Rose ile mutluluktan delireceğimizi sanarak yeni okulumuzun yolunu tuttuk. Trenden inip kampüsün girişine nasıl ulaştık hatırlamıyorum, heyecandan olsa gerekti. Kapıda bizi bekleyen dostumuz Sere'yi görünce, sevincimiz iyice arttı! Onunla sarılıp hasret giderdikten sonra -ki Rose ile ayrılmaları tahminimce 10 dakikadan fazla sürmüştü- "Ah nerelerdeydiniz siz? On dakika bile bir ömür gibi geldi. Çok özlemişim sizi yine de… Neyse artık beraberiz. Benden kurtulamazsınız!" dedi mutlulukla. Bir süre kampüsün kafeteryasında oturup çene çaldık, ardından havanın kararmaya başlamasıyla birlikte artık yeni odalarımıza yerleşmenin vaktinin geldiğine kanaat getirdik.
Centilmen bir edayla kızların bavullarını odalarına kadar taşımalarına yardımcı oldum, tahminimce bir hafta boyunca kendime gelemeyecektim, ikisinin de birer bavulunu sadece makyaj eşyalarıyla doldurmuş olmalarından şüpheleniyordum... Sonra, kızlarla vedalaşıp kendi odamın bulunduğu yatakhanenin yolunu tuttum. Rose ve Sere oda arkadaşı oldukları için çok şanslılardı, benim kim olduğumu gerçekten bilen bir erkek olmadığından, sürekli normal bir insanmışım gibi davranmak zorundaydım. Aslında Koç Hedge de bizimle birlikte okula gelmişti ama dev boynuzlarını ve toynaklarını saklamak zorunda olduğu için dert yanıp duruyordu, hem matematik profesörü olduğundan, öğretmenler için ayrılmış özel bir bölümdeydi odası. Şikayetçi miydim? -Hayır. İnanın bana, bir satirin horultularını çekmektense, sıradan insanlarla sabaha kadar muhabbet ederim daha iyi.
Eh, odama gelip bavullarımı rastgele etrafa fırlattım, sonra da cebimden bir drahmi çıkarıp Melez Kampı'na bir İris mesajı göndermeye karar verdim. Şansıma, büyük salonda sadece Tanrıça Athena vardı, ona kısaca hepimizin iyi ve güvende olduğu haberini verdim, son olarak da dayanamayıp Stell'in neler yaptığını sordum. Küçük Cadı da Zihindeşen ile birlikte San Francisco State University'ye başlıyordu bu sene. Asıl amaçlarının ihtiyar Nereus'a kafayı iyice yedirtmek ve drakonlarla ilgili detaylı araştırma yapmak olduğunu tahmin ediyordum, ikisi de tuhaf bir şekilde canavarlara ve psikopatlara ilgi duyuyorlardı. Aslında, kendileri de psikopat olduğu için durumu yadırgamamak gerekirdi. Yine de kardeşimin iyi olduğu haberini alınca içim rahatladı ve çoktan sızmış olan oda arkadaşımla yarın tanışmaya karar vererek, ben de boş olan diğer yatağa attım kendimi.
Muhteşem maceralarla dolu bir yıl bizi bekliyordu, şimdiden kampı çok özlemiştim ama Rose ve Sere ile birlikte bir yatılı okulda kalırken bu durum çok da can sıkıcı görünmüyordu gözüme. Hem, arada sırada kampı ziyarete de gidebilirdik, hem de hiç vaktimizi almazdı bu: Rose'un 3 geri dönüşümlü incisini kullanma imkanımız vardı. En son, Hec'in şu anda nerede, ne yapıyor olduğuna kafa yorarken, onunla yaptığımız futbol muhabbetlerini düşünürken uyuyakalmışım, sanırım sonunda sustuğum için tüm okuyanlar da derin bir nefes aldı!