Sat'in durumunu görünce seke seke Charon'un yanına gittim. Phil benim yanımdaydı, Alex ise biraz gerimizdeydi. Hades beni severdi, yani çocukları olmayan diğer melezlere nazaran. O benim Üç Büyükler'den en sevdiğim tanrıydı, her ne kadar ilk önce ondan ölesiye korksam bile sonra insan dayısına alışıyor canım. Tatlı bir şekilde gözlerimi kırpıştırıp Charon'a baktım. ''Merhaba Charon, bugün ne kadar da iyi görünüyorsun böyle?'' İlgisini Sat'ten uzaklaştırmaya çalışıyordum. Charon gülümsedi. Eliyle takım elbisesini düzeltti. ''Sağol minik, bu yeni.''
Sat eliyle ne yapıyorsun dercesine cimcikledi. Onun gücü karşısında hafifçe inlesem bile tatlı tatlı gözlerimi kırpıştırmayı sürdürdüm.
''Senden bir şey rica edebilir miyim yüce Charon?'' Reklamlardaki oyuncak bebekler gibi iki yana sallandım. Charon'un yüzünde hafif bir gülümseme göründü, ama sadece bir an. Söyle bakalım, dercesine elini salladı. Son anda aklıma gelen bir fikirle Phil'i önüme ittim. ''Bu şeker kız Hades'in kızı ve babasını çok ama çok özlemiş.'' dedim acı bir ifade takınarak. Phil ne döndüğünü anlamıştı, o da benim gibi gözlerini kocaman açıp uzun kirpiklerini kırpıştırdı.''Bir seferlik onun geçmesine izin verebilir misin diye soracaktım yüce Charon.'' En tatlı sesimi kullanıp sorarcasına bir mırlama çıkardım. Charon bize baktı. Phil de ben de bir tatlılık abidesiydik şu an. Charon yeraltına açılan asanörün kapısına kaçamak bir bakış attı ve başını salladı. ''Sadece bir seferlik. Haydi haydi, çabuk olun.'' Phil'le Sat'i ittire ittire bir kere daha gözlerimizi kırpıştırdık ve asansöre bindik. Kapı tam kapanacakken içeri Alex sıvıştı. ''İyi iş kızlar.'' dedi gülerek. Göz kırptım. Drahmi vermekten iyiydi.