Odama dolan nefis çilek kokularıyla uyandım. Bu çok hoştu ama garipsemekten kendimi alamıyordum. Normalde ev diye yaşadığım lanet yerde daha çok çürümüş yiyecek veya alkol kokularıyla uyanırdım. "İşte hayat bu." diye düşündüm. Yıllarca kendimi gördüğüm garip yaratıklar ve hayaller nedeniyle şizofren sanıştım ve büyüdüğüm koşullar bu küçücük kulübeyi bile gözümde aşırı lüks hale getiriyordu. İçi genellikle yeşil ve buğday sarısı renk ağırlıklı olan kulübemiz, gayet sıradandı ama kendine has bir havası vardı. "Pencereler bile çiçek gibi." diye düşündüm ve pencerelerdeki oymaları seyre daldım. Pencereleri incelerken havadaki bir şey dikkatimi çekti. İlk önce kuş sandığım bu garip yaratık, sonradan kendini belli etmeye başladı. "Uçan bir at ha ? Dostum bu gerçekten lüks !" diye düşündüm. Daha yakından görmek için, sabah keyfimi bozarak yatağımdan kalktım ve üstüme neredeyse dizime kadar gelen bol sweatimi geçirdim. Aşırı dağınık saçlarımı bir toka yardımıyla gelişigüzel toplayarak, hızlıca dışarı çıktım. Garip yaratığın uçtuğu yere doğru yürüdüm. Atı uçuran melez beni fark etmiş olacak ki yavaşça alçaldı ve yere inerek pegasusuyla birlikte yanıma geldi. “Bir şey mi vardı ?” diye sordu. Ben de tüm çaylaklığımla “O şey senin mi ?” diye sordum. O da “Pegasusu mu diyorsun? Evet, benim.” dedi. “Hıı, evet işte pegusus mu ne, onu nereden aldın ?” diye sordum. Karşımdaki çocuk beni küçümseyen bir bakışla baktı ve yanlışımı düzeltircesine “Pegasus.” dedi ve “Pegasus ahırlarından sen de alabilirsin.” diye ekledi. “Hmm, teşekkür ederim.” dedim ve koca kamp içinde pegasus ahırlarını aramaya başladım.
Sonunda ahırları bulduğumda içeri girdim ve tek tek atları inceledim. Bembeyaz, hırçın, geniş kanatlı, mor… Çeşit çeşit, renk renk pegasus vardı. Hepsi çok güzeldi ve seçim yapmak gerçekten zordu. Ben ahırda gözlerimi gezdirirken kolumda hafif bir ıslaklık hissettim. Hızlıca arkama döndüğümde bembeyaz bir pegasusun kolumu ıslak burnuyla kokladığını fark ettim. "Bu bir işaret." diye düşündüm ve girerken aldığım şekerleri pegasusa vermeye başladım. Hoşuna gitmiş gibiydi. Elimdeki şekerler bitince ellerimi tişörtüme sürdüm ve "Sanırım artık dostuz ha ?" dedim. Pegasus kafasını elimin altından çekti ve duvara çifte attı. Biraz daha debelendikten sonra yanıma yaklaşıp elimi yaladı. "Aaa galiba şeker istiyorsun. Ama şansına küs, şekerim kalmadı." dedim O da sanki beni anlamış gibi boyun büktü ve neredeyse elimi ısırıyordu. Geri çekildim ve "Sanırım sana Aello diyeceğim. Baksana ne kadar hırçınsın." dedim ve cebimde sakladığım son şekeri de Aello'ya vererek pis kokulu ahırdan koşar adımlarla uzaklaştım.