Mel beni sürükleyerek dışarı çıkardı aslında bunu yapmasına gerek yoktu çünkü orada daha fazla kalmamamız gerektiğini biliyordum. Dışarı çıkınca ceketimin yakasını düzelterek "Ria bir daha buraya geleceğimizde hatırlat da bir diş fırçası getireyim. Adama hediye ederim:ağzı felaket kokuyordu. Ya da Prokrustes mi demeliyim?" dedim. Efsaneyi arkadaşım Ares kzı Hermia'dan duymuştum ve su yatakları ile adamın ısrarcı tavrını görünce bunu tahmin etmem gerkirdi. Ama Mel'in babasını bulmaya o kadar odaklanmıştım ki... O sırada kafama dank etti:Onu bulmak için bir ipucuya ihtiyaç duyuyorduk ve ipucu bulmak için de Mel'in uyuması gerekiyordu. Şu ana kadar bana anlattığı her şeyi rüyalardan öğrenmişti çünkü. Beni düşüncelerimden sıyıran "Ne yani, o adam efsanelerdeki şu insanları geren dev miydi? " diyen Melanie oldu. Başımı sallayarak onayladım. O anda aklıma öldürdüğümüz zavallı bir kedicik (Zavallı mı dedim ben az önce?!) olan Nemea Aslanı'nın postu geldi. Mel onun bende kalmasının daha iyi olacağını, çünkü bela mıknatısı gibi olduğumu söylemişti ama bence... Ceket şeklinde görünen postu çantamdan çıkarıp ona doğru uzattım ve "Bence asıl bela mıknatısı sensin. Umarım yeni ceketini beğenmişsindir, güle güle kullan." dedim. Ama şu sıralar gülmeyi pek de iyi başaramayacağımızı biliyordum. Melanie'nin babasını bulmalıydık ve ben kampa dönünce bir-iki haftamı mutfakta geçirmek istemiyordum. İşte bu yüzden çabuk olmalıydık. Ama yine de Mel nazik davranarak ceketi aldı ve teşekkür etti. Aman Tanrılarım birlikte nasıl bu kadar iyi anlaştığımızı yemin ederim ki bilmiyorum. Bu kız benim tamamen zıttımdı. Onu çekiştirerek şöyle söyledim "Gel hadi, şu aptal dükkandan uzaklaşalım. Kendimize kalacak bir otel bulmamız gerekiyor. Ve o otel buradan birkaç yüz kilometre uzakta olursa çok iyi olacak."