Olimpos Rpg Percy Jackson ve Olimposlular ile Olimpos Kahramanları serilerinden esinlenilerek oluşturulmuş, zirvedeki rpg forum sitesi. |
|
| Uykusuzluk. | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
Richard Jaden Russell Herakles Savaşçısı/Kulübe Lideri
Mesaj Sayısı : 268 Kayıt tarihi : 16/02/11
| Konu: Uykusuzluk. Paz Haz. 19, 2011 9:45 am | |
| Uyumak, uyumak, uyumak... Bu hayatta yapılabilecek daha güzel şeyler var mıydı acaba? Melezler, insanlar ve canavarlar ölüyordu, ölümsüzler tutsak ediliyordu fakat biz buna rağmen uyuyorduk. "Belki de hayatın keyfini biz çıkarıyoruzdur. Herkes gibi büyük acılar görmektense, gözlerimizi kapatıyoruz. Bütün gün uyuyoruz, bir daha uyuyamayacakmışız gibi.." Evet, uyanık olduğum zamanlarda bile eğer yatağımdaysam yarı uyanık bir halde oluyordum. Bu halde de düşünmek ise gerçekten zordu. Ayağa kalktığımda düşmemek için bir yerlere tutundum. Muhtemelen uzun zamandır uyuyordum ve bir anda ayağa kalktığım için gözlerim kararmıştı. Birkaç saniye durduktan sonra yavaş yavaş üstümü değiştirmeye başladım. "Belki de biraz dışarıda uyurum, güzel bir deneyim olabilir. Tabii, bunun için en iyi yeri de bildiğime göre bir sorun yok." Kulübeden çıkarken diğer kardeşlerime baktım. Evet, hepsi uyuyordu. Her zamanki gibi... Başımı öne eğdim ve yürümeye başladım. Kampta attığım her adım benim için bir işkence haline dönüyordu. Evet, acımasız biriydim ve bazıları bir kalbimin olmadığını bile söylüyorlardı. Acaba öyle miydi? Hiçbir insana acımayan ve hayatında kimseyi, kardeşi Alexis hariç, sevmemiş olan bir kişi için belki de bu söylenebilecek bir şeydi. Peki o zaman neden bugün için, içimde bir heyecan vardı? Belki de sadece bana öyle geliyordur." diye düşündüm. Derin düşünceler içinde insan olmasa da, canlı içine çıkacaktım. Ormana doğru yönelmiştim. Orada muhtemelen yalnız olacaktım. Genelde çoğu melez ormanın derinliklerine kadar inemezdi. "Korkak olduğunuz için size minnettarım. Sayenizde yalnız kalabileceğim bir yer var."
Ormanın derinliklerine doğru inerken aklımda sadece uyumak vardı. Uyumak ve biraz sakinleşmek. Bedenimi esir alan yalnızlık duygusundan arınmak... Daha önceleri başka melezlerin benim hakkımda söylediklerini umursamazdım; fakat artık bazı şeyleri önemsemeye başlamıştım. "Saçmalıyorlar... Tabii ki benim de bir kalbim var. Ne yani, kimseyi sevemez miyim?" İç hesaplaşmalardan arınıp biraz dinlenmenin iyi olacağını düşünerek bir ağacın dibine oturdum ve sırtımı ağacın gövdesine yasladım. "Evet, güzel bir yer seçmişim." Gözlerimi tam kapatacağım sırada ilgimi küçük bir hareketlilik seçti. İlk önce bunun bir canavar olacağını düşünsem de aynı düşünce bir saniye içinde silinip gitti. Karşımda bir bayan vardı. Normal bir meleze çok benziyordu fakat aynı zamanda o kadar farklıydı ki. "Kalbim var ve böyle şeyleri artık takmamam gerekiyor." Gözlerimi kızdan ayırmak ve biraz uyumak istiyordum fakat gözlerim artık bana itaat etmiyordu. Kızın her hareketini inceliyordum. Kız çeşitli bitkilerle ilgileniyordu fakat ne yaptığını inceleyemeyecek kadar dalgındım. Gözlerim, suratından sonra aşağılara da inmeye başladı. "Güzel, yüz hatları dışında vücut hatları da belirgin." Onu gerçekten izlemeli miydim? Kendimi neden buna zorunlu hissettiğimi anlayamamıştım fakat kimin umurundaydı ki? Muhtemelen kız beni fark edene kadar sessizce onu izleyecektim... | |
| | | Cassandra Masen Thanatos'un Çocuğu
Mesaj Sayısı : 4293 Kayıt tarihi : 18/09/10
| Konu: Geri: Uykusuzluk. Paz Haz. 19, 2011 10:38 am | |
| Belki de ölümsüzlüğü hiç bırakmaması gerekirdi... O kadar ölümü izlemek, arkadaşlarından ayrılacağını görmek etkilememeliydi onu. Bir Tanrıça gibi davranmalı, olanlara aldırmamalıydı. Derin bir nefes aldı. Bu gece de uyuyamayacaktı anlaşılan. Yatağından kalkıp, odasını paylaştığı kardeşlerini uyandırmamaya çalışarak pencereye doğru ilerledi. Kulübesinin koyu renk duvarları, oraya boğucu bir hava veriyor. Cassandra'yı rahatsız ediyordu. Kampa gelmeden önce normal bir hayatı olmazken, kampa geldikten sonra işlerin daha beter olması, onda büyük yaralar açmıştı. Onu önceden tanıyanlar, değişimi hemen fark etmişlerdi. Diğerleri de, sadece onun değişik bir kız olduğunu düşünmek ile yetinmişlerdi. "Daha fazla burada duramam." diye fısıldadı kendi kendine. Yeni edindiği özelliklerden biriydi bu da. Bir defter bulup, hislerini ona yazmadan önce sık sık yaptığı bir şeydi. Kendi kendine konuşmak. Başka kimseye anlatamıyordu yaşadıklarını. Kardeşlerini bile uzak tutabiliyordu kendinden. Pencereden son bir kez daha bakmadan önce, rahatlayabileceği tek yer aklına geldi. Eğer bu gece ona uyku yok ise, boş yere kulübede karamsar düşünceleri ile durmasının anlamı da yoktu. Sessiz adımlarla üzerindekileri değiştirirken, elinden geldiğince çabuk olmaya çalıştı. Birinin uyanıp onu sorguya çekmesi, isteyeceği son şeydi. Son kez kimsenin uyanık olmadığından emin olunca kulübenin boğucu havasından ve ona ölümü hatırlatan odadan çıktı.
Kamp meydanından neredeyse koşarcasına geçip rahatlayabileceği tek yere geldiğinde duraksadı. Yanına hançerini ya da herhangi bir silahını almadığı için rahatsız olmuştu. Ama onun bu tür şeylere ihtiyacı olmazdı ki. Özel gücü varken, silahı ne yapacaktı? Persephone'un en çok bu yönünü seviyordu belki de. Onu özel yapıyordu. Ağaçların arasında ilerlerken, ayakkabılarını çıkardı sakince. Yerde yetişen bitkilere zarar vermek istemiyordu. Aslında çıplak ayakları ile basmasının pek bir şey fark etmeyeceğinin farkındaydı. Belki de, fark edilmemek istemişti. Bitkiler, onun gelişine tepki vererek, sanki hafif bir rüzgar varmış gibi ona doğru yönelmişlerdi. Bu durum eskiden olsa kızı sevindirir, hatta bitkilerle oynamasını sağlardı. Ama şimdi sadece rahatsız ediyordu. O tuhaf masallardaki prensesler gibi hissediyordu. Herkesin mutlu olduğu o saçmalıklardaki gibi. Ayakkabılarını kimsenin fark etmemesi için sakladıktan sonra ilerlemeye devam etti. Bazen ilgisini çeken çiçeklerde duruyor, bazen de canavar olup olmadığını anlamak için çevresine bakınıyordu. Takip edildiğini hissettiğinde, dinlenmeyi düşünmeye başlamıştı. Ellerine baktı. Onu her ne takip ediyorsa, az sonra meyveye dönüşecekti. En azından bir canavar ise yapacaktı bunu. Bir an için duraksadı ve ağaçla ilgileniyormuş gibi yaptı. Eğer bir canavar olsa, çoktan saldırmış olurdu. Kabul etmeliydi ki, onu takip eden kişi kendini iyi gizlemişti. "Orada olduğunu biliyorum." dedi hala ağaca bakarak. Bir süre kimse çıkmadı. Bu, yeniden hayal kurmaya başladığını düşünmesine sebep olacaktı. Ona doğru yaklaşan adımları duyduğunda, rahat bir nefes aldı. En azından delirmediğini biliyordu. Arkasını dönüp, onu izleyen kişiyi gördüğünde duraksadı. Beklediği, kesinlikle bu değildi. Uzun zamandır hissetmediği bir şeyi hissedemezdi. "Sen de kimsin?" diye sordu kendine geldiğinde. | |
| | | Richard Jaden Russell Herakles Savaşçısı/Kulübe Lideri
Mesaj Sayısı : 268 Kayıt tarihi : 16/02/11
| Konu: Geri: Uykusuzluk. Paz Haz. 19, 2011 11:03 am | |
| Kız çiçeklerle ilgilenirken o kadar çekici görünüyordu ki... Onu izlerken adeta transa geçtiğimi hissediyordum. Uzun saçları rüzgarla dalgalanıyordu ve o bakmaya doyamadığım gözleri ise her çiçeği dikkatle inceliyordu. Uyumak istemiyordum artık. Onu izlemek için uykumu bölmek benim için gerçekten de büyük bir fedakarlıktı. O çiçekleri incelerken, ben de onun her hareketini inceliyordum. Kulübeden çıkarken üzerime çöken durgunluktan eser yoktu belki de. "Senin kim olduğunu öğrenmem gerekiyor. Evet, bende çok güçlü hisler uyandırdın. Senin kim olduğunu mutlaka öğrenmem lazım." Çiçeklerle ilgim olduğu pek söylenemezdi fakat ormanlarda uyumak hem zevkliydi, hem de çiçekler insana huzur veriyordu. Etrafıma bir göz attım. Evet, bugün mutlaka onunla tanışacağımı biliyordum. Onun beni fark etmemesini anlayabiliyordum fakat ona nasıl yaklaşacaktım? Yerdeki papatyalara baktım. Tüm papatyalar, hayır aslında bütün çiçekler, kıza doğru dönmüşlerdi. Onları bir bir koparmaya başladım. Evet, aslında yaptığım pek kibarca bir davranış değildi fakat onlara ihtiyacım olacaktı. Yeteri kadar papatya topladığımı düşündüğüm zaman onları kopartmayı bıraktım ve yaklaşık on dakikamı alacak bir işe giriştim. Evet, bu benim gibi uykucu bir Hypnos çocuğu için gerçekten de zor bir şey olacaktı.
On dakika gibi bir süre sonra elimde papatyadan yaptığım taç duruyordu. On dakika boyunca kıza bakamamıştım. "Ya gittiyse? Ya beni fark edip rahatsız olduysa?" Korkarak gözlerimi kaldırdım fakat kız hala oradaydı ve çiçeklerle ilgileniyordu. Fakat bu sefer, az önceki halinden biraz daha farklıydı. Etrafa şüpheli bakışlar atıyordu ve her tarafı daha dikkatli inceliyordu. "Muhtemelen varlığımı hissetti. Evet, artık sahneye çıkma zamanı." "Orada olduğunu biliyorum." Güzel, işler istediğim gibi gidiyordu sanırım. Yine de onun gözlerine yakından bakabilmek... "İşin gerçekten çok zor Richard! Kendime iyi şanslar dilemem gerekiyor sanırım." Yavaşça ayağa kalktım ve kıza doğru yürümeye başladım. Tam arkasına geldiğimde o da benim geldiğimi anlamıştı. Arkasını döndüğümde ikimiz de şok olmuştuk. Bu... bu olabilir miydi? Kalp atışlarımın normalin üstünde olduğunu anlamak için elimi göğsüme götürmem bile gerekmiyordu. Göğüs kafesim adeta parçalanacakmış gibi sallanıyordu. Birbirimizin gözlerinden ayrılmamız için geçen saniyeler boyunca nefesimi tutmuştum. Nefesimi bıraktığımda ise ağzımdan boğuk ve kısık sesli bir hırıltı geldi. "Umarım bunu duymamıştır..." Aslında, kızın da bunu duymadığından emindim çünkü o da en az benim kadar heyecanlıydı. Kardeşim Alexis'i gördükten sonra, ilk defa kalbimin olduğunu hissetmiştim sanki. Fakat bu çok farklıydı. Kızın bakışları sanki gözlerime değil de, kalbimin en derinliklerine bakıyordu. "Sen de kimsin?" Aslında bu soru tam da beklediğim gibi bir şeydi fakat onun da benim kadar heyecanlı olmasına vermiştim bu soruyu... "Aslında aynı soruyu ben de sana sormak isterdim. Ben Richard, Hypnos çocuğuyum. Şey, biraz kestirmek için ormana dalmıştım fakat seni gördüğümde uykum kaçtı." Kız garipseyen gözlerle beni izliyordu fakat hala heyecanlı olduğunu anlamakta pek zorlanmadım. Aniden aklıma gelmişti ve papatyadan yaptığım tacı kıza uzattım. "Şey, senden etkilendiğimi inkar edecek değilim. Gerçekten, çiçeklerle ilgilenirken çok... çekicisin... Çiçekleri sevdiğini düşündüğüm için sana bunu yaptım... Şimdi sıra bende... Sen kimsin?" Kızın gözlerine bakıyordum. Bugün, benim günüm olacaktı. Şu an emin olduğum tek şey buydu aslında... | |
| | | Cassandra Masen Thanatos'un Çocuğu
Mesaj Sayısı : 4293 Kayıt tarihi : 18/09/10
| Konu: Geri: Uykusuzluk. Paz Haz. 19, 2011 12:09 pm | |
| Karşısındaki çocuğu incelerken, onun da en az kendisi kadar heyecanlı olduğunu anlamıştı. Nefes alması gerektiğini kendisine hatırlatırken, çocuk kendini tanıtmaya başlamıştı bile. "Aslında aynı soruyu ben de sana sormak isterdim. Ben Richard, Hypnos çocuğuyum. Şey, biraz kestirmek için ormana dalmıştım fakat seni gördüğümde uykum kaçtı." heyecanına şaşkınlık da eklenmişti. Bir Hypnos çocuğunun uykusunu kaçıracak kadar... Güzel miydi? Ona daha fazla bakmayıp gözlerini kaçırdı. Neden aklına ilk olarak bu gelmişti ki? Başka bir nedeni de olabilirdi. O, kendisi ile iç çatışma yaşarken Richard ona papatyalardan yapılmış bir taç uzatıyordu. "Şey, senden etkilendiğimi inkar edecek değilim. Gerçekten, çiçeklerle ilgilenirken çok... Çekicisin... Çiçekleri sevdiğini düşündüğüm için sana bunu yaptım... Şimdi sıra bende... Sen kimsin?" duraksayarak konuşmuştu belki ama Cassandra kendine konuşacak gücü bile bulamamıştı. Gülümsemeye çalışarak papatyalardan oluşmuş tacı eline aldı. Çiçekleri eline aldığında, bir şeyler onu rahatsız etmişti, acı çektiklerini anlamıştı bir şekilde. Ama ondan beklenmeyecek şekilde fazla dikkat etmedi. Onları başına takarken, gülümsemesi genişlemişti. Bir süre onu başına takmaya çalışıyormuş gibi oyalandı. Daha fazla susmasının ona bir yararı olmadığını anlayınca kendini tanıtmaya karar verdi. "Taç için teşekkürler... Çiçekleri koparmış olmana şimdilik aldırmayacağım. Ben de Cassandra, Persephone'un kızıyım." konuşmasına devam edecekken sustu. Duygularını söylemek konusunda kararsız kalmıştı. Hypnos çocuğunu gördüğü ilk andan itibaren kalp atışı hızlanmış, tuhaf bir heyecan kaplamıştı tüm bedenini. Sakin kalmak ve saçmalamamak için kendini oldukça zorlaması gerekmişti.
Cesaretini toplayana kadar yanında yürüyen bir böceği güle dönüştürdü ve onunla oynamaya başladı. "Açıkçası ben de senden etkilendim. Çok... Hoşsun." doğru kelimeleri bulamamıştı. Richard hakkında düşündüğü şey, kesinlikle hoş olduğu değildi. Ona baktığında, Richard'ın da bunu beklemediğini görebiliyordu. Aslında o anda aklından geçen şey, tam bir aptal gibi orada dikilmeyi bırakmak ve... Derin bir nefes aldı. Saçmalamaya başlamıştı bile. Elindeki gülü yere bırakıp ona doğru baktı. "Tamam, düşündüğüm şey bu değildi. Aslında..." cesaretini toplamak için içinden üçe kadar saydı. "Tam olarak bunu yapmayı düşünüyordum." ayağının önündeki gülü kenara iterek Richard'a doğru ilerledi ve onun bir tepki vermesine izin vermeden öptü. Normalde, ilk hamlenin ondan gelmesi saçmaydı. Mantıksızdı. Daha yeni tanıdığı bu melezi, sırf çekici bulduğu için, onu heyecanlandırdığı için öpmezdi. Eskiden olsa asla yapmazdı bunu. Duygularını bile zor itiraf ederdi. Ama Cass farklı değil miydi? O ilk hamleyi yapmaktan bu kadar çekinmemeliydi. Aslında ilk olarak yapması gereken de buydu. Utangaçlığı yüzünden bir böceği güle çevirmesi de saçmaydı. Richard'ın ona karşılık verdiğini fark etmesi, düşüncelerinden dolayı biraz zamanını almıştı. Bir süre sonra, onu öpmeyi bıraktığında nefes almak için durdu. Ellerı Richard'ın yanağında, vücudunu onunkine bastırmış bir şekilde duruyorlardı şimdi. Yüzü kızarmamıştı, ilk başta bunları yapmasını engelleyen utangaçlığından eser yoktu. Aksine onu öptüğü için rahatlamıştı. Fazlasını istiyordu. Bundan hoşlandığını belli eder bir şekilde Richard'a baktı. Şu anda onu ilgilendiren tek şey çocuğun buna vereceği tepkiydi. | |
| | | Richard Jaden Russell Herakles Savaşçısı/Kulübe Lideri
Mesaj Sayısı : 268 Kayıt tarihi : 16/02/11
| Konu: Geri: Uykusuzluk. Paz Haz. 19, 2011 12:36 pm | |
| Kız tacı eline aldığında hafifçe gülümsedi. Aslında daha inandırıcı bir şekilde gülümseyebileceğini düşündüm. Taç ile bir süre oynadıktan sonra, en sonunda kafasına takabilmişti. "Taç için teşekkürler... Çiçekleri koparmış olmana şimdilik aldırmayacağım. Ben de Cassandra, Persephone'un kızıyım." Cassandra demek... Evet, Persephone'un çocuğu olabileceğini düşünmem gerekiyordu. Sonuçta o bitkileri kopardığım için normalde sinirlenmiş olması gerekiyordu. Yine de hoşgörüyle yaklaşması gerçekten hoşuma gitmişti. Kıza biraz daha yaklaşmıştım. Artık birbirimizin soluk alışverişlerini hissedebiliyorduk. İkimiz de heyecanlanmıştık. "Normal... Cassandra gibi biri karşımda olduğu sürece heyecanlanmamam mümkün mü?" Kız derin bir nefes aldıktan sonra yakındaki bir böceği güle dönüştürdü? O anda atlayıp Cassandra'ya "Hey, bunu nasıl yapabildin?!" diye sormayı gerçekten isterdim fakat zamanı değildi. Evet, bu anı bozmamalıydım. "Açıkçası ben de senden etkilendim. Çok... Hoşsun." Konuşurken bile zorlandığını hissedebiliyordum. Ona baktığımda hissettiğim duyguları "hoşlanmak" olarak nitelendiremezdim. Evet, onunla sadece konuşmak veya birbirimize bakmak istemiyordum. Daha ileri gitmek... Evet, işte doğru sözcük bu olabilirdi belki de. "Tamam, düşündüğüm şey bu değildi. Aslında... Tam olarak bunu yapmayı düşünüyorum." Aramızdaki çok az olan mesafeyi de sıfıra indirdikten sonra gözlerimi kırpmama bile izin vermeden beni öptü. Evet, bu hamleye son derece şaşırdığımı itiraf etmeliydim. Genelde ilk hamle erkeklerden beklenirdi fakat Cassandra ile, nasıl bir ilişkimiz olursa olsun, normal olmayacağını hissedebiliyordum. Cassandra'nın elleri suratımda geziniyordu. Vücutlarımız artık birleşmişti bile. Onun gözlerine bakarken, aslında ne yapmam gerektiğini düşünüyordum. Böyle bir şeyi gerçekten yapacak mıydım? Yoksa... yoksa onu bu halde bırakıp gitmeli miydim? "Saçma... Onu ilk gördüğüm andan beri zaten ne yapmam gerektiğini biliyorum..."
Meraklı gözlerle Cassandra beni izliyordu. Evet, artık ne yapmam gerektiğine karar vermiştim ve bu kararımdan da vazgeçmeyecektim. Bir sonraki hareket ise benden gelmişti. Bu sefer ben onu öpüyordum ve bu seferki diğerinden çok daha sert ve uzundu. Ne kadar öpüştüğümüzü anlayamamıştım bile. Zaman kavramımı kaybediyordum adeta. Dudaklarımız ayrıldığında ise vücutlarımız hala dip dibeydi. Üzerimdeki ceketi çıkarırken tereddütte bile kalmamıştım. "Sanırım fazla sıcak oldu. Sen ne dersin?" | |
| | | Cassandra Masen Thanatos'un Çocuğu
Mesaj Sayısı : 4293 Kayıt tarihi : 18/09/10
| Konu: Geri: Uykusuzluk. Salı Haz. 21, 2011 12:55 pm | |
| Richard’ı izlerken gözleri sevinçle ve zafer duygusunun getirdiği hisle parlamaya başlamıştı. Üstündeki elbiseleri hızlı bir şekilde çıkarırken, en ufak bir tereddüt hissetmemişti. Sadece istiyordu ve bunu biliyordu. Şu ana kadar pek çok erkekle çıkmış, birçok kişiden hoşlanmıştı ama umurunda değildi. Bunu şimdi, doğru kişi ile yapmak istiyordu. Richard’ı ilk gördüğü an hissetmişti bunu. Kalbi hızla atmaya başlarken, onu göğsünde tutmakta zorlanıyormuş gibi hissediyordu. Az sonra yapacağı şeyin, tamamen çılgınlık olduğunu farkındaydı. Tamamen çıplak ve savunmasız hali ile yeni tanıştığı bir Hypnos çocuğunun karşısında durmak, asla aklına gelmezdi. Onu çıplak görebilmiş tek erkek babası olmuştu. Uzun süre de öyle kalacağını düşünmüştü. Anlaşılan yanılmıştı. Belki de Tanrıçalık günlerinden kalan bir yanı istiyordu bunu. Belki de bu kadar cesaretli olmasının, utanmamasının sebebi buydu. Gözlerini Hypnos çocuğunun gözlerine dikmişti. Gözlerini bir saniye bile ayırmak istemiyordu ondan. Gözlerini ayırdığı anda rüya görmüş olabileceğini düşünmeye başlamıştı. O gözler bile kızın heyecanlanmasına sebep olurken, nasıl o anda dıştan sakin görünmeyi başarabildiğini bilmiyordu. Sakin adımlarla yürüyebildiğini... Ama Richard'ın onun heyecanını hissettiğine emindi. Tıpkı Cassandra'nın da onun heyecanını hissetmesi gibi... Birbirlerinin nefeslerini hissedecek kadar yaklaştığında hafifçe gülümsedi. Sonra nazikçe öptü onu. İlk karşılaştıkları andan itibaren, ilk kez çekiniyor gibiydi bu yaptığından. Bir süre sonra, hissettiği çekingenliği unutmuştu. Ormanda kimsenin onları göremeyeceğini biliyordu. Gecenin o saatinde onların farkında olan tek şey bitkilerdi. Bu da Cass'in umurunda bile değildi. Bir anda toprağın vücuduna değdiğini hissetti. Yere uzanırken, bitkiler tenini gıdıklıyor, kokuları duyularını ele geçiriyordu. Richard’ı öpmeye devam ederken, rahatladığını da hissetmişti. Uzun zaman sonra, belki de ilk defa böyle hissediyordu.
***
Yüzüne vuran güneş ışığı sayesinde gözlerini açtığında, bir süre nerede olduğunu anlamakta zorlandı. Kesinlikle yumuşak bir yerde yatıyordu fakat yatağı olamayacak kadar da pürüzlüydü. Gözlerini birkaç kez kırptıktan sonra, kuş ve hayvan seslerini duymaya başladı. Tamamen çıplak olduğunu anladığında panikleyerek oturur pozisyona geçti. Yanında uyumaya devam eden çocuğu gördüğünde, eli dağılmış saçına gitti bir an için. Gözleri ile çevreyi incelediğinde, yere fırlatılmış kıyafetleri ve ezilmiş bitkileri görebiliyordu. Anılar yavaşça zihninde belirirken gözlerini yumdu. Dün gece yaptığı şeye inanamıyordu! Bu kadar emin hareket edebildiğine. Eğer kendini tanımasa, sarhoş olup bu tür şeyler yaptığını düşünecekti. Ama değildi. Sadece uykusuz olduğu için ormana gelmiş, dolaşırken Richard'a rastlamıştı. Başını ellerinin arasına aldı ve tek uyanık kişi oyken düşünmeye çalıştı. Rahatlamıştı, mutluydu. Ama hala bu yaptığından pişmanmış gibi davranıyordu. Peki pişman mıydı? Sanmıyordu. Bunu yaparken hissetmişti. O'nun doğru kişi olduğunu hissetmişti. Yanında yatan bedenin hareketlendiğini sezince onun da uyandığını anladı. Başkalarının onu duymasından korkar gibi “Günaydın.” Diye fısıldadı. Aklına söyleyecek başka bir şey gelmemişti. Richard kalkarken, ona gülümsedi. Nasıl becerdiği konusunda en ufak bir fikri olmasa da, içten bir şekilde gülümsemeyi başarmıştı.
| |
| | | | Uykusuzluk. | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|