Örümcekler... Her tarafımdalar... Burnumun üstende bir tane vardı, fıskeyle icabına baktım... Bacağımı köpek gibi sallayarak birkaç tanesinden daha kurtuldum. Nereden geliyor bunlar böyle? Aşağı baktığımda bir tür ağa yapışmış olduğumu fark ettim. Ama öyle böyle bir ağ değildi, üç Othyrs Dağı boyunda, on Ölüm Tarlaları genişliğinde bir ağda yapışıp kalmıştım. Etrafa bakındığımda başkalarını da gördüm. Hatta biri birkaç yıl önce beden dersime giriyordu. Ona el salladım -ki bu daha çok ağın üstüme yapışmasına neden oldu- ve "Merhaba Mr. Muscle, uzun zamandır görüşemiyorduk. Hep anlattığınız şu örümcek arkadaşınız sayesinde buluştuk sanırım." dedim. Kocaman bir kahkaha atmaya çalıştım ama sesim daha çok palyaço burnundan çıkan sese benzedi. Mr. Muscle her zamanki gibi kaslarını şişirerek "Hayır Theodor, benim örümceğim evcildir. Bu örümceği hiç sevmiyorum, çünkü benim küçük Daisy'mle evlenmek istiyor. O daha on yaşına bile girmedi." dedi. Biri şu adama daha güzel örümcek isimleri öğretmeli, diye düşündüm. Daha sonra aşağıdan çok tanıdık bir ses "Hadi uyanın millet !Temizlik zamanı!" diye bağırdı. Kafamı çevirdiğimde kardeşim Ange'in birkaç kardeşimi uyandırmaya çalıştığını gördüm. Kendi kendime "Ne kadar iyi kalpliler, örümceğin yuvasını temizleyecekler." dedim. Sonra biri beni sarsmaya başladı. Bir an yapışık olduğum ağa bakarken gözlerimi kırpmamla beni sallayanın kardeşim Mark olduğunu fark ettim. Hala uyuyor gibi duruyordu. Hatta o kadar ki beni kaldırıp yatağımda yatsaydı hiç şaşırmazdım. Ağzını sadece birkaç milimetre aralayarak "Teo, örümceğin yuvasını temizlemeyeceğiz, kendi kulübemizi temizleyeceğiz. Kalksan iyi edersin." dedi. O an her şeyin rüya olduğunu anlamış oldum. Bundan sonra katıldığım partilerde en fazla beş kadeh viski içmem gerekiyordu. Yoksa bir örümcek yuvası bana sempatik gelebilirdi. Hatta ve hatta yakında beden öğretmenim Mr. Muscle ile örgü örebilirdim bile.
Mark'ın bana bakışlarını gördüğümde hemen ayağa kalktım ve o günün Temizlik Günü olduğunu hatırladım. Dün gece sırf moral olsun diye bir partiye katılmıştım ve biraz abartmıştım. Şimdi ne moral vardı, ne de temizlik isteği. Mark'la odamdan çıktık ve ayaklarını sürüyerek salona ilerleyen Kev ile Yon'a katıldık. Bir anda ne tür işkencelerle Ange'den kurtulabileceğimizi konuşmaya başladık. Bu konuşmayı kim başlattı bilmiyorum, ama güzel planlar kurmamızı sağladığı kesindi. En hoşuma giden şu olmuştu: birimiz ilgiyi başka yere çeker, diğer üçümüz de Ange'i kimseye çaktırmadan bahçeye çıkarır. Üçümüzden biri gidip Ange'in sığabileceği bir kutu bulur, onu getirir ve Ange'i bir güzel paketleriz. Paketin üzerine de Hong Kong'a gideceğini yazarız. Ama sonra kutuyu yapıştırmak için bantı nereden bulacağımızı bilemediğimiz için bu plandan vazgeçtik. Bu sırada Ange tüm kardeşlerin toplanmış olduğunu fark edip "Temizliğe başlayalım mı?" dedi. "Eğer biri evet derse küveti doldurup yüz metre öteden koşarak içine atlarım." diye kendimle iddiaya girdim. Sonra da kendimi yenmek için "Haklısın Ange, başlasak iyi olur. Çünkü artık Apollon kulübesi olarak bir galibiyeti hak ediyoruz. Ayrıca bundan sonra hedefimiz sadece Athena kulübesini geçmek olmayacak. Amacımız tüm kulübeleri geçip birincilik tahtına oturmak olacak!" dedim. Sonra da içimden "Nasılmış, yenildin işte! Şimdi küvete atlaman gerekecek." dedim. Cevap olarak da "Ne kadar hainim. Bunu kendime nasıl yaparım?" dedim. İç çatışmamdan kurtulup etrafa bakındım. Hiç yoktan bir iki kardeşim konuşmamdan dolayı koşarak temizliğe başlasaydı çok güzel olabilirdi. Sadece etkilenmişlerdi, kazanma isteğiyle dolmuşlardı. Bu da bir başlangıçtı sonuçta. Ange bana bakıp gülümsedi ve "Teşekkürler Teo. Evet kardeşlerim dün sizin için Hermes kulübesinin yardımlarıyla harika temizlik malzemelerine ulaştım. Öncelikli hedefimiz odalarımızı Kalipso'nun adasından daha güzel yapmak!" dedi. Herkes yapmacık bir heyecanla, hiç yoktan ben, banyoya gidip meşhur deterjanlardan, temizlik bezlerinden, kovalardan ve süpürgelerden aldık. Sonra da koşarak(!) odalarımıza yöneldik.