40- Tırmanma duvarına gideceksin!
Mekan: Tırmanma duvarı
Katılacaklar: Lucy.
Altıma bir asker pantolonu, üstüme de kolsuz beyaz bir tişört geçirdim. Kulübemden çıkmadan önce de birkaç parça ambrosia yemeyi ihmal etmedim. Kronometremi boynuma geçirdim ve kampın çevresinde belirli bir tempoda koşmaya başladım. Yaza veda partisi, kostüm partisi derken, abur cuburlar nedeniyle kilo almıştım. Stell de üniversite kampüsündeki odamızı yüzlerce kola ile doldurmuştu, malum Tanrı Poseidon'un sarayından çaldığı yosunlar karşılığında, Tanrı Dionysos ona borcunu bir yıllık kola parası olarak ödemişti.
Rose ile kampa geri döndükleri an aklıma gelince kahkahama engel olamadım. Deniz Tanrısı'nın kızını ve üzerindeki pullu elbiseyi hayatım boyunca unutamayacaktım! Tüm düşünceleri kafamdan uzaklaştırmaya çabalayarak koşmaya devam ettim. Tabii ki tek amacım kilo vermek değildi! Aynı zamanda, ertesi gün kamptan ayrılacağım için, biraz formumu kazanmam gerektiğini düşünüyordum.
Hergün saatlerce kılıç antrenmanı zaten yapıyordum ama hızıma hız katmak için daha çok çalışmam gerekiyordu. Bir an üniversitede sporla ilgili bir bölüm tercih etmemiş olduğum için üzüldüm ama sonra, yıl boyunca göreceğim mükemmel tarih derslerini hayal ederek sırıttım.
Koşarken, karşımda minyatür bir dağ belirdi. Üzerinden lavlar akıyordu, 10 metre yakınlarında da kimse yoktu. Bu dağın, kamptaki meşhur tırmanma duvarı olduğunu idrak ettim ve "Neden olmasın?" dedim, "Neden yapamayayım?". Hızımı biraz daha arttırarak tırmanma duvarına doğru yol aldım. Kamp görevlilerinden biri beni görüp onaylamaz bir bakış attı ama onu önemsemeyerek, içeri girdim. Özel bir kostüm giymeye lüzum görmeden, gözüme en az tehlikeli gibi görünen yerden yukarı tırmanmaya başladım.
Arada ateş saçan minik kayacıklar ve üzerime sıçrayan lavlar yüzünden çok zor anlar yaşadım ama pes etmedim ve tüm gücümle mücadeleye devam ettim! Tırmandığım şeyin Hidra olduğunu hayal ettim ve içim iyice azim doldu. Sık sık kendi kendime,
"Tırrrrrmanabilirim! Başşşşşarabilirim!" diyordum.
Peeh, ben koskoca bir iskelet adam ordusunu yenmiş, Medusa'yı öldürmüştüm. Bu dağa mı tırmanamayacaktım? Kendimi yukarı doğru çektikçe, çevremdeki atmosfer giderek daha fazla ısınmaya başladı. Kan ter içinde kalmıştım ama birkaç dakika içinde, zirveye ulaşmış olacaktım! Hırsla gülümsedim ve tüm gücümle tırmanmaya devam ettim. O sırada, aşağıdan biri bağırdı:
"Lucy! Ne yapıyorsun orada?"
Kim olduğunu anlamadığım kişiye doğru dönüp,
"Sence?!" diye bağırdım.
Tabii, bunu yaparken vücut dilimi de kullanmak istediğimden, bir elimi havaya kaldırıp sallamıştım. Sonra, çizgifilmlerde çokça tanık olduğum o düşüş sahnesini yaşadım: kısa bir süreliğine havada asılı kalma, boşlukta olduğumu fark edip tırmanma duvarına tutunmaya çalışma, yer çekimini hissedip hızla çırpınma, son olarak da kaçınılmaz bir şekilde yere çakılma; GÜMMM!!!
"Iıhhh, biri beni revire taşısın!" diye inleyerek, elimi belime koydum. Gerçekten çok fena düşmüştüm ve ölmediğim için şanslıydım. Şimdiden üniversitenin ilk gününü gözümün önünde canlandırabiliyordum: vücudunun her tarafı morluklarla kaplı, acınacak haldeki tarih öğrencisi Lucy olacaktım! Çarpık gülümsemem eşliğinde yanımdakilerden birine döndüm ve,
"Biri arenaya gidip öğrencilerime haber versin, bugünki dersler iptal." dedim. Ben de, dersler gibi iptaldim.