundum. Bana döndüğünde görünmezliğimi kaldırmıştım. Bir süre bana şaşkın şaşkın bakan çocuk, 'Ben Leo von Dorff, tanrıçam. Gece tanrıçasının oğluyum. Siz kimsiniz?' diye sordu. Onun bu... açık sözlülüğü karşısında kaşlarım havaya kalkmıştı. Yine de bir tanrıçayla bu şekilde konuşabildiği için cesaretini takdir etmem gerekirdi. Bu yüzden lafı fazla dolandırmadan ona cevap vermeye karar verdim. 'Ben Tanrıça Nemesis, genç adam. İlahi adalet ve intikam tanrıçasıyım. Aynı zamanda da ablan oluyorum.' Sakince kollarımı kavuşturdum ve Leo'ya tam olarak sırtımı dönmeden tekrar okyanusu izlemeye başladım.