Melanie'nin babasını bulmak için neredeyse canımızdan oluyorduk. Bir de babasının zaten New York'ta olduğunu anlayınca öfkeden kudurmuştum. Melanie'nin rüyaları bizi önce Los Angeles'a (Tamam Los Angeles'a gitmek benim fikrimdi belki, ama oraya gitmesek Mel'in babasını hala bulamamış olacaktık!),sonra San Francisco'ya ve ardından da Las Vegas'a uçurmuştu. Bu da doğru çıkmasaydı kendimi sulara bırakıp Poseidon'a beni öldürmesi için yalvaracaktım neredeyse. Asıl konuya dönecek olursak tekmelemek istediğim Mel'in babası değil onun karısıydı! Rüyalarında görerek kadını bana anlatmıştı ve yemin ederim kadına gıcık olmuştum. Dantelli pembe mendiller mi? Nerede ve ne zamandaydık yahu?! Neyse Mel'in söylediği gibi babasını karşımda görünce çok şaşırdım Mel "Baba..." diye fısıldarken ben de kekeleyerk "Eee, şey, ben dışarda beklesem daha iyi olacak!" dedim ve dışarı çıktım. Ben beklerken Penguen Luli olarak adlandırdığım (E ne yapsaydım yani? Adam öyle komik gözüküyordu ki!) adam yanıma gelerek "İçecek bir şey istermisiniz Bayan?" diye sordu. Başımı evet anlamında sallarken "Buzlu bir kola çok iyi olur." dedim. Adam kolayı getirmek için yanımdan ayrılırken ben de yavaş yavaş koridorlarda dolaşıyordum. Bir boy aynası ve tablolar ile dolu koridor çok genişti ve büyük bir pencereden ay ışığı sızıyordu. İşte beni rahatlatan tek şey buydu: gece olması! O sırada gttiğimiz Las Vegas'taki lanet olasıca yerdeki kadının verdiği kolye aklıma geldi. Kolyeyi daha sonra ona verebileceğimi söylemişti fakat anlaşılan bu asla gerçekleşmeyecek bir hayaldi.Kolyeyi cebimden çıkararak incelemek için havaya kaldırdım. Kolyenin bir kısmı gümüştendi, diğer kısmı ise ametist ve ay taşından yapılmıştı. Taşlı kısımları sarmaşık şeklinde yontulmuş ve gümüşün çevresine dolanmıştı. Kolyeyi boynuma geçirip nasıl göründüğümü izlemek için boy aynasına baktım. Fakat bir sorun vardı... Ben... Ben görünmüyordum! Kolyeyi boynumdan çıkarınca aynadaki görüntüm belirginleşti. Şaşkınlıktan ağzım açık kalmıştı. Bu kolyenin gücü buymuş demek diye düşündüm. Kurnazca sırıtarak kolyeyi cebime geri attım ve Luli'nin getirdiği kolayı yudumladım. Harika, bir ganimetim daha olmuştu. Sevinçle Mel'i bekliyor bir yandan da tabloları yorumluyordum. En sonunda Mel gelmişti. O bana durumu açıklarken ben de onu dinliyor, gerekli zamanlarda gerekli soruları sorup sıkıntımı gidermeye çalışıyordum. En sonunda Mel'in kolunu tutup çekiştirerek onu Tenebroso'nun üzerine bindirdim ve ben de sevgili pegasusumun üzerine bindim. Bir süre uçtuktan sonra Central Park'ta yere çakılırcasına hızla indik ve işte şimdiki durumumuz, yumuşak çimlerin üzerinde uzanıyorduk.