Olimpos Rpg Percy Jackson ve Olimposlular ile Olimpos Kahramanları serilerinden esinlenilerek oluşturulmuş, zirvedeki rpg forum sitesi. |
|
| Zellana ~ Rafael | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
Zellana L. Tyler Demeter'in Çocuğu/Şifa Sanatı Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 2331 Kayıt tarihi : 16/12/10
| Konu: Zellana ~ Rafael Çarş. Mayıs 18, 2011 8:52 am | |
| Arenanın görkemli ve şatafatlı kapısının içerisinden adımlarımla girdim. Rüzgarın yel hali yaprakları zar zor oynatıyordu sadece. Üstümdeki rahat ve kısa şortum ile cürretkar bir düello yapıcak havam vardı. Üstümdeki salaş t-shirt ise beni olduğumdan daha zayıf göstermişti. Kendimi düellonun yeşillik yerlerin attım. Düşmenin şiddeti canımın acımasına neden olmuş olsa bile bunu pek umursamamıştım. Ne zaman umursamıştım ki? Ellerim ile çimleri avucumun içinde kıstırıyordum. Kafamı ufka diktim ve güneşin yüzüme vurmasını ve hassas cildimi yakmasına izin veriyorumdum her dakika.. Hafif yellin ardından meltem esmeye başlamıştı. Bunun sayesinde dalgalı ve sarı saçlarım meltemin gücüne kayıtsız kalmıştı ve akımına kapılmıştı bile. Daha sabah yeni ağırırken bir melezin içeri girdiğini gördüm. Güneşin arkadan ona vurması yüzünden görünmez bir haldeydi adeta. Her adımda daha çok yaklaşıyordu bana. Ona gülümsemekle yetindim sadece. Sarı saçları güneşin altında kumrala çalmış gibiydi. Gözlerinin mavisi güneşte parlamasına rağmen davetkar bakışları beni onunla düello yapmama zorluyordu. Daha çok yaklaştığında ayağa kalktım, yerden destek alırken. Elimdeki saatime bakarak kılıcımın orada olduğundan emin olduğum bir defa daha. Bu gülüşü tanıyor olmalıydım. Ama adını bile bilmezken nereden tanıyabilirdim ki? Bir kaşını kaldırarak mimik hareketlerinin kuvvetli olduğunu altını çizmek istiyordu sanki. Gülümsedim ve '' Tanıyor olmalısın. Annem deniz dibi tanrıçası. Ben Zellana.'' dedim sırıtmaya çalışarak. Pek ukela ve sabırsız tavırlar ile '' Memnun oldum Zellana. Ben Rafeal Luthert. Tanıyor olmalısın...'' dedi. Tanıyor olmalı mıydım? '' Tabii, tabii tanıyorum.'' diye mırıldandım kendi, kendime. '' Bir şey mi dedin?'' dedi meraklı ve sabırsız tavırlarına devam ederken. Elim ile saçımın dalgasıyla oynarken '' Hayır. Bunları pek anlamazsın.'' dedim. Şiddetli ve kuvvetli bir kahkaha atarak. Tavırlarımı pek hoşnut bulmuş olmıyacaktı ki Zeus çocuğu edasıyla '' Bu kadar özgüvenli isen bir düelloya hayır demek istemezsin umarım. '' dedi beni kızdırmaya çalışırken. Hafif bir buse yanağımda belirdi ve '' Hayır diyeceğimi sanıyorsan yanılıyorsun Rafeal Luthert.'' dedim göz kırparak. Düello alanının ortasına geçtim. Sağ elimi göz hizama getirerek '' Sea!'' diyerek bağırdım. Tiz olan sesim bu sefer daha pes ve hoş çıkmıştı. Elimdeki deniz kabuklu saatim büyük ve görkemli bir kılıca dönüştü. Dışarıdan 15-20 kg civarında gözüken kılıcım aslında 4 gr'dan fazla bile değildi. Bunu bana veren satirim sadece sahibinde böyle olacağını açık, açık belirtmişti bana. Üstüneki bol işlemeli motifler kılıcıma görkem ve ihtişam katıyordu. Ona doğru güldüm ve tek kaşımı kaldırdım '' Yüz mimiklerini iyi yapan tek kişi sen değilsin ne yazık ki dostum.'' dedim kılıcıma bakarken. Kılıcımı havaya atarak 1-2 tur dönmesini sağladım ve sol elim ile havada kavradım. Amacım bassiti. Güzelliğim kadar güçlü olduğumuda vurgulamaktı. Sap saparı saçları melteme meydan okuyarak yanıma koştu. Eline kılıcını almıştı bile. Baştan aşağıya onu süzdüm ve '' Yazık olucak sana.'' dedim. Kendimi olduğumdan küstah gösteriyordum belki de ama düelloya davet eden oydu bir kere. Bir deniz dibi tanrıçasının kızına bulaşmaması gerekeceğini bilmesi gerekiyordi. Onu okyonusun derin sularında acı çekerek boğmak isterdim ama malesef öldürmek yasak idi. Sabrım ve zekam ile onu yenicektim. Bunu yapıcaktım biliyordum. '' Düelloya hazırım.'' dedim gülümsememe devam ederek. Bunu söylerken güneş Kuzeyden yüzüme vuruyordu.. Sabır ile hakemi bekliyorduk. Bu sıralarda ise herkes akın etmişti. Nereden haber aldıklarını merak etsem bile ellerim üşümeye başlamıştı. Kardeşlerimin beni desteklemeye geldiklerini görünce öz güven ile onlara gülümsedim ve el salladım... Ona doğru baktığımda benden farksız olduğunu gördüm. Bu beni ondan farksız kılmıyordu.. | |
| | | Rafael Luther Poseidon'un Çocuğu
Mesaj Sayısı : 77 Kayıt tarihi : 01/05/11
| Konu: Geri: Zellana ~ Rafael Perş. Mayıs 19, 2011 9:00 am | |
| İlk düello. İlk düellolarda insanlar hep heyecanlı olurmuş. Bunu çok duymuştum ama onu yaşamak ayrı bir heyecandı. Kalbim yerinden çıkacak gibiydi. Seyircilerin sesleri kulakları sağır edecek gibiydi. Gözümü kör edercesine beni rahatsız eden güneş en büyük düşmanlarımdan biriydi. Elimle gözümü siper almaya çalışıyordum ama nafile. İlk düellom bir kıza karşıydı. Bundan pek memnun değildim ama bu onun suçuydu denebilir. Ne diye benimle tartışmıştı ki? Sorun buraya kadar gelmişti ve burada bitecekti. İlk defa birine karşı savaşacak olmama rağmen pek de kötü kılıç kullanmıyordum hani. Beni zorlayacağı kesindi ama kendimden emindim. Bana düşman gözüyle bakıyordu. Beni korkutmayı düşünüyordu ama bu hiç de yeterli değildi. Yanına gittim ve “İyi şanslar Zell. Buna çok ihtiyacın olacak.” dedim. Sinirli bir şekilde bana baktı “Çok komiksin. Seni kumlara gömeceğim.” “Göreceğiz.” Bu gerçek savaştı. Geri çekilemezdim. Neyim var neyim yok ortaya koymalıydım fakat bunu hemen değil yavaş yavaş göstermeliydim. Bu sözleri söylediğine pişman olacaktı. Bunu biliyordum. Kendimden emin bir şekilde kılıç seçmek için savaş malzemelerinin bulunduğu masaya doğru gittim. Kendime özel bir kılıcım yoktu. Normal bir kılıçla savaşacaktım. Elime birkaç kılıç aldım ve bana uyanı bulmaya çalıştım. Hiçbiri pek de elime göre değildi. Son kılıcı elime alırken “Bu olsun lütfen.” diye iç geçirdim fakat bu da elime hiç uymamıştı. Diğer silahlara şöyle bir baktım. Aslında kılıçtan farklı bir silah seçmek istiyordum. Herkesten farklı ve daha güzel bir silah. Mızraklar, baltalar, gürzler falan vardı. Gözüm zincirli gürze takıldı. Bunu kullanmalıydım. Hem daha vahşi, hem daha güçlüydü. Bana hız kazandıracağı da kesindi. Zell beni izliyordu. Çok şaşırmıştı böyle bir seçim yaptığıma. Yavaş yavaş parmaklarımı gürzün sapına sürdüm. Sanki bana güç veriyordu. Bunu kullanmalıydım. Zell kadar seyirciler de şaşırmıştı ve bu nedenle bana garip garip bakıyorlardı. Bu benim hiç de sorun değildi. Onları böyle görmek beni daha da heyecanlandırıyordu. Gürzü elime alıp biraz salladım. Bu deli silaha hakim olmak biraz zor olacaktı ama bunu başarabilirdim. Hatta Zell’in kalkanını bile kırabilirdim bununla. Pek de zor olmazdı. Elimde gürz, suratımda şeytani gülüş bana tam bir manyak havası katıyordu. Savaşlarda hep böyle olmak istemiştim ve istediğimi elde ettim. Seyirciler ağızları açık beni seyretmeyi bırakıp bana tezahürat etmeye bile başlamışlardı. Zell’i etkilemek istiyordum. Eğer ona savaştan önce 'yenilme' düşüncesini beynine kazımayı başarırsam her şey daha kolay olabilirdi. Gürzün topunu avucumun içine aldım ve sıkmaya başladım. Seyirciler yüksek sesle bağırıyorlardı. Bu sahne şovumdan bayağı etkilenmiş gibiydiler. Elimden biraz kan kumlara damladı. Zell gözlerini kocaman açmış bana bakıyordu. Kanlı olan elimi suratıma sürdüm ve seyircilere dönüp haykırmaya başladım. Sırada kalkan ve zırh vardı. Bunlarda da özel bir seçimim yoktu. Terlemeye başlamıştım bile. Beğendiğim zırhı giyerken kalkanlara göz gezdirdim. Bir kalkanı da elime aldım ve kendime bir baktım. Güneşin ve üstümdekilerin ağırlığının verdiği etkiyle ter içinde kalmıştım bile. Elimin dışıyla alnımı sildim ve Zell’e bir göz attım. O da savaşa hazır gibi görünüyordu. Elindeki kılıcı ölümüne sallıyordu. Karşısında düşman yoktu ama savaş naraları bile atıyordu. Sanki havayı kesmeye çalışıyordu. Yüzümde bir gülümseme oldu. Gürzümü test etmek için mankenlere doğru yürüdüm. Üstümdekiler çok mu ağırdı? Değildi ama şimdilik öyle geliyordu. Buna alışmalıydım. Ellerim bile terlemişti. Savaşırken gürz elimden düşmesin diye yerden biraz toprak aldım ve iki elimi de toprakla sıvadım. Gürzü elime aldığımda gürz, elimde daha iyi duruyordu. Mankenin yüzünün yerine Zell’in yüzünü düşündüm. Bu şekilde ona daha kolay saldırabilecektim. Gürzümün topuzunu mankene geçirdim ve bir darbeyle mankenin içindekiler dışarı çıktı. Zell’i düşündüğüm için kendime engel olamadım ve kahkaha attım. Bu diğerleri için biraz garip olmalıydı ki bana deliymişim gibi baktılar. Hemen kendimi toparladım ve karşımdakilere odaklandım. Gürz elimde çok iyi duruyordu. Hem beni güçlü gösteriyor hem de daha havalı gözükmemi sağlıyordu. ”Nasıl göründüğü aslında fazla umurumda değil. Yeter ki bana bu düelloyu kazandırsın. Ah, haydi ama! Bir Amphitrite çocuğuna mı yenilecektim? Burası bir arenaydı ve burada ne su var, ne de ona benzer bir şey. Ayağımla yerdeki kumu birkaç dakika boyunca eşeledim. Bütün seyirciler yine bana bakıyordu. Hepsinin ağızları şaşkınlıktan dolayı yavaş yavaş açılıyordu. Hepsinin yüzünde bir ”Ne yapıyor bu deli?” der gibi bir ifade vardı. Kumu biraz daha eşeledikten sonra ilk önce seyircilere, sonra da Zell’e dönüp bağırmaya başladım. ”Sadece bir şeyi unutma Zell! Bu düelloyu kaybettiğinde de tabutun veya seni revire götürecekleri sedye bundan daha büyük olmayacak! Sakın bunu unutma!” Seyirciler bu tehditten hoşlanmışlardı fakat asıl görmek istedikler şey icraat idi. Gürzü elime alıp kafamın üstüne çevirmeye başladım ve bir daire ekseninde koşmaya başladım. Bu muhtemelen son sahne şovumdu. Artık ”asıl şov” başlamalıydı. Ben de en çok bunu istiyordum zaten. | |
| | | Katherine M. von Dorff Poseidon'un Çocuğu/Kulübe Lideri/Pegasus Binicilik Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 4525 Kayıt tarihi : 05/03/11
| Konu: Geri: Zellana ~ Rafael C.tesi Mayıs 21, 2011 12:05 pm | |
| İlk tur sonuçları;
Zellana, yazım hataların vardı ve daha uzun bir rp olabilirdi. Bazı devrik cümlelere rastladım. Betimlemenin de pek yeterli olduğu söylenemez. Puanın; 5.
Rafael, rakibine göre daha iyi bir rp olmuştu. Betimleme de daha fazlaydı. Yazım hatalarına çok az rastladım ama rp'nde genel olarak hataların da vardı. Puanın; 6.
İkinci tura geçebilirsiniz! | |
| | | Zellana L. Tyler Demeter'in Çocuğu/Şifa Sanatı Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 2331 Kayıt tarihi : 16/12/10
| Konu: Geri: Zellana ~ Rafael Paz Mayıs 22, 2011 5:20 am | |
| Gizemin sisli buğusu ile gelen bir kahraman. Karşımdaki rakibimi böyle adlandırabilirdim ancak. Ve görünüşe göre şov manyağı bir rakibim vardı. Bunu gözlerinden çıkan ateş ve hırstan anlıyabiliyordum. Zaten bunu anlamamak pek zor değildi. Elimdeki kılıcıma baktım ve gülümsedim '' Bundan 100 asır önce bunu çok saygı değer bu kahraman kullanmış. Şimdi bu benim elimde ve seni öldürmeyi acımasız ve tuttarsız bir biçimde bekliyor arkadaşım. Amacım adil bir düello olmasıdır. Kurallara uymassan bu sefer sorumlusu ben olmuyacağım.'' dedim ve elimi uzattım. Biraz tereddüt ettikten sonra soğuk ve büyük anılar içermişçesine elime dokundu. O anda elimi geri çektim ve gözüm gözlerine ilişti. Gözleri denizin uzak ve ıssız bir adanın berrak bir denizi gibiydi. Gözlerimi kaçırarak '' Hakem de geliyor.'' dedim ve arkamı döndüm. Kalbimin atışı o kadar hızlıydı ki. Elimi kalbime götürdüm '' Onu tanımıyorsun. Aklındaki kişi değil. Yanılıyorsun..'' ya da ben yanılıyordum.. Bunun bir rüya olmasını umuduyla kılıcımı sımsıkı kavradım. Gözüm seyircilere ilişti. Iason'u arıyordu gözüm. Oturma yerlerinin en tenha bölümüne oturmuş kardeşleriyle kıkırdaşıyordu. Kardeşlerim bana bakıyorlar ve umut veriyor gibiydi gözleri. Katt aramıza girdi ve '' Düello başlasın.Unutmayın öldürmek yasak.'' dedi ve geriye çekildi. Öncelikle onu süzüyordum baştan aşağı. Kalkanımı göğüs kafesimin önünde tutarak kılıcımı göz hizamın biraz önüne aldım. Bacağımı biraz kırarak gelebilecek herhangi bir ani harekete karşı hazırdım artık. Yapıcağım bütün haraketleri hesaplarken bana karşı yapabileceği hiçbir davranışı bilmiyordum bile. Kılıcımı sallayarak ona doğru yaklaştım. Elindeki bir kılıç olmadığı için zorlanacağını düşünebilirdi ama öyle düşünmiyecektim bile. Bu teori bile çok saçmaydı. Kılıcımı ona doğru savururken koluna ufak çizikler isabet ediyor ve kolunda yavaş, yavaş kanlar akıyordu. Umursamaz ve haydut gibi duruyordu karşımda. Üstüde ince ve yarı trasparan bir t-shirt olduğunu görmesem çelik bir yelek giydiğini düşünmeden edemezdim. Ama gözümle görüyordum. Elindeki sivri uçlu gürzünü delice sallıyordu. Belli ki beni korkutmaya çalışıyordu. Ama yanılıyordu. Bu haraketler ile basit ve çelimsiz gözükyordu gözümde. Kılıcımı daha sıkı kavradım ve hafif bir inleti ile ona doğru tempolu adımlarla koştum. Ona 2-3 adım kala kılıcımı yere sapladım. Güneşin kılıcıma vurması ile yüzümün yarısına güneş vuruyordu. Öncelikle yere baktım ve ona dönüp kulağına fısıldadım '' Beni hatırladın mı ? '' dedim. Kılıcımı yerden çıkardım ve sağ omuzumun arkasına eğik bir şekilde durdurdum. Önüme dönüp kılıcımı omuzumdan aşağı indirdim. Gürzünü delice sallıyor ve koşuyordu. Gözlerindeki nefret git gide artıyordu. Özel yapılma kalkanım böyle saldırılara karşı dayanıklıydı ama bunu bildiğinden şüpheli ve tereddütlüydüm. Gürzünü sallarken kalkanıma ardı arkasına vuruyor tiz bir ses ile inliyordu. Kalbimin atış hızı artmış savunmasız kalmıştım. Dizlerimin üstüne çöktüm ve kılıcımı önüme getirdim ve başımı kalkanın arkasına sakladım. Kılıcımı sol elimde sım sıkı kavrıyordum. Gizliden gizliye arkaya adımlar atıyordum. Bir ara boşluk bulup ayağa kalkıp kılıcımı ayağına doğru sert darbe attım. Kılıcımın kudretli gücü onu yere düşürmeye yetmişti bile. Onun önünde durdum ve kılıcımı tepesine getirdim. İki elimimle kılıcı kavradım ve böğrümün ortasına getirdim eğimli bir biçimde. Havaya hafifçe kaldırdım. Seyircilerin bağırışları ve haykırışlarından istenen haraketi yaptığımı anladım. Çığlıklar ve alkışların arkası gelmiyordu. Haykırışlar yükseliyordu. '' Yenilmiyeceğimi'' söyleyerek kendimi büyük bir dağın zirvesine çıkarmıştım ve bu dağdan inmeye hiç niyetim yoktu artık. Kılıcımı sağ belimin yanına getirerek arkaya çekildim. Öldürmek yasaktı. Yasak olmasa bile öldürebileceğimi sanmıyordum zaten. Kulübemde ki kardeşlerim çığlık atıyorlar adımı haykırıyorlardı. Mutivasyonumu bozmamak amacıyla arkamı bile dönemedim. Gürzünü yine sallıyarak yanıma geldi. Şiddetli ve hızlı bir biçimde gürzü koluma savurdu. Kolumdan sıyırıp geçen gürz kolumun kanlar içinde bırakmaya yetmişti. Kolumdaki kanların hepsi yeşil çimlerin üstünde bir motif oluşturuyordu sanki. Derin bir yara olmasına rağmen bağırmadım. Gözlerimden gelen bir kaç gözyaşı ona karşı nefretimi artırmıştı. Kolumu elimle tuttum ve ona şeytani bir bakış attım. '' Bunu yapmıyacaktın!'' diye bağırdım son sesim ile. Kendine gel alt tarafı bir düello. Bu da ufak bir yara. Şimdi gidip haddin bildir kızım ! Kendime inanmaya çalışıyordum her seferinde. Bana yapılan yaralar beni küçültmüyordu daha çok büyültüyordu. ''Aaaaaaa!'' diyerek bağırdım. Seyircilerden ses kesilmiştı. Kimse tek kelime etmeden soluksuz izliyorlardı bizi. Kılıcımı aniden onun koluna batırdım ve çıkardım. Etkisiz bir biçimde yere diz çöktü. Kanaması oldukça arttı. Ona olan nefretim ile kılıcımı onun böğürüne vurarken Katt kolumdan sıkıca tutarak arkaya çekti. Kanayan kolum yüzünden Katt'in üstü kanlar içerisinde kalmıştı. '' Eğer bu kadar şiddetli vurmaya devam edersen diskalifiye olursun Zell.'' diyerek beni uyarmıştı. Biraz sakinleşmeye çalışırken yerdeki çimlere oturdum. Kolunu bir bez yardımı ile sarmışlardı. Acı çektiği her halinden belliydi. Ona her baktığımda tanıdık bir yüz geliyordu beynime. Hatırlamaya çalışmak istedikçe unutuyordum sanki. Onun acı çekişi beni pek mutlu etmemişti. Bu garipti. Daha önce acı çekişlerden mutlu olmuştum ve bir daha acı çekmesini arzulardım. Bu sefer değil. Bir kaç dakika sonra ayağa kalktı ve yüzleşmeye hazırlandı. Bu sefer deli gibiydi. Daha sinirli ve daha öfkeliydi. Her halinden belliydi. Öfkesini bütün yaşam hücrelerinden anlamak mümkün idi. Kalkanımı önüme getirdim. Olası ani bir çarpışmada ağır yaralanmak istemiyordum çünkü. Sert ve acımasız bir çekilde yutkundu. Bu sırada elimin tersi ile akan terlerimi siliyordum. Daha düelloya yeni başlamış olsak bile stresin o zehirli buğusunu anlamak pekte zor değildi artık. Seyircilerin çığlıkları ile Rafael el salladı. Ukala ve şımarık tavırlarla seyircilerin etkisinden etkilendi. Bir kaşımı kaldırarak güldüm. Düello daha yeni başlıyordu ne de olsa! | |
| | | Rafael Luther Poseidon'un Çocuğu
Mesaj Sayısı : 77 Kayıt tarihi : 01/05/11
| Konu: Geri: Zellana ~ Rafael Çarş. Mayıs 25, 2011 6:56 am | |
| Elimde gürz, yüzümde gülümseme, içimde nefret ve öfke ile koşuyordum. Koştum, koştum ve koştum. Zell’in yüzünde şaşkınlık vardı. Olduğu yerde kalakalmıştı. Hareket bile edemiyordu. Gözleriyle hareketlerimi takip etmekte bile zorlanıyordu. Bu hali bana komik geldi. Gülümsemem tüm yüzüme yayıldı ve koşarken kahkaha atmaya başladım. Zell’e yaklaştığımda sonunda neler olduğunu kavrayabildi ve gözlerini kırpıştırarak kalkanını kaldırdı. Havada öyle bir sıçradım ki herkes şaşırdı. Gürzümü havada bir tur sallayıp Zell’e vurdum. Son anda kalkanını kaldırabildi. Bu bile yeterli değildi. Gürzüm kalkanına çarptığında bir çıtırdama sesi geldi. Kısık ve sinsice güldükten sonra “Ne o Zell? Bu kalkan sonuna kadar dayanamaz.” dedim. Biraz yere göçmüştü. Zaten sıskaydı. Bu güce karşı yapacak pek bir şeyi yoktu ama yine de karşımdaydı işte. Terlemeye başlamıştı bile. Yüzünden düşen boncuk boncuk terler komik bir hal almasını sağlıyordu. Birkaç adım geri gittim ve Zell’e göz gezdirdim. Zırhı büyük gibiydi. Düello alanına bırakılmış bir çocuk gibiydi adeta. Bana karşı şansı var mıydı ki? “Burası mezarın olacak.” diye iç geçirdim yerdeki kumlara bakarken. Havada bakışlarımız çarpışırken aramıza Kathe girdi. Hakemimiz O’ymuş. Aslında bu pek iyi değildi benim açımdan. Zell ve Kathe kardeşti. Zell’e ayrım yapabilirdi diye düşündüm ama bunun saçma olduğunu biliyordum. Çünkü Kathe dürüst bir hakemdi. Böyle bir şeyin olması imkansızdı. Bana nasıl bakıyorsa Zell’e de öyle bakıyordu. “Düello başlasın!” dedi ve geri geri gitti.
İlk saldırıyı ondan bekliyordum. Bu yüzden kalkanımı kaldırdım ve saldırısını beklemeye başladım. Bunu anlamış olmalı ki bana doğru gelmeye başladı. Yüzünde nefret vardı. Nefret ile bana bakmasına rağmen sanki beni bir yerden tanıyormuş gibi garip garip bakıyordu. Buna anlam verememiştim. Daha önce tanışmış mıydık ki? Kamp’tan önceki hayatımda birçok kişiyle tanışmıştım. Bu yüzden hatırlayamam normaldi diye düşünürken Zell bana iyice yaklaşmıştı. “Bunları düşünecek zaman değil. Savaşa konsantre olmalıyım.” diye iç geçirdim. Acaba nasıl saldıracaktı? Elinde kılıç olduğuna göre pek fazla hareketi olmayacaktı ama yine de dikkatli olmalıydım. Gürzüme ve kalkanıma son bir kez baktım ve Zell’e gözlerimi diktim. Koşmaya başladı. İyice yakınlaştığında kılıcını kaldırdı ve üzerime savurdu. Bunu kalkanımla kolaylıkla karşıladım. “Beni yenmek için bundan daha fazlasına ihtiyacın var ve bu da sende yok!” diye bağırdım ve gürzümün kabzasını Zell’in karnına geçirdim. İnce bir sızlanma sesi çıkardı sadece. Yüzüme acıyla baktı. Bu gözler? Sanki bir yerden tanıyordum bunları. Bu derinlik… Zell’in gözlerine dalıp gitmişken suratıma gelen kılıç darbesini son anda fark ettim. Geri çekilmeme rağmen biraz geç kalmıştım. Suratımda bir çizik olmuştu. Kanıyordu. Kan… Biraz derindi yara. Elimle suratıma dokundum ve elime baktım. Gerçekten fazla kan vardı. Suratımda akıp giden kanların bir kısmını bir vampir misali dilimi dışarı çıkartıp içtim. Bir yerim kanadığında bunu yapardım. Bana zevk veriyordu. Elimin tersiyle suratımdaki tüm kanları sildim ve elimi yere savurdum. Kumlar kan olmuştu. Zell elimden akıp giden kanlara bakıyordu. Böyle bir şey yapmama şaşırmış olmalıydı. Seyirciler ayaktaydı ve kan gördükleri için çıldırıyorlardı. Sırtımı Zell’e çevirdim ve ellerimi kaldırıp seyircilere döndüm. Ellerimle beni alkışlamaları için hareket yapıyordum. Zell’in sesini arkamda duyuyordum. Bana iyice yaklaştığını anladığımda yüzümde şeytani bir gülüş ile arkama döndüm ve “Üzgünüm Zell. Bu sefer değil.” diyerek bir tekme attım. Bunu yapacağımı biliyordu sanki. Hemen geri çekildi ve “Üzgünüm. Bu sefer değil.” diyerek kılıcını bacağıma batırdı. “AAAAHHHH!” diye bağırdım tüm gücümle. Başka yerde görsem bunun bir canavardan çıktığını sanırdım. Zell ise sadece gülüyordu. Bacağım yanıyordu. Hem de çok. Yere kapaklandım. Gözlerim hafifçe karardı. Bunu ondan hiç beklemiyordum. Nasıl yapmıştı bunu anlamamıştım bile. Sadece kıvranıyordum. Bu çok kötüydü. İlk düellomda seyircilere rezil olmak hiç istemediğim bir şeydi. “Bunu yaptığın için pişman olacaksın Zell! Hem de çok pişman olacaksın!” dedim.
Ayağa kalkmalıydım. Ayağa kalkıp Zell’in kafasını gövdesinden ayırmalıydım. Kalkanımı ve gürzümü yere bıraktım. Ellerimden destek alıp ayağa kalkmaya çalışıyordum. Sağ elimi yumruk yapıp yere vurdum ve boğazımı yırtarcasına bağırdım. Bunun etkisiyle kendime bir güç hissettim ve birden ayağa kalktım. Herkes şaşırmıştı. Bunların başında Zell vardı. “Ne oldu Zell? Çok şaşırdın?” diye sordum dalga geçercesine. Ayakta nasıl duruyordum bilmiyordum ama eski gücüm yerine gelmişti. Hatta eskisinden daha iyiydim. Kanamam vardı ama bunu önemsemiyordum bile. Tekme bile atabilirdim. Kendime bu gücü hissediyordum. Yavaşça yere eğildim. Gürzümü ve kalkanımı yerden almalıydım. Bunu bile bile yavaş yapıyordum çünkü Zell’i üstüme çekmek istiyordum. Ayak seslerini duymaya başlamıştım bile. Tuzağıma düşmüştü. Peki bana nasıl vuracaktı? Kafamı kaldırdığımda elinin boş olduğunu gördüm. Bana yumruk atacaktı. Elini kaldırdığında yüzümde gülümseme oluştu. Yumruğunu bana doğru gönderiyordu. Zaman yavaşlıyordu. Her şey yavaşlamıştı sanki. Elini tuttum ve biraz çevirdim. Bu bile bağırmasına yetmişti. Acı çekmesi umurumda bile değildi. O gözler bile bunu durduramazdı. İki büklüm olmuştu karşımda. Sol elimle suratına bir yumruk geçirdim. Yere düşmüştü. Ben ise sadece gülüyordum. Sağ ayağımdaki acıyı hissetmiyordum bile. İçimde sadece sevinç ve kötülük vardı şu anda. Yumruğu sol elimle attığım için pek şiddetli değildi. Bu yüzden hemen ayağa kalkmıştı. Biraz geri çekildi. Saldırı sırası bendeydi. Gürzüm ve kalkanım elimdeydi. Bağırdıktan sonra Zell’e doğru koşmaya başladım. Gürzümün topuzunu kafasına geçireceğimi düşünüp kalkanını kaldırmıştı. Biraz bekledim. Kalkanını indirdiğini görünce yerdeki kumları ayağımla yüzüne attım. Ağzı, burnu ve gözü kum olmuştu. Gözleri kapanmıştı. Gürzümü hızlıca salladım ve gövdesine vurdum. Bu çok sertti sanırım. Havada uçtu adeta. Sıska olması bu durumun olmasında büyük etkendi. Yere düştüğünde kumlara gömülmüştü. “Mezarın da böyle olacak Zell!” diye bağırdım. | |
| | | Katherine M. von Dorff Poseidon'un Çocuğu/Kulübe Lideri/Pegasus Binicilik Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 4525 Kayıt tarihi : 05/03/11
| Konu: Geri: Zellana ~ Rafael Perş. Mayıs 26, 2011 11:10 pm | |
| İkinci tur puanları;
Zell, ilk rp'ne göre daha iyiydi. Fakat yazım ve noktalamadan hataların vardı. Betimlemelerin daha fazla olabilirdi. Birinci turda ilk yazan olduğun için yüksek aldığın puanı, bu turda hak ettiğini söyleyebilirim. Puanın; 5.
Rafael, fazla yazım hatası göremedim diyebilirim. Uzunluk daha fazla olabilirdi. Genel açıdan bakıldığında iyi bir rp olmuştu. Puanın; 7.
Üçüncü tura geçebilirsiniz! | |
| | | Zellana L. Tyler Demeter'in Çocuğu/Şifa Sanatı Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 2331 Kayıt tarihi : 16/12/10
| Konu: Geri: Zellana ~ Rafael Ptsi Mayıs 30, 2011 8:08 am | |
| Gözlerini yere dikti ve onun anlamasız konuşmalarını dinlemeye başkadı. Durmadan kazanacağına dair sözler veriyordu. Zellana buna birkaç dakika dayandıktan sonra ortamın sesiz olmasını bekledi '' Yeter ! Kendini ne sanıyorsun? İstiyorsan öldür! Eline geçicek tek şey hırs.'' diyerek atak yapmıştı Zellana. Bunu söylerken göz yaşlarına hakim olamıyordu. Pişmanlık çekiyordu. Neler olmuştu ona? İnsanlara/melezlere yardım eden kızdan eser kalmamıştı. Hırsına yenik düşmüştü. Elleri ile kulaklarını kapadıktan sonra sert kuma doğru kendini bıraktı. Rafael bunların sadece bir duygu sömürüsü olduğunu düşünürken, seyirciler istediklerini alamıyorlardı. Haykırışlar içerisinde Zellana'nın kalmasını istiyorlardı. Birkaç dakika sonra Zellana gözyaşlarını kumlu eliyle sildi ve ayağı kalktı. Kılıcını güvensiz ve teredütlü bir biçimde eline tutuşturdu. Ayakta zar zor durarak Rafael'e baktı '' Lütfen kendine gel. Böyle biri değilsin. Paris'te tanıdığım Rafael değilsin.'' diyerek onun kulağına manalı bir kaç kelime fısıldamıştı. Rafael bunun üzerine biraz rengi solmuştu. Seyirciler bas bas bağırıyorlardı. Güneş onların üzerine pırıl pırıl inmesine rağmen buna aldırış etmiyorlardı bile. Zellana kılıcını hayava kaldırdı ve hıphızlı bir biçimde yerdeki ufak bir solucanı kesti. Solucan dakikalar içerisinde 2 yeni solucana dönüşmüştü. Zellana Rafael'e baktı ve '' İnsanlar kaybettiklerinden daha çok çoğalırlar , unutma.'' diyerek gülümsemeye çalıştı. Kılıcını yere fırlattı ve '' Berabere yarışacağız.'' diyerek malzeme bölümünden kırmızı büyük bir gürz aldı. Eliyle başının üstünde döndürerek akrobasi haraketler yaptı. '' Şimdi kim ölücek göreceğiz.'' diyerek ona doğru koştu. Gürzünü delice sallıyor ve ona koşuyordu.. Seyirciler nefeslerini tutmuş '' Ne yapıyor bu kız?'' dercesine bakıyorlardı Zellana'ya. Zellana bunu pek önemsememişti. Koşmasına devam ediyordu. Omuzuna sert bir darbe indirdi. Rafael yere yığışmıştı. Gözlerini nefret ve hırs bürüyen Zellana vurmalarına devam etti. Darbeler üstüne darbeler atarak Rafael'i etkisiz bırakıyordu. Hırsını alamamıştı. Ağzına gelen kanı Rafael'in yanına tükürdü. Arkasına döndü ve geri,geri gitmeye başladı. 25-30 metre geriye çekildikten sonra '' Herşey bitecek.Zavallı ucube.'' diyerek gürzünü delice savurmaya başladı. Rafael bunu görüp gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Acıyan yaralarına aldırmadan ayağa kalkmaya çalıştı. Bir yandan omuzunu tutkarken sağa kıvrınmaya başlamıştı. Zellana ona bir adım kala duraksadı ve '' Zavallısın.'' diyerek gürzünü 1mm yanına savurdu. Seyirciler artık ses vermiyorlardı. Dona kalmışlardı. Ses etmeye çalışan oluyorlarsa da birisi muhakkak sustuyordu. Zellana iki elini havaya kaldırdı ve tiz sesiyle '' Dostlarım.. Oyun şimdi başlıyor. '' diyerek seyirciyi havaya sokmayı başardıı. Seyirciler delice alkışlıyorlar ve ıslık öttürüyorlardı. Rafael zar zor ayağa kalktı ve ağaznda ki kanı yere tükürdü. Elinde ki gürzü zar zor kaldırarak Zellana'ya doğru yaklaşmaya başlamıştı. Zellana ona karşı gülümsedi ve '' Ahh, ahh zavallım. Yaralandın mı sen? '' diyerek kahkahalara boğuldu. Elini çenesine götürerek ona mazlum bir surat yaptı '' Acınması gereken bir kedi yavrusu gibisin.'' diyerek gülmeye başladı Zellana.
Dakikalar sonra Rafael'in yaralı koluna müdale edilmiş ve tam anlamıyla savaşmaya hazırlanmıştı. Sımsıkı bir düğüm atılmıştı bez ile koluna. Zellana ona mazlum bir şekilde bakıyor ve gülüyordu. Gürzünü sağ eline aldı ve hafifçe sallamaya başladı. Rafael eline zar zor gürzünü almış ona sallamaya çalışıyordu. Zellana ona hafifçe yaklaştı hafif sıyrıklar ile gürzüyle savurdu. Seyirciler '' Zellana ! '' diyerek haykırıyorları. Zellana bunun üstüne hafifçe seyircilere gülümsedi. Arenanın en uç köşesine doğru koşmaya başladı. Seyirciler, hakem ve Rafael ne yapıcağını bekliyorlardı. Zellana kısa bir süre sonra arenanın en uç köşesine varmıştı artık. Gürzünü havaya kaldırdı ve savurmaya başladı. Delice kahkahalar atıyor ve savuruyordu. '' Hahaha. Sonun böyle olacak (!) '' diyerek dalga geçiyordu. Ona her bakışta delice bir ifade yapıyor ve kahkahalara boğuluyordu. Artık düello tam anlamıyla başlamıştı.Sıra Rafael'deydi. Suratındaki çizikler ve kanama izleri onu mafya gibi gösteriyordu ama bunlara Zellana'nın karn toktu. Artık ona karşı iyi davranmıyacaktı. Onu öldürmek ve parçalamak istiyordu. Bu arzusu o kadar büyümüştü ki. '' Hadi yapma. O çelimsize mi yenileceksin?'' diyerek içerisinden bunları mırıldanıyordu. Zellana'ya doğru koşaken deli gibi bir hava vermeye çalışıyordu. Zellana olduğu yerde hiçbir şey yapmadan duruyordu. Bir kaç metre mesafe kaldığında ise Zellana ona doğru koştu ve Gürzünü sırtına doğru vurdu. Bunu yaparken Rafael boş kalmamış onun sırtına sıkı bir darbe indirmeyi başarmıştı. Kanlar içerisinde sizlerinin üstüne çömeldi. Kanlar yemyeşil çimlere doğru damla, damla akıyordu. Canının acıması o kadar şiddetliydi ki. '' Aaaaa!! '' diyerek inlemeye başladı. Gözleriden yaşlar akıyordu. İkisinin de gürzü yerlerdeydi. İkisinin de canı acıyor ve bağırıyorlardı. Seyirciler delirmiş gibiydiler. Herkes çığlıklar atıyor. Dafa fazla ka istiyorlardı. Zellana zar zor olsa da yerinden kalkabilmişti. Rafael diğer darbelerden de aldığı yaralar yüzünden zar zor ayağa kalmıştı. Rafael işaret parmağı ile önce Zellana'yı sonra seyircileri gösterdi ve '' Bu kızı son defa görüceksiniz.'' diyerek bağırdı. Seyiciler de tam bunu bekliyorlarmış gibi sevinç çığlıkları atıyorlardı. İkisi de ayrı uçlara çekildikten sonra yeni hamlelere hazırlanıyorlardı. İkisi de aynı anda koşmaya başladı. Rafael gürzünü sallamasına rağmen Zellana gürzünü sallamak yerine aşağıda tutuyordu. Aralarında az mesafe kala Zellana gürzünü havaya kaldırdı '' Seni son görüşüm olucak pislik.'' diyerek mırıldandı. O sırada seyircilere gözü kaymıştı. Rafael boş vakit bilip Zellana'nın arkasından sıkı bir darbe indirdi. Zellana acılar ve kanlar içerisinde dizleriyle yere eğildi. Elleriyle yeşil çimleri sıkıyordu. Acısına yenik düşmüş bir halde gözlerinden yaşlar akıyordu.
Bir kaç band ile yaraları sarıldıkan sonra Zellana ayağa güç bela kalkabilmişti. Seyirciler yineden coşmaya başlamışlardı. Hafifçe gülümseyerek karşılık verdi Zellana. Kalp atışları Rafael'i öldrümek için daha fazla atıyordu. Rafael mutlu bir biçimde Zellana'ya el salladı. Zellana bunun üzerine sinirlenmişti. Gürzünü yerden almıştı. Onun pislik suratına gürzü indirmek istiyordu. Ne cürretle bu kadar labali olabiliyordu? Zellana pis,pis sırıttı ve '' Mezarımız burası olucak.'' diyerek kahkaha attı her zaman ki gibi. Rafael'de gürzünü ve kalkanını almıştı. Çarpışmaya hazırlardı. Zellana bu sefer ona daha yakın olmaktan yanaydı. Seyirciler ile göz teması kurmamaya çalıştı bu sırada. Seyirciler pür dikkat neler yapıcaklarına bakıyorlardı. Rafael daha önce davranmış ve koşmaya başlamıştı. Zellana ise yerinden kıprdamıyordu ama gürzü ile yapılmıyacak haraetleri kolayca yapıyordu. Seyirciler ikisin de adını haykırıyorlardı. Zellana o sırada bir eli ile seyircilerin daha yüksek haykırmalarını istedi. Rafael bu kadar ilgi karşısında seyircilere hafifçe gülümserken Zellana gürzü ile onun karnına büyük bir darbe atmıştı. Karnını tutarak ayakta kalmaya çalıştı. Ağzından gelen kanı yere hızlıca tükürmüştü. Zellana bu sefer sevinç çığlıkları atıyordu. Ona bakıp '' Yazık sana dostum.'' dedi. Rafael Zellana'ya karşı çok agrasif ve sinirli bir halde baktı '' Ölüceksin Zellana Lamertine Ryan.'' diyerek kahkahalar atıyordu. Zellana bunun karşısında korkmamıştı. Daha çok gülünç bulmuştu. Gerçekten öldürmezdi tabiiki de. Ama feci bir şekilde yaralayabilirdi. Zellana gürzünğ sallıyor ve seyiricilere sevinç kahkahları atıyordu hala. Seyircilere hep bir ağızdan '' Zellana, Zellana, Zellana...'' diyerek arenayı inletiyorlardı. Zellana bunun üzerine yeni darbesinin planını kurmaya hazırlanıyordu. Kalkanını artık daha sıkı tutuyordu çünkü Rafael salak değildi. Artık nasıl darbeler attığını öğrenmişti ve ona göre haraket edicekti. Zellana plan arayışına girecekken Rafael kendine gelmişti bile. Ayağa kalktı ve Zellana'nın suratına '' Sen ölüceksin.'' dercesine bir bakış attı. Zellana bun üzerine gürzünü ve kalkanını sımsıkı tuttu. | |
| | | Rafael Luther Poseidon'un Çocuğu
Mesaj Sayısı : 77 Kayıt tarihi : 01/05/11
| Konu: Geri: Zellana ~ Rafael Perş. Haz. 02, 2011 8:47 pm | |
| Karşımdaki aciz bir durumdaydı. Normalde böyle biri olsa hemen yardım ederdim fakat şu anda hiç de umurumda değildi. Daha da hırpalamak istiyordum onu. Zell, karşımda ağlıyordu. Bu, onu daha da küçük düşürüyordu. Çocuk muydu bu yahu? Karşıma durmaya cesareti yoksa, en başta karşıma geçmeyecekti. Kılıcını çelimsizce sallıyordu sadece. Başka hiçbir şey yaptığı yoktu. Bana karşı şansı yoktu zaten. Bunu o da biliyordu fakat yine de karşımdaydı işte. Onu kumlara gömmeliydim. Bacağımdaki yarayı hissetmiyordum. Derinliği veya önemi hiç de mühim değildi. Birkaç hafta revirde yatacaktım fakat bu, rezil olmaktan ve kaybetmekten önemli değildi. Zell, oturduğu yerde ağlıyor, birkaç tehdit edici sözler söylüyor ve bulduğu solucanları öldürüyordu. Beni de solucan kadar öldürebileceğini sanıyordu herhalde. Elimle kalkmasını işaret ettikten sonra Zell bana döndü. Ağlamaktan kızarmış gözleri, hiç de yabancı değildi. Bunu gördüğümde biraz duraksadım. Bunu fırsat bilen Zell, ayağa kalkmış ve gözyaşlarını silmişti. Gel işareti yaptıktan sonra kalkanımı ve gürzümü doğru pozisyona soktum ve Zell’i beklemeye başladım. Biraz kendine gelmiş gibiydi. Az önceki gibi kılıcını boşa sallamıyordu en azından fakat hala bana karşı şansı yoktu. Kalkanımı indirmiştim bile. Yapacağı saldırıların güçlü olacağını düşünmüyordum. Zell, iyice yaklaşmıştı. Kalkanını kaldırdı ve kılıcını bana doğrulttu. Suratından akıp giden ter ve gözyaşları, onu komik bir hale sokuyordu. Kafasını kumun içine sokmak istiyordum. Kılıcını bana doğru salladığında kalkanımı kaldırdım ve saldırısını karşıladım. “Sana, bundan daha fazlasına ihtiyacın olduğunu söylemiştim!” diye bağırdım ve karşı atağa geçtim. Gürzümü, suratına indirmek için kaldırdım. Bunu gördüğünde Zell, kalkanını kaldırmıştı fakat bu yeterli değildi. Gürzümü, neredeyse tüm gücümle Zell’e doğru indirdim. Gürzüm ile Zell’in kalkanı çarpıştığında muazzam bir ses ortaya çıktı. Kalkanı çatırdamıştı. Bu kalkanın savaşın sonuna kadar dayanabileceğini zaten düşünmüyordum fakat Zell, hala bunun tersini söylüyordu. Zell’in bu haline sadece gülüyordum. Karşımda çok küçük duruyordu. Bir kızdan daha fazlası beklenemezdi zaten. Olduğum yerde dönüp, hız kazandıktan sonra Zell’in karnına tekme indirdim. Zell, bunun şiddetiyle geri uçtu. Ufak bir inleme çıkarttıktan sonra ayağa kalkmıştı. Zell’in gözü, silahların bulunduğu tarafa kaydı. Sanki başka bir silah ile beni yenebilirdi. Zell, o alana doğru ilerlerken gülüyordu. Kılıcını kaldırıp tahtaya sapladı. Ellerini masanın üstüne koydu ve bana baktı. Şeytani bir planı var gibi görünüyordu. Parmaklarını, diğer silahların kabzalarına dokunduruyor ve daha da gülüyordu. Gürzlerin bulunduğu bölüme geldiğinde, beğendiğini düşündüğüm bir gürze baktı ve onun kabzasını kavradı. Gürzü kaldırırken bile zorlanıyordu. Bununla bana karşı mı gelecekti? “Dişe diş ha?” Aynen öyle.”
Gürzü, zar zor kafasının üstünde salladıktan sonra atağa geçti. Savaş narası atarken bile sesi az çıkıyordu. Bana yaklaştığında, gözlerini iyice açtı ve gürzünü sıkıca kavradı. Bu, onu daha güçlü gösteriyordu. Karşımda güçsüz birisini istemezdim zaten. Bu hali, beni biraz korkutmuştu diyebilirim çünkü deminki ağlayan kız gitmiş, yerine bir canavar gelmiş gibiydi. Gürzünü son kez salladı ve üzerime savurdu. Kalkanımı son anda kaldırabilmiştim. Saldırısının şiddetiyle biraz geriledim fakat hala ayaktaydım. Kalkanımı destek alarak kendimi ileri attım ve Zell’in üstüne yürüdüm. Zell son anda yana kaçmasaydı planım harika işleyecekti fakat yana çekildiği için bir an afalladım. Bunu fırsat bilen Zell, gürzünü sırtıma yapıştırdı. Gerçekten güçlü saldırılar yapıyordu. Az önceki saldırısının da etkisiyle kendimi yerde buldum. Acı çekiyordum. Seyircilerin Zellana dediğini duyabiliyordum. İşte bu olmayacaktı. Yerden kalktım ve ellerime baktım. Savaşmaktan yıpranmış haldeydiler. Gürzüm, kan istiyordu. Beynim, karşımdakini ölesiye dövmemi söylerken kalbim, bunu yapmamalısın diyordu. Hangilerine kulak verecektim? Beynim mi kalbim mi? Gözlerimi kapatıp düşünmeye başladım. Etraf sessizleşiyordu. Acaba karşımdaki gerçekten o muydu? Kafamı salladım ve düşüncelerimi bir kenara attım. Şu an savaş meydanındaydım ve geri çekilemezdim. Sonuna kadar gitmeliydim. Gürzüme bir kez daha baktım ve atağa geçtim. Zell’e karşı koşuyordum. Pozisyonunu çoktan almıştı. Ona saldırmamı bekliyordu. Acaba saldırılarımı kolayca karşılayabilecek miydi? Zell’e biraz mesafe kaldığında havaya zıpladım ve gürzümü salladım. Zell, şaşkındı. Gürzümü son sürat Zell’e indirdim. Zell, kalkanını kaldırmıştı. Gürzüm kalkanına çarptığında Zell “Ahh!” diye bağırmıştı. Gürzümün şiddetinden yere göçmüştü adeta. Yere düşerken dizimi kaldırdım ve Zell’in suratına geçirdim. Artık bitmiş bir halde olduğu için bu onun için çok fazlaydı. Ses bile çıkaramadan yere düştü. Seyircilere döndüm ve beni alkışlamaları için işaret yaptım. Hepsi bunu yerine getiriyordu. Zell’i düşünen pek fazla kişi yoktu. Zell’e acırcasına baktım ve yanına yaklaştım. Zırhından biraz kaldırdım ve “Hala devam edecek misin?” diye sordum. “Ta-tabii ki!” “Efendim? Seni duyamıyorum?” “Evet edeceğim!” dedi ve suratıma yumruk attı. Bu nasıl bir yumruktu? Güç yok. Boşa bir yumruktu. “O zaman ayağa kalk ve bana göster.”
Seyircilerin sesi kulağımı sağır edecek gibiydi. Kalkanıma ve gürzüme bir kez daha baktım ve onları yere attım. Bunu yaptığımda seyirciler bana deliymişim gibi bakıyordu. Zell, ayağa kalkmış ve gözleri kocaman açılmıştı. Çıplak ellerle ona karşı gelebilirdim. Zell’e döndüm ve yumruklarımı sıktım. Koşmaya başladım. Koşarken gülüyordum, hatta kahkaha bile atıyordum. Zell’e iyice yaklaştığımda durdum. Hiç kimse neler olduğunu anlayamamıştı. Zell’in önünde eğildim ve suratına bir yumruk attım. Ona saygı gösterdiğimi falan mı sanıyordu? “Benim için çok güçsüzsün Zell!” Seyirciler beni alkışlıyor ve Zell’i yuhalıyordu. Karşımda küçük düşmüştü. Artık bana karşı bir şansı yoktu fakat hala direnmeye çalışıyordu. Yere düşmemişti bu sefer. Nasıl olduysa artık. Bana, beni öldürecekmiş gibi bakıyordu. Sanki yapabilirmiş gibi. Ellerimle gel işareti yaptıktan sonra beklemeye başladım. Zell, elinde gürzüyle koşuyordu. Artık çevik hareketler yapmalıydım. Çıplak elle, gürze karşı gelemezdim. Gürzünü üzerime doğru salladı. Bundan son anda kaçmıştım fakat elinde gürz olduğu için açık vermiştim. Kabzasıyla karnıma vurmayı akıl edebilmişti. Ağzımdan kanlar çıkıyordu fakat bu hiç önemli değildi. Yere düşerken son gücümle suratına yumruk atmayı başarabilmiştim. Eğer bunu yapmasaydım sonum vahimdi. İkimiz de yerdeydik. Acı çekiyorduk. Gürzüyle vurduğu için ben daha çok acı çekiyordum galiba. İkimiz yan yana yatıyorduk. Gözlerini bana çevirdiğinde, gözü yaşlıydı. “Çok mu acı çekiyorsun?” “Bedenim değil. Ruhum.” Ruhu mu? Bir an içim acıdı. Ne yapıyordum? Karşımdaki eğer düşündüğüm kişi ise bunları yapmam çok anlamsızdı. Ayağa kalktım ve elini tuttum. Kalkmasına yardım etmeliydim. Savaşta olabilirdik fakat düşman değildik. Elini tuttuğumda beni kendine çekti. “Hey ne yapıyorsun?” “Sen gerçekten o musun?” “Kimden söz ediyorsun?” “Paris’te tanıdığım kişi misin?” “Bilmiyorum. Şu an hiçbir şey bilmiyorum. Şu dövüşü bitirmeliyiz.” Elinden sıkıca tuttum ve ayağa kaldırdım. Bunları, savaştan sonra konuşmalıydık. Şimdi hiçbir anlamı yoktu. Ellerime baktım. İyice yıpranmışlardı. Daha fazla savaşmak istemiyordum fakat savaşmalıydım. Bu maçı kazanmalıydım. Kendime bir söz vermiştim. Karşımdaki kim olursa olsun bu dövüşü kazanmalıydım. Ellerimi sıktım ve Zell’in saldırısını beklemeye başladım. Pek iyi düşünemiyordum. Saldırılarını karşılayabilir miydim onu da bilmiyordum. Sadece acı çekiyordum. Zell’in bana saldıracağı yok gibiydi. Öyleyse, ben onun üstüne gitmeliydim. Suratıma birkaç kez tokat attım. Bu bile aklımı yerine getirmemişti. Kendimi toparlamalıydım fakat bu çok zor gibiydi. Artık iki kişiyle savaşıyordum. Biri Zell, biri de ben.
| |
| | | Katherine M. von Dorff Poseidon'un Çocuğu/Kulübe Lideri/Pegasus Binicilik Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 4525 Kayıt tarihi : 05/03/11
| Konu: Geri: Zellana ~ Rafael Perş. Haz. 02, 2011 8:58 pm | |
| Üçüncü tur sonuçları;
Zellana, imla hataların oldukça fazlaydı. Devrik cümlelere de rastladım. Sana en çok puan kaybettiren kısım da, ölüceksin, olucak şeklinde yazman oldu. Kurgudan da biraz kırıyorum. Üstelik arenada çim olmaz, kanının çimlere aktığını yazmışsın. Puanın; 4.
Rafael, rakibine göre çok daha iyiydi. Yazım hatasına rastlamadım. Puanın; 8.
Dördüncü tura geçebilirsiniz! | |
| | | Katherine M. von Dorff Poseidon'un Çocuğu/Kulübe Lideri/Pegasus Binicilik Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 4525 Kayıt tarihi : 05/03/11
| Konu: Geri: Zellana ~ Rafael Salı Haz. 07, 2011 5:23 am | |
| Zellana, üç gün geçtiği halde düelloyu devam ettirmediği için kazanan Rafael Luther! | |
| | | | Zellana ~ Rafael | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|