Nefes almak... Gerçekten garip ve kelimelere sığamayacak derecede muhtaç olunan bir şey. Koklamak, o uçsuz bucaksız okyanusun tuzlu kokusunu içe çekmek ise bambaşka bir his. Kumlar yerlere serpilmiş bir vaziyetteydi. Tepedeki güneş git gide batıyor, ortamdan çekiliyordu. Göklerin maviliği denizi aydınlatıyordu.Deniz kendi rengini seçemiyordu. Gök ne derse ona uymak zorundaydı. Hava karanlıksa, deniz siyahi, güneş batmak üzereyse deniz kızılımsı oluyordu.
Deniz özgürlüğü temsil eder derler. İnsanlar denizin kenarına oturur ve uzakları seyrederler. Özgürlüğü bulduklarını düşünürler. Oysa deniz, görünmeyen kelepçelerle göğe bağlıdır. Çoğu kişi düşünmez bunu. Denizin ve okyanusun esaretini... Aslında deniz özgürlüğü temsil edemeyecek kadar acizdir; ama bir o kadar da mükemmeldir.
Kumsalda uzanmış kız, denizin kızıllaşmaya başladığını fark edince hafiften toparlandı. Hava kararmaya başlıyordu, kampa dönmesi gerekebilirdi. Eline telefonunu sıkıca aldı ve gözündeki güneş gözlüğünü çıkarıp eline aldı. Son bir defa okyanusa derinden ve içten baktı. Günler boyunca denizi inceliyor, sabahtan akşama kadar kumsalda oturup denize bakıyordu. Denizde kendinden bir şeyler buluyordu. İçinde yaşadığı dengesizlik... Denizin hareketlerine benziyordu. Kimi zaman bir çarşaf gibi durgun. Kimi zaman da hırçınlığıyla nereleri felaket haline getirebilen... Ve derin denizler gibi içinde saklı olan...
Derin derin içini çekti genç kız. Artık gitmesi gerekiyordu. Elini kuma dayadı ve yavaşça yerden kalktı. Arkasını denize döndü, içinde buruk bir acı hissedince son bir defa denize döndü ve ona güle güle dermişçesine baktı. Önüne dönerken denizde bir dalgalanma fark etti. Ne oluyordu? Gözlerini kıstı ve bu sefer denize yeniden döndü. Denizin içinde bir kabarma vardı. Baloncukların denizin dibinden çıkışını görünce önce şaşırdı. Baloncuklara birden bir ışığın dahil olduğunu fark edince ne yapacağını bilemeden denize öylecene bakmaya devam etti. Bir şeyler oluyordu; ama genç kız anlam veremiyordu.