Manhattan'ın soğuk ve kasvetli havası, içinde bulunduğum duyguların mükemmel bir yansıması şeklindeydi. Kendimi bir kez daha Olimpos'un kader kapıları önünde bulmuşken, ne halt yemeye buraya geldiğimi merak ediyordum bir yandan da. Buraya neden geldiğimi bilmediğimden değil, ama 'onun' sözünü dinleyip gelmem... Başımı iki yana salladım. Melez kampında yaşadığım bazı şeyler, olaylara ve hayata farklı açılardan bakabilmeyi öğretmişti bana. Ama bu farklı bakış açısını ve onun getirdiği yumuşak başlılığı sevip sevmediğimden henüz emin değildim. Serin esen rüzgarın yüzümü usulca yalayarak aklımdaki bütün gereksiz duyguları ve düşünceleri silmesine izin verdikten sonra derin bir nefes aldım ve büyük kapılardan binaya girdim. Hiç duraksamadan direk danışmaya yöneldiğimde, 'Altı yüzüncü katın anahtarını alayım. Bekletilmeyi sevmeyen bir melezim, acele etsen iyi edersin.' dedim resepsiyonistin hiçbir soru sormasına ya da alay etmesine fırsat tanımadan. Adam şöyle bir baktı, ama etrafımdaki karanlık auradan rahatsız olmuş gibiydi. Bana küçük, kart şeklinde bir anahtar uzattıktan sonra bir eliyle binmem gereken asansörü işaret etti. Başka bir şey söylemeye tenezzül bile etmeden hızlıca asansöre doğru yürüdüm ve düğmesine bastım. Bir süre sonra altın renkli kapılar önümde açılmıştı.
Asansör hızla yukarı çıkarken aklımda binbir türlü düşünce uçuşuyordu. Tedirgin ya da huzursuzluk verici düşünceler değil de, kısa süreliğine aklımı meşgul eden düşüncelerdi bunlar daha çok. Aklımı bunlardan uzak tutmak için asansörde çaldıkları saçmasapan müziğe mırıldanarak eşlik etmeye başladım. Bir yandan da asansör içinde müzik çalmanın mantığını anlamaya çalışıyordum. İnsanlara sahte ve huzurlu bir ortam mı yaratmaya çalışıyorlardı? Fırtına öncesinde gelen huzur. Kapılar hafif bir 'ding' sesiyle açıldığında dışarı çıktım ve etrafıma bakındım. İşte, Tanrıça Nyks karşımda, New York caddelerine bakan tarafta durmuş, aşağıyı izliyordu. Geldiğimi de büyük ihtimalle görmüştü, ama ben ona doğru yürürken dönüp bakmadı. Buna aldırmamaya ve sesimi rahat tutmaya çalışarak, 'Beni çağırmışsınız.' dedim ve kollarımı kavuşturarak cevabını beklemeye başladım.