Annabel Lorianne Marlyn Athena'nın Çocuğu
Mesaj Sayısı : 71 Kayıt tarihi : 11/04/11
| Konu: Annabel Lorianne Marlyn Paz Mayıs 29, 2011 2:10 am | |
| Esen meltem saçlarımın tokadan kurtulup omuzlarıma dökülmesine yol açtı. Pencerenin önüne doğru yürüdüm. Yine bir rüzgarla kendimi perdelere sarınmış buldum. Gökyüzü anlatamayacağım güzellikte bir maviydi. Güneş hava da dans edip, denizin ışıltılı sularına göz kırpıyordu.
Bahçe de odamın penceresine kadar gelen bir erguvan ağacı vardı. O müthiş rengiyle açmış çiçekleri odama sarkıyordu. Uzanıp bir dalı kırdım ve yanımdaki sehpaya bıraktım. Elime bir kağıt alıp bir şeyler karalayarak notu çiçeğin yanına koydum. Üzerime bir şort ve gömlek geçirip, vazgeçemediğim şeftalili dudak parlatıcımı sürdüm. Çantamı kapıp kendimi dışarı attım.
Notta yazansa...
Gece oldukça iyi vakit geçirdik. Ama şimdi yeni bir gün ve sen üzgünüm ama bu yeni günde yoksun. Geri döndüğümde burada olmazsan sevinirim...
Sevgilerimle Lorianne <3
Ben Annabel Lorianne Marlyn. Oldukça biçimli ve güzel bir vücuda, güzel saçlara ve gözlere sahip olan on sekiz yaşında bir kızım. İlgi alanım erkekler. Onları benim küçük oyunlarımda ki birer dekor olarak görüyorum. Imm ve kendimi seviyorum.
Odadan çıktıktan sonra kendimi sahilin kızgın kumlarında buldum. Ve bir güneşliğin altına geçerek bedenimi güneşim ışıltılarına bıraktım. Kumlara batıp çıkan ayak sesleri giderek yükselip üzerimde bir gölge oluşturdu. Ah! Benim sevgili ikizim Rich. Gözlüğümü başımdan geriye atıp ona doğru baktım. Kaşları çatık, büyük bir ciddiyetle bana bakıyordu. Onun bu haline karşın bende yüzüme alaycı bir gülümseme katarak kaşlarımı çattım. 'Sen yine kiminle hangi haltı karıştırıyorsun?' diye sordu. Sesi oldukça gergindi ve bu beni kızdırdı. Benim kiminle ne yaptığım onu hiç ilgilendirmiyordu sonuçta. Şezlonkta doğrulup 'Benim kiminle hangi haltı yediğimden sanane!' dedim.
Üzerinde beyaz bir şort ve mavi bir tişört vardı. Mavi gözleri güneşte değerli bir mücevher gibi parlıyordu. Ve kirli sakalı yüzünün hatlarını belirginleştirmişti. Kabul etmeliyim çok ama çok yakışıklı bir ikizim var. 'Bu haltı benim en yakın arkadaşlarımdan biriyle yediysen hiçte sanane diyemezsin. Artık buna bir son ver An. Bir s*rtük gibi davranmaktan vazgeç!' Bunları söylerken bana doğru eğilmiş ve mavi gözlerini gözlerime dikmişti. Birden ayağa kalkmam geriye doğru sıçramasına neden oldu. 'Sakın bana ne yapacağımı söylemeye kalkma!' dedim ve çalılığın içine doğru koşmaya başladım.
Ayak seslerinden arkamdan geldiğini anladım. Ama yine de dönüp bakmadım. Daha da hızlanıp ormana doğru yol aldım. Ben hızlandıkça o da hızlandı. Ama yine de konuşmuyorsdu. Sessizlik sinir bozucu bir hal almıştı. Ona doğru dönüp tam ne yapmaya çalıştığını soracakken arkamda olmadığını farkettim. Bu da ne demek oluyor?!
Etrafımı incelemeye koyuldum. Gördüğüm sadece grili yeşilli ağaçlar oldu. Gökyüzünü görmeye çalıştım ama olmadı. Ağaçlar çok yüksekti ve maviliği tamamen kapatıyordu. Yaprakların arasından sızan güneş ışığı çok gizemli ve görkemli bir hava katıyordu buraya. Ayaklarım beni daha da derinlere götürdü. Anlayamdığım bir huzursuzluk vardı içimde. Ayak seslerini duyduğuma yemin edebilirim. Ama hiçbir şey yoktu!
Canım sıkkın olduğunda ya da bu hareketli hayattan bıktığımda arada gelirim buraya. Pek sık değil ama olsun. Şu an ki durumumsa içinden çıkılmaz bir hal aldı. Eskiden böyle başına buyruk ve umursamaz değildim. Ama şimdi tam bir kaltak gibi davranıyorum. Ama umrumda bile değil...
Ben bu düşüncellerle boğuşurken bir dal parçası ayaklarımın dibine düştü. Geriye doğru sendeleyip etrafıma baktım. Artık bundan emindim. Ters giden, yanlış olan bir şeyler vardı. Geldiğim yöne doğru geri döndüm. Ayak izlerim haricinde başka ayak izleride vardı. Mantığım: Buraya gelen sadece ben olamam. Elbetteki ayak izleri olacak dese de, hissettiklerim karmaşa ve korkuydu. Bir elin omzuma dokunduğunu hissetmemle o kolu tutup yere yapıştırmam bir oldu. Soluğum hızlı ve korku doluydu. Gördüklerimse şaşkınlıkla beraber öfke getirdi. Karşımdaki mavi gözlere eğilip tişörtünün yakasından tuttum. 'Sen ne yaptığını sanıyorsun? Bütün bu olanları bana hemen açıkla!' Gözleri şaşkınlık ve korkuyla kasıldı. 'Seni merak edip peşinden geldim. Ama senin şu yaptığına bak. Beni yere yapıştırdın!' 'Sinsice arkamdan gelmekte ne demek? O düşen dala ne demeli peki? Senin amacın beni korkudan öldürmek mi?' Kaşları yavaşça yukarı kalktı. Yerden doğrulup bana baktı. 'Ben daha şimdi geldim.' Gözleri bir şeyleri çözmeye çalışıyordu. Aklım karışmıştı. Şimdi geldiyse olanlar neydi o zaman? Ona baktım ve gözleri iri iri açıldı. Evet çözmüştü! 'Bak An hemen buradan çıkmamız lazım. Sana anlatmam gereken şeyler var.' İlk defa bana bakarken gözlerinde endişe görmüştüm. 'Neler olu- dememe kalmadan bir pençe -pençe diyorum çünkü öyle- beni tutup karşımda ki ağacın gövdesine fırlattı. Gördüğüm şey karşısın da şoka girmiştim. Karşımdakiler bir canavardı ve yanlış görmüyorsam beş taneydiler. Rich hançerleri -nerden çıktığını çözemediğim- canavarların ikisine fırlattı. Fırlatmasıyla karınlarının deşilip yere yığılmaları bir oldu. Olduğum yerde donup kalmış olacağım ki Rich bana bağırıp kendime gelmemi söyledi ve bir şey fırlattı.
Reflekslerimin güçlü olduğuna bu kadar sevindiğimi hatırlamıyorum. Fırlattığı şeyi hava da kapıp kabından ayırdım. Ayırmamla birlikte grili, mavili ışıklar saçan bir hançer çıktı ortaya. Hançerin güzelliğine daldığım sırada tüm ormanı acı bir çığlık kapladı. Canavarlardan kalan ikisi ikizimi tutup pençelerini karnına saplamışlardı. Rich'in acı dolu iniltisiyle kendime gelip elimdeki hançeri birisinin sırtına sapladım. Hançeri geri çekmemle yere yığıldı. Diğeri bana döndü ve 'Sen melez! Nerede olursan ol seni bulup öldüreceğim.' dedikten sonra birden yok oldu.
Olanları anlayamıyordum. Başım dönmeye başlamıştı. Rich'i dürttüm ve yavaşça gözlerini araladı. Sanki bana bir şeyler söylemeye çalışıyordu. Ona doğru eğildim. 'Büyük meşe ağacına git.' dedi fısıltıyla. 'Seni burada bırkamam. Hayır!' Gözyaşlarım kapanan gözlerine aktı. Hayır, kayır, hayır! Ölmesine izin vermeyeceğim! Kollarından tutup kendime yasladım. Acıyla gözlerini açtı ve ağzından kanla dolu bir öksürük geldi. Gömleğimin eteklerini yırttım ve ağzını silmeye çalıştım. Sürükledikçe acıyla inliyor, inledikçe rengi soluklaşıyordu.
Sonun da meşe ağacına gelmiştik. Rich'e doğru eğilip alnındaki teri sildim. 'Geldik, hadi aç gözlerini. Lütfen Rich.' Sesim tiriyor, miğdem bulanıyordu. Mavi tişörtü kanla kaplanmıştı. Gözlerini yavaşça açıtığında eski maviliğini yitirdiğini gördüm. 'Gir içeri, girmek iste.' dedi ve gözleri kapandı. Başı kolumdan aşağı kaydı. Bütün her şey gerçekliğini yitirdi. İçimdeki acı tarif edilemez bir boyuttaydı. Son hatırladığım bir boşluktan kayışımdı...
Gözlerimi açtığımda kendimi bir revirde buldum. Tütsü kokusu her yeri sarmıştı. Esen rüzgar perdeleri uçuşturdu. Tıpkı.. Rich! Yataktan doğruldum ve etrafıma bakmaya başladım. Karşımdaydı. Yatakta yatıyordu. Karnında sargılar vardı. Ama yaşıyordu ve iyiydi. Ağlamaya başladım. Hıçkırıklar bir türlü dinmiyordu. Bir kadın sesiyle irkilip hemen arkama döndüm. Tam ayağa fırlayacakken beni omzumdan tuttu. 'Sakin ol. Kardeşin iyi. Merak etme. Buraya getirildiğiniz de ikinizde baygındınız.' Kıvırcık saçlarını sallandırarak bana gülümsedi. 'Sende kimsin?' Aklımda ki sorular beni sürekli iğneliyordu. Karşımda ki kadına baktım. Gülümsemesi büyüdü ve ellerini yavaşça açtı. Kollarında anlayamadığım sembollerle oluşturulmuş desenler vardı. Anlıma dokundu ve bütün vücudum ürperdi. Sanki bana bir şey vermişti. 'Ben Kamp Müdiresi Athena. Melez Kampı'na hoşgeldin Annabel Lorianne Marlyn.'
| |
|
Athena Admin/Tanrıça/Kamp Müdiresi
Mesaj Sayısı : 5210 Kayıt tarihi : 16/08/10
| Konu: Geri: Annabel Lorianne Marlyn Paz Mayıs 29, 2011 8:52 am | |
| Rp puanı: 85, tebrikler.
/Admin. | |
|