Güneş ışığı, ormanın içlerine doğru soluk renkler bırakıyorken sararmış yaprakların üzerinde yürüyordu. Biçare düşünceleriyle Hekate kampına yaklaşıyordu. Toplumdan uzak kalmışlığı, asosyal takınımı dezavantaj olacaktı onun için. Yeşil gözlerini hedefinden ayırmayarak tek omzuna geçirdiği çantasını biraz daha sıkı kavradı. Çantasında: bir tane kırmızı şarap, dörtlü paket Küba purosu, giyotin tipi bıçağı ve kıyafetleri vardı. Adımlarını yavaşlatarak kampa adımını attı. Soğuk ve olağandışı bakışlarla karşılandı başta. Şaklaban görünüşlü, kısa boylu bir melez kesti önünü. "Hoş geldin melez! Heyecanlı ve dinamik görüntüsüyle dikkat çekiyordu. Tiksindirici bakışlarıyla gideceği yeri gözüne kestirip atletik vücuduyla çocuğa omzuyla vurdu. Güçsüz çocuk yere çullandı aniden. Başta kaldırıp özür dilemek istedi fakat bu ruh hâliyle pek isteksizdi. İki ağır adım ardından kitlendi olduğu yerde. Güçsüz güneş ışığının yüzüne daha kuvvetli çarptığını hissetti. Çenesinin hemen altında uzun kılıç vardı. Monoton, yeşil gözlerini sağ tarafına çevirince kendini kahraman zanneden bir melez gördü. Hemen hemen kendisi kadar yapılı görünüyordu. Kırmızı saplı kılıcını kuvvetsiz tutuyordu. Sağ dizi kırık değildi ve göz bebeklerinin büyüklüğünden Josh'ın canını yakmayacağı belli oluyordu. Kalın ses telleriyle konuşmaya başladı. "Ona böyle davranamazsın! dedi kızgın bakışlarla. Sağ ayağını yatay bir biçimle melezin önüne çevirdi. Pasif ruh hâlini hiç değiştirmeyerek arkasındaki çantayı önce geriye atılıp kılıcın altından ardından sol ayağının altından hızlıca geçirdikten sonra melezin yüzüne çarptırdı. Sert şarap şişesi çocuğun yüzünü pek acıtmış olacak ki acı bir feryatla yere çullandı. Yutkun alarak çocuğun dibine geldi. "Bir daha bana kılıç uzatacak olursan, canını yakarım!" Adımlarını hızlandırarak kulübesine doğru isteksizce girdi. Yarının güzel bir gün olmayacağının farkında olarak yatağına uzandı.