Philomela Morgenstern Hades'in Çocuğu
Mesaj Sayısı : 184 Kayıt tarihi : 22/04/11
| Konu: Pandion. Paz Mayıs 29, 2011 3:14 am | |
| Kampa geleli henüz birkaç gün olmuştu. Ben de kampı keşfediyordum doğal olarak, keşfetmeye çalışıyordum yani. Kampın kıdemlilerinin çoğu da bizim kulübedeydi, hatta eskiden en çok çocuk bulunan kulübenin bizim kulübe olduğu bile söyleniyor. Robyn, Stell ve Hec zaten kampta efsane bir üçlüymüş, çevremden duyduklarımdı bunlar. Ben de onlar gibi abi ve ablalara sahip olduğum için kendimle gurur duyuyordum. Onlardan aldığım bilgilere göre kampta herkesin kendine has bir pegasusu varmış. Pegasus da kanatlı at demekmiş. Melez danışmanı Aredhel'in söylediğine göre de pegasuslarımızı biz değil, pegasuslarımız bizi seçiyormuş ve bu işlemi pegasus ahırlarına giderek halledebiliyormuşuz. Bu hoşuma gitmişti, biraz aceleci davranıyor olabilirdim fakat kampta adımın duyulmasını gerçekten istiyordum. Fakat henüz kendime özel bir pegasusum olmadan bunu yapmam zor olur gibime geliyordu. Bunun üzerine Stell'den istediğim haritayla beraber pegasus ahırlarına doğru ilerlemeye başladım. Aklımda pegasusumun adını ne koyacağım vardı, bir süre sonra ahırların önüne geldiğimde duraksadım ve ahırlara baktım. O an sadece aklımda pegasusumu bulmak vardı. Az önce düşündüğüm saçma sapan şeylerin hepsi birden uçup gitmişti. Pegasuslara bakarak ilerlemeye başladım. Önce karşıma bembeyaz tüylü bir pegasus çıktı, acaba beni seçti mi diye merak ederek bir süre yanında durdum ama pegasus giçbir tepki vermeyince yanından ayrıldım ve ona dil çıkardım. İlerledikçe karşıma değişik değişik pegasuslar çıkıyordu, albinosuna kadar bütün cinsler vardı sanki ama aralarından hiçbiri beni seçmemişti. Pegasus en azından kişner değil mi, onların hiçbiri benim suratıma bile bakmıyordu zaten güzel de değillerdi açıkçası. İlerledikçe umudumu yitirmeye başlamıştım, kulübeme dönüp çevremdeki arkadaşlarla idare etmem gerekiyordu galiba. Ayağımı yere sürüyerek ilerlerken birden arkamdan gelen kişneme sesini duydum. Suratıma büyük bir gülümseme yayıldı, dudağımı ısırdım ve heyecanla arkama döndüğümde simsiyah pegasusu gördüm. Gözleri kan çanağına dönmüştü, kıpkırmızıydı. Tüyleri simsiyahtı ve en önemlisi bana kişniyordu. Yanına gittim ve ona sarılarak yelelerini okşadım. "Pandion." dedim ona sarılarak. Pandion, eski Atina'nın kralıydı. Philomela'nın yani Atina Prensesi'nin de babası. Pegasusuma sarıldım ve onu sahiplendim. Benim de artık bir yoldaşım, bir dostum ve bir canım vardı.
| |
|