Saatin alarmı uykumdan uyanmamı sağladı. Saatler, günler, haftalar o kadar çabuk geçiyordu ki. İki ay olmuştu bile geleli. Bugün bir değişiklik yapıp pegasus ahırlarına uğramaya karar verdim. Aslında ilk uğramam gereken yer olmalıydı burası ancak bir türlü fırsatım olmamıştı. Ahırları bulmam kolay oldu. İçeri girer girmez beynimde onlarca ses yankılandı. Atlar –pardon pegasuslar- benimle konuşuyorlardı(!). hepsi bana “Merhaba” diyordu ancak sesleri çıkmıyordu. Benimle zihnim aracılığı ile konuşuyorlardı. “Merhaba” dedim. Tüm pegasuslar benimle konuşmaya başladılar. Hepsiyle olmasa da bir kaçıyla konuştum. Kendime ait bir pegasusum olmasını ölesiye istiyordum. “Burada bana uygun bir pegasus var mı acaba” dedim. Birkaç pegasusun sesini duydum. Bir tanesinin yanına gidip ona “Merhaba” dedim. Çok güzeldi. Bembeyaz tüyleri vardı. yeleleri ve kuyruğu açık kahverengiydi. Cornelia’nın bana istediğim pegasusu alabileceğimi söylemişti. Bu pegasusu sevmiştim “Benim pegasusum olur musun?” dedim. Pegasus beni yalayarak cevap verdi. “Harika senin adın Abella oldun o zaman” dedim. Dostumla vedalaşarak kulübeme doğru yürüdüm.