Gece bir türlü uyuyamamıştım. Uzun süren uyuma çabalarımdan sonra kalkmaya karar verip yatağımda oturdum. Sıkılmıştım. Ne yapabileceğimi düşünürken güzel olabileceğini düşündüğüm Long Island kıyısına gitmeye karar verdim. Sessizce yatağımda doğruldum ve üstümü değiştim. Kulübenin çıkışına doğru yürüdüm, kapıyı yavaşça kapattım ve kendimi gecenin serinliğine bıraktım. Dışarısı bu saatlerde çok güzeldi. Melezler genelde karanlığı sevmese bile ben ve kardeşlerim bayılıyorduk. Annemiz Nyks olduğu için geceleri daha zinde ve hareketli oluyor, kendimizi güvende hissediyorduk. Etrafa bakarak yürümeye devam ettim. Mont almayı akıl etmediğim için kendi kendime kızıyordum. Haziran ayındaydık ama geceleri bayağı serin oluyordu. Ellerimi ceplerime soktum ve hızlıca ilerleyerek Long Island kıyısına vardım. Deniz karanlıktı. Gökyüzü ise en ufak buluttan bile arınmış haldeydi; Gece mavisiydi, en sevdiğim renkte. Etraftaki manzarayı izlerken yavaşça kumların üzerine oturdum. Düşüncelere dalmış otururken, arkamdan gelen bir sesle irkildim. O anki refleksle yaptığım ani hareket sonucu, kendimi dizlerime kadar suyun içinde buldum. Arkamdaki kişi güldü. Hemen ayağa kalktım, ıslak ve şaşkın bir şekilde o sesin kaynağına baktım. Karşımdaki yarım bir gülüşle bana bakıyordu. Yavaşça ona gülümsedim. Yanına yaklaştım ve selam verdim, "Hoş geldin anne!"