Barney Awesome Hermes'in Çocuğu
Mesaj Sayısı : 196 Kayıt tarihi : 23/04/11
| Konu: Acıı ıstıraap ! Ptsi Mayıs 23, 2011 1:21 am | |
| ÖncesiGözlerim artık onları kullanabileceğimi belirten işaretlerini verdiklerinde, gözlerimi araladım . Gözlerimle birlikte diğer duyu organlarımda harekete geçmeye başlamışlardı. İlk önce etrafıma bakındım. Çadır gibi bir yerdeydim. Etrafta yataklar vardı ama içeride benden başka kimse yoktu. Kenarda bir ecza dolabı, yanındaysa üstünde “Kan Torbaları” yazan bir buzluk vardı. Sonra içeride çalan klasik müziği duydum. Sanırım Beethoven’dan bir besteydi. Burnuma gelen güzel kokular beni Beethoven’dan daha çok etkilemişti. Dilimi hareket ettirdim. Gayet iyi çalışıyordu duyularım. Biri dışında; vücudumu hareket ettiremiyordum. Kendimi zorlayıp ayağa kalkmayı denedim. İlk başta bir şey olmadı. Felç korkusuyla bir daha denedim. Dördüncü deneyişimde ayağa kalkmayı başardım. Bir saniyelik başarı ve sevinç hissi yerini acıya bıraktığında yatağa geri düştüm. Bağırdım, acı beni hapsetmişti. Acıyla bağırdım yine, sırtım yoktu sanki. Ya da üstüme araba düşmüştü. Tek hissettiğim büyük bir acıydı. Birden çadıra iki kişi girdi. Hope ve yanında da tanımadığım bir adam vardı. Hope adama “Neler oluyor ona?” diye bağırdı. “Riske girmek zorundayız, böyle giderse ölecek” dedi. Ne olduğunu anlamamıştım. Ama ölüm sözcüğü bana pekte hoş şeyler çağrıştırmadı. Görevli önce bir iğne buldu. İğneyi bir sıvıyla doldurdu ve “Önce acıyı almalıyız” dedi ve iğneyi batırdı. “Neredeydi şu nektarlar” dedi ve dolapları karıştırmaya başladı. Ho’ya baktım. Acıyla bana bakıyordu. Gülümsemeye çalıştım. “İyi olacaksın” dedi. Cevap vermek istedim ama ağzımı açtığım an konuşmayacağımı, konuşmak yerine çığlık atacağımı ve bu çılığın Ho’yu daha fazla üzeceğini biliyordum. Adam yanıma geldi. “Acı geçmedi mi hala?” diye sordu. Cevap vermedim onun yerine kafa salladım. “Garip” dedi. Sarstı beni, acı geçmemişti. Sırtıma yumruk atmaya başladı. Bu adamın beni iyileştireceğini sanıyordum ama daha fazla acı çekmemi sağladı. “Ne yapıyorsun?” dedi Hope hemen. “Nefes almasına yardımcı oluyorum” dedi. Ne diyordu bu adam anlamamıştım. Sonra gerçekten de nefes alamadığımı farkettim. Nefes almak için ağzımı açtım. Ama ne ses çıkıyordu ne de nefes alabiliyordum. Adamın son attığı yumruk beni kendimi getirmişti. Artık nefes alabiliyordum ama nefes almam acıyı götürmemişti. Tam o sırada adam ağzıma garip bir şeyler attı. “Çiğne ve yut” dedi. Dediğini yaptım. Anında etkisini gösterdi. Acı gitmiş yerine ferahlama hissi gelmişti. Adam “Şimdi kıpırdamadan yatmanı istiyorum. Acı olursa arkadaşına söyle beni bulsun” dedi ve çadırdan çıktı. Hope “Seni kim buldu bilmiyoruz ama üç gün önce revirin kapısında belirdin birden” “Ezio iyi mi? Ona bir şey oldu mu?” diye sordum. Bu soru içimi kemiriyordu. Eğer ona bir şey olduysa bunun tek sorumlusu ben olacaktım. “Hayır o iyi. Şu anda ahırda. Ne oldu sana, niye bu hale geldin, kim yaptı bunları?” diye sordu. “Sonra anlatırım. Şimdi çok yorgunum ve olanları hatırlamak istemiyorum. Sen üç gündür yanımda mıydın benim?” dedim. “Evet. Az önce de yemek yemeye gitmiştik doktorla beraber” “Vay be! Üç gün oldu demek.” “Evet ama düşünme şimdi bunları. Uyu biraz. Uyandığında yanında olacağım” Haklıydı, yeni kalkmış olmama rağmen çektiğim acı beni çok yormuştu. “Tamam” deyip gözlerimi yumdum. | |
|