Olimpos Rpg Percy Jackson ve Olimposlular ile Olimpos Kahramanları serilerinden esinlenilerek oluşturulmuş, zirvedeki rpg forum sitesi. |
|
| Zeka ve Strateji Geliştirme Dersi 15-22 Haziran | |
|
+3Isabelle Coco Franke David Tyler C. Scarlett Stanislaus 7 posters | Yazar | Mesaj |
---|
C. Scarlett Stanislaus Athena'nın Çocuğu/Zeka ve Strateji Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 717 Kayıt tarihi : 03/03/11
| Konu: Zeka ve Strateji Geliştirme Dersi 15-22 Haziran Çarş. Haz. 15, 2011 6:49 am | |
| Sabahın erken saatlerinde uyanmış güzel bir duş aldıktan sonra da üstüme kot pantolonumu ve kısa kollu beyaz renkli,üstünde ´OMG` yazan tişörtümü giymiş yatakta ayaklarımı uzatmış bir şekilde bulmaca çözüyordum.Bu her zaman yaptığım bir şey değildi,yani erken kalkmak ama zeka ve strateji geliştirme dersi vardı bugün.Ben de eğitmen olduğum için kendimi rahatlatacak şeyler yapmaya karar vermiştim.Aslında çoğu melez için bu yaptıklarım sıkıcı ve rahatsız edici olabilirdi fakat ben Athena'nın kızıydım sonuçta,bunlar benim için doğal şeylerdi.Bulmacamı bitirdikten sonra yataktan doğruldum ve gerindim.Ardından da yataktan kalkıp mutfağa gittim.Dilim kurumuştu resmen.Kendime bir bardak limonata koydum.Tek nefeste bitirdikten sonra artık boş olan bardağı mutfaktaki masanın üstüne koyup salona geçtim.Yarım kalan bir tasarımım vardı,tasarım derken kıyafet değil bina tasarımından bahsediyorum.Bina yetmiş iki katlıydı.Ama oldukça gelişmiş bir teknoloji kullanmıştım binada.Üstelik binanın camları boydan boyaydı.En beğendim cam şekli yani.Arka tarafında yüz metre karelik bir havuzu,havuzda da iki kaydırak vardı.Bir tanesi dönerek iniyordu,diğeri ise düz.Her neyse.Tek eksiği giriş katındaki bahçeydi.Bu yüzden sandalyeyi geri çektim ve oturdum.Kendimi ayaklarımla iteleyerek masaya yaklaştım ve çizimi biraz daha inceleyip bahçe için neler yapabileceğimi düşündüm.Aklıma bir fikir gelmeyince krem renkli,yumuşak koltuğa kendimi fırlattım.Başımı kaldırıp yastığımı kabarttım ve ardından nasıl olduğunu anlamadan uyuyakaldım...
Uyanınca saatin beş buçuk olduğunu gördüm.Ders saati altıydı.Hemen ayağa kalktım ve lavaboya gittim.Saçımı at kuyruğu yaptıktan sonra odama döndüm,oradan da çantamı alıp aynadan son bir kez kendimi kontrol edip dışarı çıktım.Kardeşlerimin hiçbiri kulübede değildi,herhalde hepsi derse gitmişti.Kim bilir belki uyuyakaldığımdan habersiz bir şekilde dolaşıyorlardır,sonra da derse gideceklerdir?Gerçi herkesin odasını kontrol etmemiştim,tamam kimseninkini kontrol etmemiştim.Zaten salon her zaman dolu olurdu.Boş olduğuna göre çoğu yoktu zaten.'U' şeklindeki kulübelerin tamamını geçtikten sonra rutinimi bozmadan yürümeye devam ettim.Yani hiç acele etmeden,sakin bir şekilde dersin yapılacağı yere yürüyordum.Henüz yarım saat vardı,altı olmadan orada olacağımdan emindim.
Dersimin yapılacağı yere vardığımda herkesin orada olduğunu ve oflayıp pufladıklarını gördüm.Saatime baktım.Saat tam altıydı.Anlaşılan herkes çok erken gelmişti.Sanırım en erken benim geleceğimi falan düşünmüşlerdi heyecanımdan dolayı.Güler yüzümü takındım ve derin bir nefes alarak aralarına karıştım."Hepiniz zeka ve strateji geliştirme dersine hoşgeldiniz." dedim.Herkesin duyduğundan emin olduktan sonra "Etrafımda daire yaparak otursanız sevinirim." dedim.Herkes sağa sola geçip kendilerine yer bulmaya başladı.Herkes bağdaş kurup oturduktan sonra bir müddet daha bekleyip derse kimlerin katıldığına baktım.Yanılmıyorsam Athena kulübesinin çoğu buradaydı,diğer kulübelerden gelenler de vardı.Hepsi de ciddiyetle bana bakıyordu.Bu bakışlar kendimi iyi hissetmeme neden olmuştu çünkü bu ders benim için gerçekten önemliydi,laçkalık olmamasına sevinmiştim.Sözüme devam ettim "Öncelikle bu dersin gerçekten önemli olduğunu söylemek istiyorum.Çoğunuz bunu aşırı derecede kolay bir ders sanabilir fakat hayır,değil.Eğer bu dersi boş boş dinleyecek olanınız varsa şimdiden ayrılsın çünkü böyle saçmalıklara ayıracak vaktim yok.Eğer ben bir şey öğreteceksem tam öğretirim.Anlamayanınız olabilir bir şey demiyorum tabii dinleyip de anlamayanlara bir şey demiyorum." dedim.Biraz soluklandım.Kimse yerinden kıpırdamadı,üstelik şimdi herkes daha dikkatli dinliyordu.Hepsi dediklerimi anlamıştı,zaten beni bilen dinlemeyenlere ne yapacağımı biliyordur."Pekala hazır olduğunuzu varsayarak dersime başlıyorum."Şimdi etrafımda daire olan herkesin önünden yavaşça yürüyerek geçiyordum."Sorulara geçmeden önce zeka ve stratejinin ne demek olduğundan biraz bahsedeceğim.Zeka ; yeni sorunları karşılayarak uygun çözümler bulmak amacıyla, zihnin tüm ögelerini amaca uygun kullanabilme yeteneği ya da gücüne denir.Yani zeka dendiği zaman aklınıza sadece cebirsel ifadeler gelmemeli.Strateji ise farklı olanı yaratmak,sağlıklı öngörüler doğrultusunda geleceği yönlendirebilmek,değişime liderlik etmek,bir yarışta en başarılı olmak üzere performansı arttıracak teknikleri geliştirmek değil, kolaylıkla birinci olunabilecek yarışı seçmektir.Stratejinin tam bir tanımı yoktur aslında.Verdiğim örnekleri uzun uzadıya açmak,genişletmek mümkündür.Size bu iki kavramın nasıl bir noktada birleştiğini anlatmayacağım.Sizden şimdi zihninizi açıp düşünmenizi istiyorum.Bu iki kavramın birleştiği iki dakika boyunca düşünün.Ama tek bir sonuca varmanızı istemiyorum.Çünkü size soracaklarım tek bir kavramla açıklanacak türden değil.Hadi bakalım düşünmeye başlayın." dedim.Bazıları gözlerini kapamış düşünüyordu.Bu her zaman bana tuhaf gelmiştir çünkü düşünmekle gözü kapamanın pek bir alakası yoktur.Onlar düşünürken sağdan sola,soldan sağa volta atmaya başladım.
İki dakika olan süreleri bittikten sonra onlara "Hepiniz düşündünüz mü?" diye sordum.''Hı..hı..,Evet'' gibi mırıltılar duydum.Sorumu yeniledim."Hepiniz düşündünüz mü?".Herkes aynı anda "Evet!" diye bağırdı.Söyleyecekseniz düzgün söyleyin yani değil mi?En başta zaten sizden ciddi olmanızı istemiştim."Pekala o zaman.Şimdi size nasıl soru soracağımı örnekle anlatacağım.Herkese farklı soru soracağımı belirteyim önce.Bazılarına aynısını da sorabilirim.Her neyse gelelim örneğe.'Atıkların değerlendirilmesi için strateji önerin.' gibi bir şey sorabilirim.Cevabını nasıl vereceğini hala anlamayanlar olabilir bu yüzden bu sorunun cevabını da ben vereceğim.Çöp öğütme makinalarının özellikle çöplerin kokuşup bozulmasına yol açan yiyecek artıklarını öğüterek çöplerin daha temiz ve ayrıştırılabilir kalmasını sağladığı biliniyor. Belediyelerin çöp öğütme makinalarının yaygınlaştırılması yönünde çalışmalar yapabileceğini düşünüyorum. Mesela çöp öğütme makinası kullanan evlerde çöp vergisi oranlarında indirim yapılabilir, ya da insanların bu makinaları edinmesi için ücretinin bir kısmını belediyeler temizlik için ayrılan bütçelerinden karşılayabilir.Burada cevabını vermiş olduğum soru Melez Kampı ile ilgili değildi sizin de anladığınız gibi.Yani bu konuyu sadece Melez Kampı açısından değil,normal bir insan yerine kendinizi koyarak da, yani empati yaparak düşünmenizi istiyorum bu gibi sorularda.Evet şimdi sıra geldi sizlere sormaya.Karışık sırayla gideceğim.İlk sorum David'e..." Herkes gözlerini David'e çevirdi.O da yavaşça ayağa kalktı.Yani bence zekasını kullanarak ilk onu kaldıracağımı tahmin etmesi doğaldı,o benim ikizim sonuçta.Ama ikizim olması ona torpil geçeceğim anlamına gelmezdi bu yüzden ona ciddi bir şekilde bakmaya devam ettim.- Spoiler:
Herkese soru soracağımı söyledim bu yüzden benim sorduğuma benzer sorular gösterin yaptığınız rp'de. Biraz örnek; Kredi kartının bilinçli kullanımı için strateji önerin Trafik sorununun çözümü için strateji önerin Daha güzel kentler, daha iyi yaşam alanları için strateji önerin Güne mutlu ve enerjik başlamak için strateji önerin gibi.Buradan da alıntı yapabilirsiniz,isterseniz soruyu kendiniz oluşturun.Puan farkı pek olmaz.Ama herkes az da olsa biraz farklı yaparsa sevinirim. Her neyse..Anlayacağınız gibi örneği David yazacak.Onu beklerseniz sevinirim
| |
| | | David Tyler Athena'nın Çocuğu/Zeka ve Strateji Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 1997 Kayıt tarihi : 17/02/11
| Konu: Geri: Zeka ve Strateji Geliştirme Dersi 15-22 Haziran Çarş. Haz. 15, 2011 10:52 am | |
| Sabahın köründe uyanmıştım saat 5’mi 5:15’mi neydi pek emin değildim. Ama bugün bir dersliğe girecektim ve o derslikte zeka ve strateji dersliğiydi. Girme sebebim eğitmenin ikizim Christina olmasıydı. Girmeseydim muhtemelen beni öldürürdü muhtemelen. Kesinlikle gitmeliydim bu dersliğe o yüzden. Hemen giyinmeye başlamıştım. Üzerime bir t-shirt giydim. Altıma da kot pantolon giydim.Yanıma almam gereken bütün malzemelerimi de aldım. Mutfaktan da bir elma aldıktan sonra direk kulübenin çıkış kapısından dışarıya çıktım. Dersliğin yapılacağı yere doğru gitmeye başlamıştım. U şeklindeki kulübeleri geçtim. Derslik yapılan yerlere baktım ama yoktu demek ki daha başka bir yerde yapılacaktı ders. Nerede olduğunu yarım saat sonra bulabilmiştim. Herkes yere oturmuş Christina’nın gelmesini bekliyordu ama o bir türlü gelememişti. En erken onun gelmesi gerekirken en geç gelenlerden biriydi o. İşte uyku meselesi ikiz olduğumuzu kanıtlardı. Hala bu dersliğe ihtiyacım olmadığını düşünüyordum. Zaten Athena çocuğuydum. Doktor da olabilecektim sonuçta. Bir 10-15 dakika sonunda gelebilmişti herkesin geldiğini görünce biraz kötü olmuş gibiydi ama hemen geçti. Ve konuşmaya başlamıştı.
."Hepiniz zeka ve strateji geliştirme dersine hoşgeldiniz." dedi. Konuşurken heyecanlı görünüyordu. "Etrafımda daire yaparak otursanız sevinirim." yerimden kalktım ve diğerlerinin oturduğu şekilde eğildim ve bağdaş kurup oturdum. Etrafıma bakınmaya başladım bir çoğu kardeşlerimdi. Ama bir çoğunu da tanımıyordum maalesef. "Öncelikle bu dersin gerçekten önemli olduğunu söylemek istiyorum.Çoğunuz bunu aşırı derecede kolay bir ders sanabilir fakat hayır,değil.Eğer bu dersi boş boş dinleyecek olanınız varsa şimdiden ayrılsın çünkü böyle saçmalıklara ayıracak vaktim yok.Eğer ben bir şey öğreteceksem tam öğretirim.Anlamayanınız olabilir bir şey demiyorum tabii dinleyip de anlamayanlara bir şey demiyorum." dedi. Ah tipik Christina işte. Yerimden kalkıp birde onunla aynı evde yaşamayı deneyin demeyi düşündüm ama direk vazgeçmiştim bu fikrimden. Soluklanmaya başlamıştı herhalde nefes almayı unuttuğu içindir konuşurken. "Pekala hazır olduğunuzu varsayarak dersime başlıyorum." dedi. Etrafta gezinmeye başlamıştı. Etraf dediysem bizim etrafımızda geziniyordu. Korkutucu olmaya falan mı çalışıyordu anlayabilmiş değildim. "Sorulara geçmeden önce zeka ve stratejinin ne demek olduğundan biraz bahsedeceğim.Zeka ; yeni sorunları karşılayarak uygun çözümler bulmak amacıyla, zihnin tüm ögelerini amaca uygun kullanabilme yeteneği ya da gücüne denir.Yani zeka dendiği zaman aklınıza sadece cebirsel ifadeler gelmemeli.Strateji ise farklı olanı yaratmak,sağlıklı öngörüler doğrultusunda geleceği yönlendirebilmek,değişime liderlik etmek,bir yarışta en başarılı olmak üzere performansı arttıracak teknikleri geliştirmek değil, kolaylıkla birinci olunabilecek yarışı seçmektir.Stratejinin tam bir tanımı yoktur aslında.Verdiğim örnekleri uzun uzadıya açmak,genişletmek mümkündür.Size bu iki kavramın nasıl bir noktada birleştiğini anlatmayacağım.Sizden şimdi zihninizi açıp düşünmenizi istiyorum.Bu iki kavramın birleştiği iki dakika boyunca düşünün.Ama tek bir sonuca varmanızı istemiyorum.Çünkü size soracaklarım tek bir kavramla açıklanacak türden değil.Hadi bakalım düşünmeye başlayın." dedi. 2 dakika boyunca düşünmüştüm pek bir şey bulduğum söylenemezdi ama gene de bir şeyler vardı aklımda.
2 dakika sonra "Hepiniz düşündünüz mü?" diye sordum. ''Hı..hı..,Evet'' diye sesler duydum bu gülmemi sağlamıştı biraz. "Hepiniz düşündünüz mü?" diye sorusunu yineledi bu sefer daha ciddiydi. Bu sert davranışlar büyük ihtimalle bir tek bana işlemiyordu her halde. Bana vurarak uyandırdığında bile umurumda olmuyordu. Herkes “Evet.” Dedi. "Pekala o zaman.Şimdi size nasıl soru soracağımı örnekle anlatacağım.Herkese farklı soru soracağımı belirteyim önce.Bazılarına aynısını da sorabilirim.Her neyse gelelim örneğe.'Atıkların değerlendirilmesi için strateji önerin.' gibi bir şey sorabilirim.Cevabını nasıl vereceğini hala anlamayanlar olabilir bu yüzden bu sorunun cevabını da ben vereceğim.Çöp öğütme makinalarının özellikle çöplerin kokuşup bozulmasına yol açan yiyecek artıklarını öğüterek çöplerin daha temiz ve ayrıştırılabilir kalmasını sağladığı biliniyor. Belediyelerin çöp öğütme makinalarının yaygınlaştırılması yönünde çalışmalar yapabileceğini düşünüyorum. Mesela çöp öğütme makinası kullanan evlerde çöp vergisi oranlarında indirim yapılabilir, ya da insanların bu makinaları edinmesi için ücretinin bir kısmını belediyeler temizlik için ayrılan bütçelerinden karşılayabilir.Burada cevabını vermiş olduğum soru Melez Kampı ile ilgili değildi sizin de anladığınız gibi.Yani bu konuyu sadece Melez Kampı açısından değil,normal bir insan yerine kendinizi koyarak da, yani empati yaparak düşünmenizi istiyorum bu gibi sorularda.Evet şimdi sıra geldi sizlere sormaya.Karışık sırayla gideceğim.İlk sorum David'e..." Hani demin bir şey söylemiştim ya boş verin. Bu kızdan nefret ediyordum. Herkes bana bakmaya başlamıştı ikizi olduğum için beni kaldırmıştı ilk bundan emindim. İlla torpil geçemeyeceğini açıklayacaktı herkese.
”Selam çocuklar. Ben David athena çocuğuyum. Bir çoğunuz beni tanırsınız hatta kardeşlerimin yarısından fazlasının burada olduğundan eminim. Ama genede tanımayanlarınız olabilir. Konuya dönelim. Sevgili ikizim veya eğitmenim bana soracağınız soru ne? dedim. Biraz düşündükten sonra bana sorusunu yöneltti.”Pekala David. Sana soracağım soru şu. Bana güne mutlu ve enerji dolu başlamak için yollar söylermisin? dedi. İyi bir soruydu aslında. ”Pekala öncelikle size melezlerin neler yapabileceğini söyleyeyim. Sabah spor amaçlı cansız mankenlerle eğitim yapın. Uykunuz açıldığında ise ormana doğru koşun ve kimsenin olmadığı bir yerlerde kampa basit hemen yenebileceğiniz bir canavarı çağırın, ve onunla savaşın onu yenmek size mutluluk verir. Ve o heyecan, adrenalin ile de enerjik olursunuz. Ya da pegasusunuzu ziyaret edebilir onunla ilgilenirsiniz. Bu hem size hem de pegasusunuza mutluluk verir. Hatta onunla kampta basit bir yolculuk dahi yapabilirsiniz. Tırmanma duvarına gidebilirsiniz. Veya basit ama etkili bir şekilde duş alabilirsiniz. Orası tehlikeli ama eğlenceli bir yerdir. Sanırım melezler için olanı buraya kadardı. Gece yatarken olumsuz değil de olumlu şeyleri düşünerek uyursak güne daha mutlu başlanır. Huzurlu bir müzikle mutlu olunabilir. Mutlu anılarınızı düşünün. Sonra 5 dakika kadar falan denizi seyredin. Hayal gücünüzü çalıştırın. Bu tür şeyler sizi mutlu ettiği kadar enerjinizi de yükseltir. Benim anlatacaklarım bu kadardır dinlediğiniz için teşekkürler.” dedim ve yerime geçtim tekrar.
| |
| | | Isabelle Coco Franke Poseidon'un Çocuğu
Mesaj Sayısı : 315 Kayıt tarihi : 01/09/10
| Konu: Geri: Zeka ve Strateji Geliştirme Dersi 15-22 Haziran Perş. Haz. 16, 2011 1:20 am | |
| Uçsuz bucaksız yeşil bir vadide, beyazlar içinde bir kadın bana doğru ellerini uzatmış bekliyordu. Karlı dağların tepesinde masmavi bir gökyüzü vardı. Güneş üzerimizde parıldarken, kadının uzun kahverengi saçları ve beyaz elbisesi, çiçek kokuları yayan rüzgarla birlikte havada ahenkle uçuşuyordu. ''Isabelle..'' Sesi tıpkı annemin sesiydi. Sesi duyunca ne olduğunu umursamadan içgüdülerimle hareket etmeye başladım. Ona doğru yürüyordum. Yaklaştıkça kadının anneme olan benzerliği tuhaf bir şekilde artıyordu. Koşmaya başladım. Kadın bana en mükemmel gülümsemesiyle bakıyordu. Hayır bu kesinlikle annemdi. Hızımı arttırdım. Tam ona ellerimi uzatacakken kadının, beyaz elbisesiyle havada buharlaşması bir oldu. O an mekan değişti. Gözlerimi açtığımda hala kulübedeki yatağımda yattığımı ve bir çift mavi gözün bana bakmakta olduğunu farkettim. Rüya gördüğümü ve bana seslenen kadının aslında Lia olduğunu çok geç olmadan anladım. Lia gülümseyerek ''Günaydıııın Bells.'' dedi, sesini inceltip bir opera sanatçısı gibi bağırarak. Gözlerimi kırpıştırıp ona baktım ve gülmeye başladım. ''Günaydın kardeş.'' Lia neredeyse etrafa mutluluk cıvıltıları saçıyordu. Mutlaka bir şey olmuştu. Bana umutla bakarken ondaki tuhaflığı anlayıp söze giriştim, ''Lia, iyi misin?'' Lia tiz bir kahkaha atıp ''Hiç olmadığım kadar iyiyim Bells. Dışarıda güzel bir gün var bütün kardeşler kampta. Daha ne olsun?'' Hayır anlamında başımı salladım, bunlar sebep değildi. ''Doğruyu söyle, yoksa sen bizzat gelip böylesine sevecenlikle hayatta uyandırmazsın.'' Lia kıkırdayarak ayağa kalktı, ben örtüyü üzerimden attım ve ayağa kalkıp yatağa geri oturdum. ''Ciddiyim Lia, genelde depremler ve su fıskiyeleriyle uyanmaya alışık olduğumuz için şu halinde kesinlikle bir tuhaflık var..'' Lia sözümü keserek ''Bugün bana bir şey için söz vermiştin.'' Söz mü? Ne sözü ? Şaşkınlık içinde Lia'ya bakarken aklımdan, geçtiğimiz günlerde ne konuda sözler verdiğimi düşünmeye başlamıştım ki, Lia'nın heyecanla parıldayan gözlerine bakınca hatırladım. ''Dersliğe gidecektim..'' dedim gözlerimi devirerek. Lia mutlulukla hala gülümsemeye devam ediyordu. ''Aynen öyle sevgili kardeşim. Artık zamanı geldi. Bugün zeka ve strateji dersi var. Ve senin için de ideal başlangıç bu dersten geçiyor.'' Elimden tutup beni yataktan kaldırdı ve dolaptan bir kaç kıyafet çıkarıp üzerime tutmaya başladı. Bıkkınlıkla, ''Ah, hayır Lia biliyorsun ki daha önce bir kaç ders denemem olmuştu ve hepsi başarısızlıkla sonuçlandı. Biliyorum söz verdim ama gerçekten ciddi olabileceğini düşünmemiştim.'' dedim dudak bükerek. Lia durup bana baktı, artık gülümsemiyordu. Yanıma yaklaşıp sevecenlikle konuşmaya başladı, ''Biliyorum Bells. Ama bu sefer yapacaksın. Sana güvenim tam. Hem bu sadece senin için değil, kulübemiz için. Babamız tembellik yapanı sevmiyor biliyorsun.'' dedi muzip bir gülümsemeyle. Gözlerime baktı ve gülümsedi. O an bakışlarında çok şey vardı ve artık söyleyecek bir şeyim kalmamıştı. Tamam anlamında başımı salladım. Lia'yı asla kıramazdım ve o haklıydı söz vermiştim. Sözler mutlaka yerine getirilmelidir. Kulübemizin değişmez altın kuralı...
Kahvaltıdan sonra Lia ve benim dışımda bütün kardeşler bir yere dağıldı. Biz kulübede kalıp birlikte zaman geçirdik. Saat altıya yaklaşırken, hazırlandık ve dışarı çıktık. Lia bana dersliklere kadar eşlik etti. Neredeyse, kendimi ilkokula başlayan küçük bir çocuk gibi hissedecektim ki sınıfa girince aklımdaki düşünceleri bir kenara bıraktım. Sınıfta bir kaç kişi oturmuş bekliyordu. Eğitmenin kim olduğunu bilmiyordum. Sınıfa girilen kapının üzerinde de hiçbir şey yazmıyordu. En iyisinin, şimdilik oturup beklemek olacağını düşünerek gözüme çarpan ilk boş sıraya kuruldum. O sırarda sınıf kapısı açılıyor ve ikişerli üçerli melezler içeri akın ediyordu. Çoğu Athena çocuklarıydı, içlerinden tanıdıklarıma selam verdim. Herkes yerine kurulup beklemeye başlamıştı ki eğitmen hala ortalıkta yoktu. Etrafıma bakındım, bazıları not defterleri getirmiş, bazılarıysa dersle ilgili kitaplar edinmiş hızla sayfalarına bakıyorlardı. Bense hiç bir hazırlık yapmadan gelmiştim. O sırada tüm bunların birer saçmalık olduğu fikrine kapılarak ayağa kalktım. Tam gitmeye hazırlanıyordum ki, kapı tekrar açıldı ve Athena kızı Christina gülümsereyek içeri girdi. "Hepiniz zeka ve strateji geliştirme dersine hoşgeldiniz." dedi. Sıkıntıyla yerime tekrar oturdum. "Etrafımda daire yaparak otursanız sevinirim." diyerek eliyle işaret etti. Hepimiz kalkıp sıraları daire şeklinde dizdik ve onu dinlemeye başladık. Christina'yı tam olarak tanımıyordum ama yeni gelmiş olmasına rağmen bu derslikte eğitmen olmuş olması bana tam da annesinin kızı olduğunu düşündürdü. İçimden onu tebrik ettim. Ben bile aylar sonra kampa ancak uyum sağlayabilmiştim. Eğitmen olmayı düşünemezdim bile! Christina ''Pekala hazır olduğunuzu varsayarak dersime başlıyorum.'' diyerek sıraların arasında dolaşmaya başladı. Ondan önce söylediklerini çoktan kaçırmıştım. Yine aynı şey oluyordu, konsantrasyonumu anında kaybediyordum. Christina yeniden konuşmaya başlayınca hemen toparlandım ve onu dinlemeye odaklandım. "Sorulara geçmeden önce zeka ve stratejinin ne demek olduğundan biraz bahsedeceğim. Zeka; yeni sorunları karşılayarak uygun çözümler bulmak amacıyla, zihnin tüm ögelerini amaca uygun kullanabilme yeteneği ya da gücüne denir. Yani zeka dendiği zaman aklınıza sadece cebirsel ifadeler gelmemeli. Strateji ise farklı olanı yaratmak,sağlıklı öngörüler doğrultusunda geleceği yönlendirebilmek,değişime liderlik etmek,bir yarışta en başarılı olmak üzere performansı arttıracak teknikleri geliştirmek değil, kolaylıkla birinci olunabilecek yarışı seçmektir.Stratejinin tam bir tanımı yoktur aslında.Verdiğim örnekleri uzun uzadıya açmak,genişletmek mümkündür.Size bu iki kavramın nasıl bir noktada birleştiğini anlatmayacağım.Sizden şimdi zihninizi açıp düşünmenizi istiyorum.Bu iki kavramın birleştiği iki dakika boyunca düşünün. Ama tek bir sonuca varmanızı istemiyorum. Çünkü size soracaklarım tek bir kavramla açıklanacak türden değil. Hadi bakalım düşünmeye başlayın." Homurdanarak derin bir nefes aldım. 'Hadi bakalım Bells yapabilirsin!' Diyerek kendime destek verdim. 'Strateji ve zeka.. Hmm sanırım zeka bana sudoku ve türlü matematik işlemlerini hatırlatıyor. Ah hayır bu olmaz. Peki ya strateji? İyi düşün Bells! Strateji, stra..- evet, buldum! truva savaşı! Yunanlıların Truva atını yapıp içine saklanmaları ve Truvalılara hediye olarak sunmaları mitolojide stratejinin en önemli örneğidir. Truvalılar gerçekten Yunanlıların geri çekildiklerini sanarak tahta atı şehrin surlarının içine alıyorlar ve o gece bütün şehir baskınla birlikte yanarak yok oluyor. Bu demektir ki strateji, zekanın bir ürünü. Christina zeka sadece cebirsel ifadeler değildir derken haklıydı. Vay be böyle düşününce gerçekten odaklanabiliyormuşum demek ki, Lia yine haklıydı..' O sırada Christina'nın sesi yeniden duyuldu. Düşüncelerime ara verip onu dinlemeye koyuldum. "Hepiniz düşündünüz mü?" Sınıftan sönük bir ses çıktı. Christina olumsuz anlamda başını sallayıp tekrar sordu. "Hepiniz düşündünüz mü?" Bu sefe herkes ''Evet!'' diye bağırdı. "Pekala o zaman. Şimdi size nasıl soru soracağımı örnekle anlatacağım. Herkese farklı soru soracağımı belirteyim önce. Bazılarına aynısını da sorabilirim. Her neyse gelelim örneğe. 'Atıkların değerlendirilmesi için strateji önerin.' gibi bir şey sorabilirim. Cevabını nasıl vereceğini hala anlamayanlar olabilir bu yüzden bu sorunun cevabını da ben vereceğim. Çöp öğütme makinalarınınözellikle çöplerin kokuşup bozulmasına yol açan yiyecek artıklarını öğüterek çöplerin daha temiz ve ayrıştırılabilir kalmasını sağladığı biliniyor. Belediyelerin çöp öğütme makinalarının yaygınlaştırılması yönünde çalışmalar yapabileceğini düşünüyorum. Mesela çöp öğütme makinası kullanan evlerde çöp vergisi oranlarında indirim yapılabilir, ya da insanların bu makinaları edinmesi için ücretinin bir kısmını belediyeler temizlik için ayrılan bütçelerinden karşılayabilir. Burada cevabını vermiş olduğum soru Melez Kampı ile ilgili değildi sizin de anladığınız gibi. Yani bu konuyu sadece Melez Kampı açısından değil, normal bir insan yerine kendinizi koyarak da, yani empati yaparak düşünmenizi istiyorum bu gibi sorularda. Evet şimdi sıra geldi sizlere sormaya. Karışık sırayla gideceğim. İlk sorum David'e..." David ayağa kalkarak kendini tanıttı. Söyleyince hatırladım, Christina'yla David ikizdi. Birbirlerine pek benzemiyorlar diye düşündüm. Christina kızılımsı saçlara, David ise kahverengi saçlıydı. Christina'nın mutluluk ve güne iyi başlamakla ilgili sorusunu ve David'in cevabını duymadığımı, David yerine otururken yine konsantrasyonumu kaybetmiş olduğumu farkettim. İçimden kendime kızarken, Christina usulca başını salladı ve ''Evet, bunu sevdim. Sıradaki, Isabelle!'' dedi şaşkınlıkla elimi kaldırmış olarak beni görünce. Ayağa kalkmak için erken davranmıştım, yoksa diğerleri konuşacak ve ben yine onları kaçıracaktım. Sonraysa bir açıklama yapmam zorlaşacaktı. Yutkunarak beklemeye başladım. 'Lütfen zor olmasın' diye düşündüm ki Christina söze girişti, ''Pekala, kredi kartlarının bilinçli kullanımı için bir strateji önerebilir misin?'' Soru beklediğimden de kolay gelmişti. Hemen söze başladım, ''Evet, tabi ki! Kredi kartları bilindiği gibi normal hayatta insanların kullandığı, nakit paraya alternatif bir ödeme aracıdır. Kredi kartıyla yapılan alışverişlerde ne kadar ödemiş olduğunuzu anlayamazsınız. Sonsuz alışveriş hissiyle sürekli alırsınız ve ay sonunda ödeme ekstreleri geldiği zaman büyük bir sıkıntıyla karşı karşıya kalırsınız. Hatta bazen durumunuz o kadar kötüdür ki kredi kartıyla borç ödersiniz. Tabii bu da iflasa düşmenizde en büyük etkendir. Bunlarla karşılaşılmaması için alınacak en iyi önlem, kredi kartına limit koyulmasıdır. Limitiniz ne kadar düşükse, borcunuz da o kadar düşük olur. Bir diğer seçenek ise, nakite alternatif olarak sürekli kullanılmamalıdır. Küçük miktarlar ve günlük ihtiyaçlar ödenirken kredi kartı kullanımından kaçınılmalıdır. Aksi halde küçük miktarlar bile hızla sizi borç altına sokar. Söylediklerim yapılabilecek önlemlerdir. Bir diğer anlatımla, kredi kartını bilinçli kullanma stratejisidir.'' Christina olumlu anlamda başını salladı ve ''Evet Isabelle. Teşekkür ederiz.'' dedi. ''Sıradaki?'' Yerime otururken verdiğim cevaptan çok memnundum. Ve ayağa kalkıp soruyu yanıtlamak beni hiç olmadığım kadar mutlu etmişti... | |
| | | Andrea Grace Harvey Athena'nın Çocuğu
Mesaj Sayısı : 609 Kayıt tarihi : 18/01/11
| Konu: Geri: Zeka ve Strateji Geliştirme Dersi 15-22 Haziran C.tesi Haz. 18, 2011 4:26 am | |
| Gözlerimin üzerine vuran güneş ışıkları artık uyanıp yataktan kalkmam için ısrar ediyordu sanki.Her ne kadar yatakta dönüp dursam da bir kere uykum açılmıştı artık.Hala tam kendime gelememiş bir şekilde yatağımda doğrularak gözlerimi ovuşturdum.Her ne kadar vücudum sıcak yatağımda kalmam için dirense de irademi zorlayarak yattığım yerden kalktım.Kısa bir süre kendime gelmeye çalıştıktan sonra kulübemizin banyosuna doğru yöneldim.Elimi, yüzümü yıkayarak sabah mahmurluğunu üstümden atmayı başardıktan sonra üzerimdeki pijamalardan da kurtularak ortak salona doğru yürümeye başladım.Salondaki gülüşmelerden ve seslerden tüm kulübenin ayakta olduğu anlaşılıyordu.Önce mutfakta bir şeyler atıştırmayı tercih ederek mutfaktan içeri girdim.Mutfak masasının başında bir yandan kahvesini yudumlayan bir yandan da zevkle kitabını okuyan Helen vardı.Onu rahatsız etmek istemeyerek bir şey demeden dolaptan çıkardığım kaseye gevrek doldurmaya başladım.Helen kitabını kapayarak o neşeli ses tonuyla ''Günaydıııın !'' dedi.Yüzümde kendiliğinden oluşan gülümseme eşliğinde ''Sana da günaydın.'' dedim.Bir yandan tezgahtaki mısır gevreği dolu kaseye süt doldururken bir yandan da Helen'la olan konuşmama devam ediyordum.''Bugün pek bir neşelisin.'' diyerek Helen'ı göz ucuyla süzdüm.Helen gülümseyerek omuz silkip ''Her zamanki halim.'' dedi alaycı bir ses tonuyla.Kıkırdayarak masada onun yanına oturarup kahvaltımı yapmaya başladım.Kısa bir süreliğine kamp dedikoduları hakkında konuştuktan sonra Helen yarım bıraktığı kitabını okumaya devam etti.Ben de mısır gevreği yediğim kaseyi bulaşık makinesine koyarken mutfak kapısı açılarak içeriye Lucy girdi.Yüzünde yayılan gülümsemeden bugün onun da oldukça mutlu olduğu belliydi.''Günaydın sevgili kardeşlerim !'' dedi haykırarak.Dolaptan çıkardığı fincanına kahve doldururken ''Evet bugünkü planlarınız neler bakalım ?'' dedi tezgaha yaslanarak.'Imm' gibi sesler çıkararak kafamda bir plan yaratmaya çalıştım ama bugün için planladığım bir aktivite yok gibiydi.''Boşum sanırım, belki arenaya falan gider biraz çalışırım.'' dedim Lucy'e bakarak.Helen da sandalyesine iyice yerleşerek ''Benim planım bütün gün odama kapanarak bu kitabı bitirmek.'' dedi gevrek gevrek gülerken.Lucy gözlerini kısarak planlarımızı beğenmediğini açıkça ifade etmişti zaten.Ani bir hızla yerinden doğrularak Helen'ın elindeki kitabı kaptı ve ''Plan değişikliği kızlar.'' dedi.Helen'ın bir şey demesine fırsat vermeden ''Uzun zamandır derslikleri ihmal ettiğinizin farkındasınızdır umarım.Çünkü ben farkındayım.'' dedi.Hemen zihnimde söyleyeceğim bahneleri sıralamaya başladım ve azar işitmekten kurtulmak amacıyla boş bir hamle yaparak ''Ben Manhattan'daydım.Üvey annemin yanında kalırken dersliklere gelemezdim ya ?'' dedim.Lucy'nin bana karışmayacağı gibi boş bir umuda kapılmıştım ama o her zaman bahanaleri yıkmanın bir yolunu bulurdu.Helen ise suskunluğunu korumayı tercih ederek hiç lafa karışmamayı seçmişti.Lucy ellerini çırparak ''Hadi gidin hazırlanın.Sizi dersliklerde görmek istiyorum.Bahane yok !'' diyerek bizi kibarca mutfaktan kovmuştu.Dersin başlama saati altıydı.Derse kadar daha çok zaman vardı.Odama dönerek kendimi oyalayabilecek şeyler yapmaya başladım.Biraz kitap karıştırdıktan sonra sıkıldığımın farkına vararak ortak salona doğru ilerledim.Yaklaşık üç saat boyunca kardeşlerimle zaman geçirdikten sonra saatin oldukça ilerlemiş olduğunu gördüm.Lucy kulübede değildi.Ona fark ettirmeden dersi ekebilirdim ama bana ne kadar kızacağını düşünerek bu planımdan vazgeçtim.Ya da en masum yüz ifademi takınarak onu ikna etmeye çalışabilirdim.Daha sonra bütün bunların sonuçsuz kalacağına karar vererek derse eninde sonunda gitmem gerekeceğini anladım.Ona itiraz etmenin imkansız olduğunu bildiğim için tıpış tıpış odama giderek hazırlanmaya başladım.Üzerime bir kot pantolon ve üzerinde gökkuşağı resmi olan sarı renkli bir tişört geçirdikten sonra saçımı da dağınık topuz yaparak odamdan çıktım.Banyoda dişlerimi de fırçalayarak tüm hazırlıklarımı hallettikten sonra ayakkabılarımı giyerek dersliklerin yolunu tuttum.Lucy karşıdan bana doğru yürürken bana bakarak muzipçe gülümseyip el sallıyordu.Her zaman işi şakaya vurmanın bir yolunu bulurdu zaten.Ona gülümseyerek yoluma devam ettim.
Dersliklerin sıralandığı alana doğru ilerlerken hangi dersliğe katılabileceğim konusunda bir tercih yapmaya çalışıyordum.Kılıç Antremanları iyi olabilirdi belki.Ama vücudum şu an çok hamlamış olmalıydı.Kısa, basit egzersizler yapmadan kılıç kullanmam doğru olmazdı.Sanırım bir Athena çocuğu olarak en iyi olduğum konunun dersliğine gitmeliydim : Zeka ve Strateji Geliştirme Dersliği.İyice emin olduktan sonra adımlarımı Zeka ve Strateji Dersliği'nin bulunduğu yere doğru hızlandırmaya başladım.Hem dersliğin eğitmeni yeni kardeşimizdi.Bir dersi eğlenceli yapmanın en iyi yolu eğitmenin kardeşlerinden birinin olduğu derse katılmaktır.Bu keyfimi iyice yerine getirmişti, dersliğe doğru yürümeye devam ettim.Kamptaki dersliklerin sayısı oldukça çoğalmıştı.Yan yana sıralanmış olan dersliklerden Zeka ve Strateji Geliştirme Dersliği'nin kapısından içeri ürkekçe bir adım attım.İçeride normale göre az sayıda öğrenci vardı.Erken gelmiş olmalıydım ya da zeka ve strateji geliştirme dersi pek tercih edilen dersi değildi.İçeri birkaç adım daha atarak boş sandalyelerden birine oturup kardeşimiz Christina'nın, yani eğitmenimizin gelmesini beklemeye başladım.Aslında heyecanlı sayılmazdım ama dersliklere girmeyeli uzun zaman olmuştu.Kendimi hamlamış hissediyordum.Ayrıca ben kamptan ayrılalı ders sisteminde yapılan değişiklikler bile gözümü korkutmaya yeterdi.Artık dersleri bireysel değil, katılan öğrencilerle toplu olarak işliyorduk.Vereceğim her saçma cevap kendimi rezil etmeye yeterdi.Bir taraftan en baştan düzenlenmiş olan dersliği incelerken bir yandan da bunları düşünüyordum.Durmadan kol saatime kontrol ederek saatin altıya ne kadar yaklaşmış olduğuna bakıyordum.Saat 17.59'du.Christina dersliğe gelmek için en son anı bekliyor olmalıydı.Artık sıkılmaya başlamıştım ki derslikten içeri eğitmenimiz Christina girmişti.İşte ders başlıyordu.
Christina yüzündeki tebessümle "Hepiniz zeka ve strateji geliştirme dersine hoşgeldiniz." diyerek içeri geçti.Öğrenci sayısı fazla sayılmazdı ama onun buna pek üzüldüğü de söylenemezdi.Ne olursa olsun dersini işleyecek olan kararlı bir eğitmen gibi duruyordu.Yerimden doğrularak ayağa kalktım ve eğitmenimizin vereceği direktifleri dinlemeye koyuldum."Etrafımda daire yaparak otursanız sevinirim." diyerek derse hazırlığı sağlamaya çalışıyordu.Kendisi yere bağdaş kurarak oturduktan sonra eliyle etrafına dizilmemizi işaret etti.Dediğini yaparak mevcut öğrencilerle bir daire şeklinde dizildik.Bağdaş kurup diğer öğrencilerin yanına oturduktan sonra Christina'nın söylediklerini can kulağıyla dinlemeye başladım.''Pekala hazır olduğunuzu varsayarak dersime başlıyorum.'' diyerek tüm ciddiyetiyle derse başladı Christina.Onunla gurur duymamak elde değildi.Bunca zamandır kamptaydım ama eğitmen olmak aklımın ucundan bile geçmemişti.Bu oldukça öz güven isteyen bir sorumluluktu çünkü.Öz güvenim olmadığından değil ama yine de böylesine büyük bir sorumluluğa kendimi hazır hissetmiyordum.Christina ise kampa geleli az zaman olmuştu ki bu kadar kısa zaman içerisinde büyük işler başarmıştı.İçimden bunları geçirirken kendimi toparlayarak Christina'nın söylediklerini dinlemeye odaklandım."Sorulara geçmeden önce zeka ve stratejinin ne demek olduğundan biraz bahsedeceğim. Zeka; yeni sorunları karşılayarak uygun çözümler bulmak amacıyla, zihnin tüm ögelerini amaca uygun kullanabilme yeteneği ya da gücüne denir. Yani zeka dendiği zaman aklınıza sadece cebirsel ifadeler gelmemeli. Strateji ise farklı olanı yaratmak,sağlıklı öngörüler doğrultusunda geleceği yönlendirebilmek,değişime liderlik etmek,bir yarışta en başarılı olmak üzere performansı arttıracak teknikleri geliştirmek değil, kolaylıkla birinci olunabilecek yarışı seçmektir.Stratejinin tam bir tanımı yoktur aslında.Verdiğim örnekleri uzun uzadıya açmak,genişletmek mümkündür.Size bu iki kavramın nasıl bir noktada birleştiğini anlatmayacağım.Sizden şimdi zihninizi açıp düşünmenizi istiyorum.Bu iki kavramın birleştiği iki dakika boyunca düşünün. Ama tek bir sonuca varmanızı istemiyorum. Çünkü size soracaklarım tek bir kavramla açıklanacak türden değil. Hadi bakalım düşünmeye başlayın." Christina'nın söylediklerini kafamda tartarken bir yandan da düşünmeye başladım.Christina haklıydı.Zeka ve stratejiyi olabildiğince mantıklı bir şekilde açıklamıştı.Çoğu kişi zekayı sadece matematikle alakalı bir terim sanardı.Böyle düşünen kişilerin ne kadar çok yanıldığını en iyi Athena çocukları bilir elbette.Zeka sadece matematik değildir.Zeka doğruyu seçebilme, iyi ile kötüyü ayırma gücüdür bir yerde.Zeka; beynin öğrenme, anlama, soyut düşünme, sebeplendirme, planlama, problem çözme gibi zihinsel işlevlerine verilen genel isimdir.Bir insanın olayları fark etme, kavrama, değerlendirme gibi yetenekleri onun zekasına bağlıdır.Strateji ise meydana gelen bir problemi nasıl çözeceğinin planlamasını yapabilme becerisidir.Örneğin; futbolda karşı takımın kalesine nasıl gol atacağını planlama, olayları yönlendirebilme ve istenilen sonuca ulaştırabilmesi kişinin strateji kabiliyetine bağlıdır.Zihnimden bunları geçirirken bu dersi aslında ne kadar çok sevdiğimi tekrar fark etmiştim.Athena çocuğu olmanın bir avantajı daha.Christina kısa bir süreden sonra "Hepiniz düşündünüz mü?" diye sordu.Herkes çeşitli seslerle onaylıyordu.Cevaptan tatmin olmayan Christina daha gür bir şekilde bir daha sordu "Hepiniz düşündünüz mü?" Bu sefer herkes hep bir ağızdan 'evet' diye bağırmıştı.Cevaptan hoşnut kalan Christina devam etti."Pekala o zaman. Şimdi size nasıl soru soracağımı örnekle anlatacağım. Herkese farklı soru soracağımı belirteyim önce. Bazılarına aynısını da sorabilirim. Her neyse gelelim örneğe. 'Atıkların değerlendirilmesi için strateji önerin.' gibi bir şey sorabilirim. Cevabını nasıl vereceğini hala anlamayanlar olabilir bu yüzden bu sorunun cevabını da ben vereceğim. Çöp öğütme makinalarınınözellikle çöplerin kokuşup bozulmasına yol açan yiyecek artıklarını öğüterek çöplerin daha temiz ve ayrıştırılabilir kalmasını sağladığı biliniyor. Belediyelerin çöp öğütme makinalarının yaygınlaştırılması yönünde çalışmalar yapabileceğini düşünüyorum. Mesela çöp öğütme makinası kullanan evlerde çöp vergisi oranlarında indirim yapılabilir, ya da insanların bu makinaları edinmesi için ücretinin bir kısmını belediyeler temizlik için ayrılan bütçelerinden karşılayabilir. Burada cevabını vermiş olduğum soru Melez Kampı ile ilgili değildi sizin de anladığınız gibi. Yani bu konuyu sadece Melez Kampı açısından değil, normal bir insan yerine kendinizi koyarak da, yani empati yaparak düşünmenizi istiyorum bu gibi sorularda. Evet şimdi sıra geldi sizlere sormaya. Karışık sırayla gideceğim. İlk sorum David'e..." David ürkekçe yerinde kalkmıştı.Christina'nın ilk soruyu ikizine sorması pek şaşırtıcı değildi.Ama her ne olursa olsun ona herhangi bir kayırma yapmayacağından emindim.David mazlum bir şekilde Christina'ya bakıyordu.Christina o enerjik ses tonuyla ”Pekala David.Sana soracağım soru şu: Bana, güne mutlu ve enerji dolu başlamak için yollar söyler misin?'' dedi.David başını kaşıyarak kısa bir süre için cevabı düşündükten sonra hemen cevap verdi.Her Athena çocuğu gibi onun da sorulara mutlaka mantıklı bir cevabı vardı.Christina başını sallayarak cevabını onayladığını belirtirken ''Evet, bunu sevdim. Sıradaki, Isabelle !'' dedi.Sıra çabuk ilerliyordu sanki, ya da ben heyecanlanmaya başlamıştım.Isabelle de sorusunu cevapladıktan sonra Christina'nın ''Peki ala, sıradaki kişi Andrea !'' demesiyle kalp atışlarım hızlanmaya başladı.Yerimden doğrularak sakin görünmeye çalışıp ayağa kalktım.Sıranın bana erken gelmesine sevinmediğim söylenemezdi.Bir an önce sorulacak soruya cevap vermek istiyordum.Christina biraz düşündükten sonra soruyu sordu.''Huzurlu bir aile ortamı için aile fertleri nasıl davranmalıdır ?'' Soru cevaplayabileceğim bir konuyla alakalıydı.Aile ilişkilerinde çok da başarılı olduğum söylenemezdi ama bu tür sorunlara yönelik her zaman bir stratejim vardı.Derin bir nefes aldıktan sonra konuşmaya başladım.''Her şeyden önce aile bireylerinin birbirlerine karşılıksız sevgi ve saygısı olmalıdır.Birbirlerine karşı hoşgörülü, anlayışlı ve saygılı davranan bireyler arasında kavga sıklıkla vuku bulan bir olay değildir.Huzurlu bir aile için bireyler arası empati en önemli kavramdır.Bir kişi tüm olaylara sadece kendi penceresinden bakar da diğer insanların nasıl hissettiğini, neler yaşadığını umursamazsa o ailede huzur olamaz.Huzurlu bir aile ortamı; sevgi, saygı, empati, anlayış, hoşgörü temelleri üzerine kurulmalıdır.Bireyler birbirlerine saygılı, anlayışlı olmalıdır.Karşılaşılan ufak sorunlar büyütülmeden, abartılmadan atlatılmaya çalışılmalıdır.Sevgi ve güven bağı da en önemli gerekliliklerden biridir tabi.Bireylerin birbirlerine duyduğu çıkarsız, karşılıksız sevgi ve güven mutluluğu yakalamalarına yardımcı olacaktır.Aile ortamında mutluluğu yakalamanın temel esasları bunlardır.'' diyerek sözümü bitirdim.Christina gülümseyerek ''Teşekkürler Andrea, yerine geçebilirsin.'' dediğinde gerçekten rahatlamış hissediyordum.Yerime oturduğumda verdiğim cevaptan oldukça mutluydum.Cevap verirken herhangi bir takılma yaşamadığım için de oldukça rahatlamıştım. | |
| | | Justin Lanchaster Athena'nın Çocuğu
Mesaj Sayısı : 36 Kayıt tarihi : 14/05/11
| Konu: Geri: Zeka ve Strateji Geliştirme Dersi 15-22 Haziran C.tesi Haz. 18, 2011 5:24 am | |
| Sonu görünmeyen kitap dolu raflar ile dolu bir koridordu önümde uzanan,çeşitli boy ve ebatta kitap raflara alfabetik bir şekilde yerleştirilmişti.Önümde duran mavi armut koltuk beni adeta kendisine çağırıyordu,yavaşça armut koltuğa oturdum ve gözlerimi sımsıkı yumdum.Fakat bu uzun sürmedi,koltuk hızla öne fırlamış ve koridorda ilerlemeye başlamıştı.Tuhaf olan ise çok hızlı gitmeme rağmen sağımda ki ve solumda ki kitapların isimlerini bir bir görebilmemdi.Sanki hepsi zihnime akın ediyordu.Sürüsüyle kitap geçtim,fakat zihnimde yüksek bir alarm sesi duymaya başlayınca bütün mevcut hazım yok oluverdi.Alarm sesi git gide yükselirken birden uyandım.
Göz kapaklarım hala kapalıydı ama pencereden içeri sızan ışığı fark edebiliyordum.Rüyamdaki alarm sesi aynen devam ediyordu,bir anda bunun saatimin alarmı olduğunu hatırladım.Hemen yatağımın sağ tarafına bitişik duran komidinin üstünde duran saatin üst tarafına bastım ve saati susturdum.Saatim aynı zamanda saatlere ne yapacağımı yazmama da yarıyordu,hala ne yapacağımı hatırlamadığımdan gözümü ovuşturduktan sonra saate baktım.Saat beşi gösteriyordu ve hemen üzerinde ''Zeka Ve Strateji Geliştirme'' dersi yazıyordu.Şaşkınlığım yataktan yuvarlanmama neden oldu,yavaşça ayağa kalkarken derin bir iç çektim.Odama baktım ilk önce,her sabah yaptığım gibi.Her zaman ki gibi odam çok düzenliydi ve az önce kalktığım yatağım kendi kendini toparlamaktaydı.Dolabıma yavaş adımlar atarken çekmeceme uzanıp içindeki gümüş kadehi aldım.Bunu Yemek Gazino`sundan aşırmıştım.Bir Hermes çocuğu gibi sinsice yapmıştım bunu,ama çok işe yarıyordu.Zihnimden kadehte kakaolu,üzerine bir tutam tarçın serpilip iki şeker atılmış bir kahve belirdiğini hayal ettim ve birden kadeh tamda istediğim gibi bir kahve ile doldu.Dolabıma geldiğimde kadehten bir yudum alıp onu çalışma masama bıraktım.Ardından dolabın kapağını açtım,önümde bir kapı duruyordu.Kapının üstüne metal bir plakada ''Pijama Ve Uyku Giysileri'' yazıyordu.Kapının yanında duran kolu ''Gündelik Kıyafet'' seçeneğine getirdim ve bir kaç saniye sonra çalan bir zil sesinden sonra kapıyı açtım.Burayı kendim yapmıştım,bu tür şeyler yapmak çok hoşuma giderdi.Sanırım büyükbabam Hephaistos olduğundandı bu.Yavaşça ilerledim ve üzerinde ''Zeka Ve Strateji Geliştirme'' yazan boş rafa elimi soktum.Elimde birden yumuşak bir ağırlık belirdi.Elimi çekince güzel bir eşofman takımı gördüm.Hemen üstümü giydim ve hızlıca dolaptan çıktım,acaba çok zaman geçmiş miydi.Saate baktığımda saatin 05:45 olduğunu gördüm.Hızlıca kulübeden fırladım,salondan hızla geçerken kulübenin garip bir şekilde boş olduğunu gördüm,ama tabii ya,derse gitmişlerdi.
Ders Yerine vardığımda bayağı bir kişinin toplanmış olduğunu gördüm,ama görünürde Chris yoktu.Bu nedenle bende kalabalığa karışmıştım ki bir ses duydum; ."Hepiniz zeka ve strateji geliştirme dersine hoşgeldiniz".Görünüşe göre derse kıl payı yetişmiştim.Chris gelince herkes onun etrafına toplandı,bakışlar üstüne yöneltilmişti. Etrafımda daire yaparak otursanız sevinirim." dedi.Herkes melezlerin oluşturduğu kalabalık dairede kendine bir yer bulmaya çalışıyordu,sonunda bende ikinci sıradan bulduğum boş bir yere oturdum.Bir süre Chris dairenin içinde dolanıp öğrencilerine baktı,sonra tekrar konuşmaya başladı; "Öncelikle bu dersin gerçekten önemli olduğunu söylemek istiyorum.Çoğunuz bunu aşırı derecede kolay bir ders sanabilir fakat hayır,değil.Eğer bu dersi boş boş dinleyecek olanınız varsa şimdiden ayrılsın çünkü böyle saçmalıklara ayıracak vaktim yok.Eğer ben bir şey öğreteceksem tam öğretirim.Anlamayanınız olabilir bir şey demiyorum tabii dinleyip de anlamayanlara bir şey demiyorum".Chris`in bu derece ciddi konuşması beni şaşırtmıştı.Görünüşe göre herkesin dersi çok iyi dinlemesini istiyordu,bence haklıydı zaten.Yirmi saniye kadar sonra önümüzde volta atmaya başladı,bu sırada konuşuyordu; "Pekala hazır olduğunuzu varsayarak dersime başlıyorum.Sorulara geçmeden önce zeka ve stratejinin ne demek olduğundan biraz bahsedeceğim.Zeka ; yeni sorunları karşılayarak uygun çözümler bulmak amacıyla, zihnin tüm ögelerini amaca uygun kullanabilme yeteneği ya da gücüne denir.Yani zeka dendiği zaman aklınıza sadece cebirsel ifadeler gelmemeli.Strateji ise farklı olanı yaratmak,sağlıklı öngörüler doğrultusunda geleceği yönlendirebilmek,değişime liderlik etmek,bir yarışta en başarılı olmak üzere performansı arttıracak teknikleri geliştirmek değil, kolaylıkla birinci olunabilecek yarışı seçmektir.Stratejinin tam bir tanımı yoktur aslında.Verdiğim örnekleri uzun uzadıya açmak,genişletmek mümkündür.Size bu iki kavramın nasıl bir noktada birleştiğini anlatmayacağım.Sizden şimdi zihninizi açıp düşünmenizi istiyorum.Bu iki kavramın birleştiği iki dakika boyunca düşünün.Ama tek bir sonuca varmanızı istemiyorum.Çünkü size soracaklarım tek bir kavramla açıklanacak türden değil.Hadi bakalım düşünmeye başlayın".Strateji ve Zeka`nın birleştiği noktayı bulmak kolay görünüyordu,bir Athena çocuğu olarak her savaşımda aklımda saniyeler içinde ortaya çıkan bir stratejiyi takip etmiştim.Bana sorulacak herhangi bir sorun için bir stratejiyi kolayca geliştirebilirdim.O sırada Chris`in sesiyle düşüncelerimden sıyrıldım; "Hepiniz düşündünüz mü?".Herkesten kısık mırıltılar yükseldi,böylece Chris sorusunu yineledi; "Hepiniz düşündünüz mü?".Herkes "evet ! " diye bağırdı.Chris daha ciddi bir ifade takınarak konuşmaya devam etti; "Pekala o zaman.Şimdi size nasıl soru soracağımı örnekle anlatacağım.Herkese farklı soru soracağımı belirteyim önce.Bazılarına aynısını da sorabilirim.Her neyse gelelim örneğe.'Atıkların değerlendirilmesi için strateji önerin.' gibi bir şey sorabilirim.Cevabını nasıl vereceğini hala anlamayanlar olabilir bu yüzden bu sorunun cevabını da ben vereceğim.Çöp öğütme makinalarının özellikle çöplerin kokuşup bozulmasına yol açan yiyecek artıklarını öğüterek çöplerin daha temiz ve ayrıştırılabilir kalmasını sağladığı biliniyor. Belediyelerin çöp öğütme makinalarının yaygınlaştırılması yönünde çalışmalar yapabileceğini düşünüyorum. Mesela çöp öğütme makinası kullanan evlerde çöp vergisi oranlarında indirim yapılabilir, ya da insanların bu makinaları edinmesi için ücretinin bir kısmını belediyeler temizlik için ayrılan bütçelerinden karşılayabilir.Burada cevabını vermiş olduğum soru Melez Kampı ile ilgili değildi sizin de anladığınız gibi.Yani bu konuyu sadece Melez Kampı açısından değil,normal bir insan yerine kendinizi koyarak da, yani empati yaparak düşünmenizi istiyorum bu gibi sorularda.Evet şimdi sıra geldi sizlere sormaya.Karışık sırayla gideceğim.İlk sorum David'e...".David ayağa kalktı ve kendisine sorulan soruyu yanıtladı,sonraysa bir Poseidon kızı kalktı ve oda cevap verdi."şimdi kim kalkacak ? " diye sordu Chris,adının İsabel olduğunu öğrendiğim Poseidon Kızı.Hemen elimi kaldırdım,ilk iki soruda cevap verme imkanını bulamamıştım ve bu soruyu cevaplamaya kararlıydım.Çok hevesli görünmüş olmalıyım ki Chris "sen kalk bakalım Justin" dedi.Memnuniyetimi gizlemeye çalışarak melezlerden oluşan dairenin içine girdim ve soruyu beklemeye başladım.Chris bir süre sonra "Trafik sorunu için bir strateji önerir misin ? " diye sordu.Beş saniyelik düşünme sürecimden sonra söze başladım; "Merhaba,ben Justin.Athena çocuğuyum,hemen stratejimi anlatayım.Trafik sorunu büyük şehirlerde daha yaygın olan bir taşıt çıkmazıdır.Çözümü basitçe daha fazla yol yapımıdır,fakat daha fazla yol yapmak bile başlı başına bir sorundur.Yollar daha sık olarak konutlar tarafından engellenir.Günümüz mimarisi bize yüzden fazla katı olan binalar yapma olanağı sunar.Konutların yerine bu şekilde binalar yapılırsa yol yapımı için şimdikinin yüzde yetmiş fazlası bir yer açılır ve böylece trafik sorunları yüzde doksan beş bir azalma gösterir".Sözüm bitince tekrar yerime oturdum.
| |
| | | Helen Grace Burton Athena'nın Çocuğu/Mitoloji Tarihi Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 366 Kayıt tarihi : 23/10/10
| Konu: Geri: Zeka ve Strateji Geliştirme Dersi 15-22 Haziran Ptsi Haz. 20, 2011 4:23 am | |
| Gözlerimi açtığımda sabah olduğunu zannederken, saatin 6.30 olduğunu görmemle hüsrana uğradım. Dışarıda sisli bir alacakaranlık vardı. Gün daha doğmamıştı. Yavaşça yataktan sıyrılarak mutfağa ilerledim. Dolaptan bir bardak çıkardım ve musluktan su doldurarak odaya geri döndüm. Suyu içtikten sonra yatağa süzüldüm. Uzun süren uyamaya çalışma çabalarım sonuç vermeyince sıkıntıyla tekrar yataktan kalktım. Çalışma odasına giderek kütüphaneden kendime bir kitap seçtim ve pencere kenarındaki koltuğa sinerek okumaya başladım. Kitabı yarıladığımda, güneşin ilk ışıkları çoktan yeşil çimlerin üzerinde dolaşmaya başlamıştı. Saat 10.00 olduğunda, kitabı bırakarak mutfağa, kahvaltıyı hazırlamaya gittim. Masayı baştan sona hazırladıktan sonra yatakhanenin kapısını açıp içeri son sesimle ''Kahvaltı hazıııır! Herkes uyansın!'' diyerek bağırdım. Ben sofraya otururken Lucy ve Summer kapıda belirdiler. Lucy'nın ayakta uyur gibi bir hali vardı. Summer ise yanıma oturup bana sarıldı ve ''Günaydın Helen.'' Masaya bakıp, ''Bunların hepsini sen mi hazırladın? Süpersin.'' diyerek yemeğe koyuldu. ''Evet, uykum kaçtı ve yapacak bir şey bulamayınca ben de size süpriz yapayım dedim. Ama şimdiden söyleyeyim masayı siz toplarsınız ona göre.'' Lucy gülünce artık kesin olarak uyanmış olduğunu anladık. ''Merak etme Helen'im. Biz hallederiz.'' dedi gülümseyerek. Masaya oturdu ve üçümüz konuşa konuşa kahvaltı etmeye başladık. Diğer kardeşlerde yavaş yavaş gelmeye başladılar. Ben kahvaltımı bitirince kendime iyice gelmek için duş almaya karar verdim. Çıktığımda hemen giyindim ve saçlarımı kurutmadan toplayarak salona geri döndüm. Kahvaltı masasını çoktan toplamışlardı. Ben de kendime kahve yaparak kitabımı bitirmeye karar verdim. Kahve sıcak dumanlar yayarken duvar kenarındaki sandalyeye kurulup, kitabı tekrar okumaya başladım. O sırada içeri Andy girdi. Kendine mısır gevreği koyarken, kitabı kapattım ve sevinçle ''Günaydıııın !'' dedim. Andy gülümsedi ve ''Sana da günaydın.'' diyerek mısır gevreğine süt doldurmaya başladı. ''Bugün pek bir neşelisin.'' dedi ve göz ucuyla bana baktı, uykusuz olmama rağmen şimdilik idare ediyordum, omuzlarımı silkerek, ''Her zamanki halim.'' dedim. Andy mısır gevreği kasesini alıp yanıma oturdu ve kahvaltısını yaparken muhabbete daldık. Andy kahvaltısını bitirince masadan kalktığı sırada ben de kitaba tekrar dönmeye yeltendim. O sırada sabahkinden daha canlı görünen bir Lucy ağzı kulaklarında içeri girdi. ''Günaydın sevgili kardeşlerim !'' dedi tiz bir sesle bizi selamlayarak. Kahve makinasından kendine kahve doldururken, ''Evet bugünkü planlarınız neler bakalım ?'' Andy düşünerek, ''Boşum sanırım, belki arenaya falan gider biraz çalışırım.'' diye cevap verdi. Lucy dönüp bana bakınca ''Benim planım bütün gün odama kapanarak bu kitabı bitirmek.'' dedim, gülerek. Lucy olumsuz bir ifade takınınca, hemen ardından yeni bir öneri de bulunacağı anlaşıldı. Ben üç maymun ayaklarına yatıp yavaştan tekrar kitabı okumaya başlamıştım ki Lucy hızla elimden kitabı kaptı ve ''Plan değişikliği kızlar.'' dedi. Ben tam ağzımı açmış konuşacakken tekrar lafa girişti. ''Uzun zamandır derslikleri ihmal ettiğinizin farkındasınızdır umarım. Çünkü ben farkındayım.'' Ben üç maymun modundan çıkmadan masa örtüsünün kareleriyle oynamaya başladım. Andy ''Ben Manhattan'daydım. Üvey annemin yanında kalırken dersliklere gelemezdim ya ?'' diyerek başarısız bir girişimde bulundu. Ben elimle kareleri tekrar tekrar çizerken Lucy ellerini hızla çarptı ve ''Hadi gidin hazırlanın. Sizi dersliklerde görmek istiyorum. Bahane yok !'' diyerek son sözü söyledi. Andy istemeyerek mutfaktan çıkarken, Lucy gözlerini bana dikip ''Helen?'' diyerek beni beklemeye başladı. Ben son anda duymuş gibi yaparak safça kafamı kaldırdım ve ''Efendim? Bir şey mi söyledin Lucy?'' Lucy ''Ne söylediğimi gayet iyi duydun Helen. Hadi bakalım dersliklere.'' dedi kibarca. Saf saf bakmaya devam ederek, ''Yoo aslında masada bir karınca vardı ve onu ince..-'' ''Helen!'' diye bağırarak, güldü Lucy. Gülerek rol yapmayı bıraktım. Zorla ayağa kalktım ve kapıya yöneldim. ''Bari kitabımı geri verseydin Lucy.'' dedim mızmızlanarak. ''Derste kitap okuman için mi? Hiç sanmıyorum canım.. Ancak ders bittikten sonra geri alabilirsin.'' dedi muzipçe gülerek. Oflaya puflaya mutfaktan çıktım ve odalara geri döndüm. Ders saat altıydı ve bugün bildiğim kadarıyla yeni kardeş Christina'nın dersi vardı. Kolay atlatacağımı düşünerek ona gitmeye karar verdim. Ders saati altıydı. Daha çok vaktim olduğunu düşünerek Ipod'umu çıkarıp müzik dinlemeye başladım. Yatağa uzandığımda gözlerimi kapadım ve kendimi şarkının akışına bıraktım. Bethoveen'in Moonlight Sonata'sı çalmaya başlayınca göz kapaklarım yavaş yavaş kapandı..
Uyandığımda Ipod'un kulaklıkları kulağımdan fırlamış, yatağın bir diğer ucuna seyahat etmişlerdi. Zar zor yataktan kalkarak baş ucumdaki gece lambasını yaktım. Oda çok karanlıktı. Perdeleri örtmüş olacaklarını düşünerek pencerelere döndüm ve perdelerin açık olduğunu görür görmez, kendime geldim. Hemen saate baktım, çoktan altıyı geçmiş, yediye geliyordu! Koşarak odadan çıktım ve dersliklere son hızımla koşmaya başladım. Christina zeka ve strateji dersine giriyordu. Sınıfın önüne geldiğimde hızımı zorla keserek kapıyı çaldım. İçeri daldığımda herkes şaşkınlıkla bana bakmaya başladı. Kapıyı yavaşça kapatıp içeri süzüldüm. ''Immm.. Geç kaldığım için özür dilerim.'' diyerek bana bakan Andy'nin yanına ilerledim. Nefes nefese yanındaki sıraya kendimi bıraktım. Dersin neredeyse çoğunu kaçırmıştım. ''Andy neleri kaçırdım?'' diye sordum sessizce. Andy kulağıma yaklaşıp, ''Çok br şey kaçırmadın, şu an bizlere soru soruyor ve bir strateji önermemizi istiyor.'' diyerek fısıldadı. ''Eh çok bir şey kaçırmamışım o zaman.'' dedim istemeden, yüksek sesle. Bunu duyan Chris bana döndü ve ''Helen.'' dedi. Ayağa mahçup bir ifadeyle kalkarak, ''Evet, Chris.'' dedim. Chris kızgın görünmüyordu, bana gayet sakince bakarak, ''Daha güzel kentler, daha iyi yaşam alanları için bir strateji önerir misin?'' Bozuntuya vermemek için, ''Elbette.'' diyerek söze başladım, ama gerisi gelmedi. Dönüp Andy'e baktım. O da 'hadi' dercesine bana bakıyordu. En sonunda soruyu iyice düşündüm ve yavaşça konuşmaya başladım, ''Bence, güzel kentler ve daha iyi yaşam alanları için iyi bir belediye olması lazım. Tabii bu belediyenin de haliyle işleyecek bir stratejisi olması lazım. Ben bir başkan olsam stratejim ilk önce işsizliği bir şekilde en aza indirgemek olurdu. İnsalara iş olanağı sağlayacak yatırımlar yapardım. Böylece insanların yaşam kalitesini yükseltmiş olurdum. Gelir dağılımının adaletli bir şekilde yapılmasını sağlardım. Daha sonra kentleşme ve çevre konusunda dikkatli davranırdım. Düzensiz yerleşmeyi engeller, görüntü kirliliğinin önün geçerdim. Ve en önemli politikam çevreyi korumak olurdu. Ağaç olmayan yerlerde ağaçlandırma çalışmaları başlatır, doğal yaşamı ve hayvanları korumak için gerekli kurum ve yasaları oluştururdum. Sanırım bu kadar.'' diyerek gülümsedim. Christina bana bakarak, ''Pekala, teşekkür ederiz Helen.'' dedi. Yerime oturarak rahat bir nefes aldım ve can kulağıyla tekrar dersi dinlemeye başladım... | |
| | | Elena Chantelle Mellark Hestia Rahibesi
Mesaj Sayısı : 190 Kayıt tarihi : 21/05/11
| Konu: Geri: Zeka ve Strateji Geliştirme Dersi 15-22 Haziran Ptsi Haz. 20, 2011 9:33 am | |
| Yatağımda bağdaş kurarak oturmuş, güneşin ufuktan doğuşunu izliyordum. Turuncu renkler sarmıştı her tarafımı. Gece hiç uyuyamamıştım; çok kötü bir rüya görmüştüm çünkü. Karanlık bir mekandı, göz gözü görmüyordu. Birden babamın sesini duymuştum, bana sesleniyordu. “Elena! Yardım et!” diye yalvarıyordu. Sonunda bir ışık huzmesi bana babamı göstermişti. Bir uçurumun üzerinde havada duruyordu. Ona yardım etmek istiyordum, fakat ulaşamıyordum. Gözlerimi açmadan önce babamı bir kartalın alıp götürdüğünü görmüştüm.
Neden böyle garip ve korkunç rüyalar gördüğümü anlayamıyordum. Her halde haftada iki ya da üç kere oluyordu bu ve ben bundan gerçekten sıkılmaya başlamıştım. Arkadaşım Pearl bunun her melezde olan bir şey olduğunu söylese de, alışmak baya bir zaman alacağa benziyordu.
Pencereden dışarıyı izlerken saatimin alarmı çaldı. Uyanınca alarmı kapamayı unutmuştum. Yavaşça ayağa kalktım ve alarmı kapattım. Saate baktığımda ibreler 5.30’u gösteriyordu. Büyük bir of çekerek giyinik halimle aşağı indim. Mutfağa indiğimde gerçekten aç olduğumu fark etmemi sağlayan mide gurultusunu bastırarak dolaptan bir tabak çıkardım. Daha yarım saatim olduğu için kendime harika ve bol malzemeli bir sandviç yaptıktan sonra mutfak masasına oturup kahvaltımı etmeye başladım. O sırada mutfağa pijamalarıyla, uykulu gözleriyle Isis geldi. Beni giyinik ve dinç görünce şaşkınlığına yenik düşmüştü.
“Kaçta kalktın sen?” diye sordu karşıma oturarak, aynı zamanda gözlerini ovuşturuyordu. “Gecenin ortasından beri uyuyamıyorum ki, yine kabus gördüm,” diye cevap verdim iç çekerek. “Üzülme, tüm kabuslarımız gerçek olacak diye bir kaide yok ki,” dedi Isis beni sakinleştirmek istercesine, “endişelenmene hiç gerek yok,” diye ekledi ardından. Başımı hafifçe sallayarak tavsiyelerine uyacağıma dair onay verdim ona. Isis bu onaylamaya gülümseyerek karşılık verdi. Ardından hazırlanmak için tekrar odasına çıktı. Ben de kahvaltımı bitirmeye devam ettim.
Sandviçim bitince dişlerimi fırçaladım ve kendimi kulübeden dışarı attım. Kolumdaki saate bakınca Zeka ve Strateji Dersi’nin başlamasına 5 dakika olduğunu gördüm ve dersliğe yürümeye başladım. Dersliğe girdikten yaklaşık 10 dakika sonra eğitmenimiz Christina dersliğe girdi. Onun en erken geleceğini düşünmüştüm, ama en son gelen o olmuştu. Yüzüne bir gülümseme yaydı ve hepimizin ortasına geçerek “Hepiniz zeka ve strateji geliştirme dersine hoş geldiniz,” dedi. “Etrafımda daire yaparak oturursanız sevinirim,” diye ekledi. Kendime oturan insanların yanında yer bulmaya çalıştım ve sonunda bir yere bağdaş kurarak oturdum.
"Öncelikle bu dersin gerçekten önemli olduğunu söylemek istiyorum,” diye başladı Christ herkesi teker teker süzdükten sonra. “Çoğunuz bunu aşırı derecede kolay bir ders sanabilir; fakat hayır değil. Eğer bu dersi boş boş dinleyecek olanınız varsa şimdiden ayrılsın çünkü böyle saçmalıklara ayıracak vaktim yok. Eğer ben bir şey öğreteceksem tam öğretirim. Anlamayanınız olabilir bir şey demiyorum tabii, dinleyip de anlamayanlara bir şey demiyorum,” diye devam etti. Neden tüm eğitmenler dersine böyle bir konuşma yaparak başlıyorlardı? Christ hiç kimsenin ayağa kalkmadığını görünce "Pekala hazır olduğunuzu varsayarak dersime başlıyorum," dedi. Ardından oluşturduğumuz dairenin içinde yavaşça dönmeye başladı.
"Sorulara geçmeden önce zeka ve stratejinin ne demek olduğundan biraz bahsedeceğim,” dedi Christ, ardından iki sözcüğün anlamını açıklamaya başladı ve “Zeka; yeni sorunları karşılayarak uygun çözümler bulmak amacıyla zihnin tüm ögelerini amaca uygun kullanabilme yeteneğine ya da gücüne denir. Yani zeka dendiği zaman aklınıza sadece cebirsel ifadeler gelmemeli. Strateji ise farklı olanı yaratmak, sağlıklı öngörüler doğrultusunda geleceği yönlendirebilmek, değişime liderlik etmek, bir yarışta en başarılı olmak üzere performansı arttıracak teknikleri geliştirmek değil, kolaylıkla birinci olunabilecek yarışı seçmektir. Stratejinin tam bir tanımı yoktur aslında. Verdiğim örnekleri uzun uzadıya açmak, genişletmek mümkündür. Size bu iki kavramın nasıl bir noktada birleştiğini anlatmayacağım. Sizden şimdi zihninizi açıp düşünmenizi istiyorum. Bu iki kavramın birleştiği noktayı iki dakika boyunca düşünün. Ama tek bir sonuca varmanızı istemiyorum; çünkü size soracaklarım tek bir kavramla açıklanacak türden değil. Hadi bakalım, düşünmeye başlayın,” dedi.
Herkes gibi düşünmeye başladım. Öncelikle güçlü stratejik planlar üretmek için zeki olmak gerekirdi, kişinin aklını kullanabilmesi. Buna bir örnek olarak da ne verilebilirdi? İşte böyle örnekler hiç aklıma gelmezdi benim, hele bunun gibi sorular sorulduğunda, benden bir örnek beklendiğinde. Bundan oldum olası nefret ediyordum.
Aklıma yarım yamalak bir şeyler gelmişti. En etkilisi satranç oyunuydu. Zeka gerektiren bu oyun aynı zamanda bir strateji oyunuydu. Rakibinin tüm hamle olasılıklarını iyice düşünüp ona göre akıllıca bir strateji üretip oynaman gerekirdi. Sonunda Christ, “Hepiniz düşündünüz mü?” diye sordu hepimize. Birkaç kişi mırıltıyla Hı hı, evet, gibi cevaplar verdi. Ben susanlardandım. Christ aynı zoruyu daha yüksek sesle tekrar yönelttiğinde hepimiz bir ağızdan “Evet!” diye bağırdık. Christ daha memnun bir şekilde "Pekala o zaman. Şimdi size nasıl soru soracağımı örnekle anlatacağım. Herkese farklı soru soracağımı belirteyim önce. Bazılarına aynısını da sorabilirim. Her neyse gelelim örneğe: 'Atıkların değerlendirilmesi için strateji önerin,' gibi bir şey sorabilirim. Cevabını nasıl vereceğini hala anlamayanlar olabilir bu yüzden bu sorunun cevabını da ben vereceğim; çöp öğütme makinalarının özellikle çöplerin kokuşup bozulmasına yol açan yiyecek artıklarını öğüterek çöplerin daha temiz ve ayrıştırılabilir kalmasını sağladığı biliniyor. Belediyelerin çöp öğütme makinalarının yaygınlaştırılması yönünde çalışmalar yapabileceğini düşünüyorum. Mesela çöp öğütme makinası kullanan evlerde çöp vergisi oranlarında indirim yapılabilir, ya da insanların bu makinaları edinmesi için ücretinin bir kısmını belediyeler temizlik için ayrılan bütçelerinden karşılayabilir. Burada cevabını vermiş olduğum soru Melez Kampı ile ilgili değildi sizin de anladığınız gibi. Yani bu konuyu sadece Melez Kampı açısından değil, normal bir insan yerine kendinizi koyarak da, yani empati yaparak düşünmenizi istiyorum bu gibi sorularda,” dedi. Eh, empati kurmamız pek de zor olmayacaktı, sonuçta çoğumuz New York’ta yaşıyorduk.
“Evet, şimdi sıra geldi sizlere sormaya. Karışık sırayla gideceğim. İlk sorum David'e,” dedi ve ikizi David’i kaldırdı. David sorusunu –bir güne mutlu ve enerjik başlamak için strateji önerin?- çok güzel bir şekilde cevapladıktan sonra yerine oturdu. Birkaç kişiyi daha kaldırdı Christ. Benden önce derse geç gelen Helen’i kaldırdı. Helen derste konuşulanları kaçırmasına rağmen sorusunu rahatça cevapladı. Ardından Christ kimi kaldırsam diye düşünürken gözleri beni buldu.
“Elena, bu sorum sana,” dedikten sonra ayağa kalkmamı bekledi. Ardından sorusunu yöneltti ve “Bize çarpık kentleşmeyi önlemek için strateji önerir misin?” diye sordu. Birkaç saniye soru üzerinde düşündüm ve ardından cevap verdim, “Çarpık kentleşmenin en büyük ve en temel nedeni nüfus fazlalığı ki bu da insanların büyük kentlere göç etmesinden oluyor başlıca. İş, okul ya da hastane imkanlarını bulamayanlar genellikle büyük kentlere göç ederek bu olanakları bulacaklarına inanırlar. Bence devletlerin daha büyük kentlerle uğraşmayı bırakıp, küçük kentlere yönelmesi gerekir. Devlet geliriyle oralara okullar, fabrikalar, hastaneler açıp, insanlara oralarda da iş, eğitim ve sağlık imkanları sunmalıdır. Böylece büyük kentlerde nüfus fazlalığı olmaz ve çarpık kentleşme yavaş yavaş ortadan kalkmış olur. Devleti böyle şeylere teşvik etmek için de çeşitli kampanyalar, reklamlar yapılması bence daha iyi olabilir.” Konuşmamı bitirdikten sonra Christ bana teşekkür etti ve beni yerime buyurdu. Sessizce eski yerime geçtim ve bağdaş kurarak oturdum. Bir sonraki kişinin sorusunu büyük merakla bekliyordum. | |
| | | | Zeka ve Strateji Geliştirme Dersi 15-22 Haziran | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|