Olimpos Rpg Percy Jackson ve Olimposlular ile Olimpos Kahramanları serilerinden esinlenilerek oluşturulmuş, zirvedeki rpg forum sitesi. |
|
| Emanet | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
Hope Temple Afrodit'in Çocuğu
Mesaj Sayısı : 571 Kayıt tarihi : 20/04/11
| Konu: Emanet Ptsi Mayıs 16, 2011 4:09 am | |
| Öncesi için tık.Hephaistos'la yaptığımız anlaşmaya göre, ben Nereus'dan onun emaneti alacaktım, o da bana yıldızlarımı sakladığım bilekliğe bir güzellik yapacaktı. Çok basit görünen bir anlaşmaydı bu ama öyle olmayacağını elbette biliyordum. Başıma neler geleceğinden habersizdim, ilk defa plansız hareket ediyordum. Kamptan kaçmıştım, pegasusum Rüzgar ile birlikte San Francisco'ya giderken deli gibi plan düşünüyordum. 'İlk önce şu Nereus denen adamla ilgili bir şeyler öğrenmeliyim. Sonra da karşıma çıkacak her şeye hazırlıklı olarak emaneti almaya gideceğim.' Belirsizlikten nefret ederdim, plansızlıktan daha da çok. Sorunum da buydu, karşıma çıkacak olan dünyanın en kötü canavarı olsa ve ben bunu daha önceden bilseydim korkmazdım. Ama şimdi belirsizlikten korkuyordum. Derin bir nefes aldım ve Rüzgar'a sordum "Eğer yorulduysan bir mola verelim oğlum?" Hemen inişe geçti, çok yorulmuş olmalıydı. Ben de çok yorgundum. Yaklaşık 3 saattir havadaydık. Ormanda başıma gelecek şeyleri biliyordum. Bu yüzden Rüzgar uyurken ben de uyumamak için gözlerimi açık tutmaya çalıştım ama başaramadım ve derin bir uykuya daldım. Orman insana nasıl da huzur veriyordu. Ağaçların hışırtısı, huzur verici o koku ve sessizlik... Uykumu bölen bir ses oldu. Dibimde bağıran biri vardı. "Ondan uzak dur seni pis yaratık!" Doğrulmaya çalıştım, yerde yattığımdan her yerim ağrıyordu. Çok iyi tanıdığım sesin sahibi, kocaman bir şeye saldırıyordu. Gözlerimi ovuşturdum ve önümde gerçekleşen dövüşe baktım. Bar ve kocaman canavar birbirlerine girmişlerdi resmen. Aklımı başıma toplayamadan, Bar canavara son darbeyi indirdi ve nefes nefese bana döndü "İyi misin?" "Bar, ne işin var burada?" diye sordum uykulu uykulu. "Hayatını kurtarmakla meşguldüm ve böyle mi teşekkür ediyorsun?" diye sordu. Güldüm "Her zaman yapıyorsun bunu, ve ben sana her defasında teşekkür etmiyorum" dedim. | |
| | | Barney Awesome Hermes'in Çocuğu
Mesaj Sayısı : 196 Kayıt tarihi : 23/04/11
| Konu: Geri: Emanet Ptsi Mayıs 16, 2011 6:02 am | |
| Gece gece uykum kaçmıştı. Ben de dışarı çıkıp biraz temiz hava almanın iyi olacağını düşündüm. Olur da bir canavarla karşılaşırsam diye silahlarımı yanıma aldım. Kampı turlarken ahırdan gelen bazı sesler duyup o yöne doğru yürümeye başladım. Ahırdan tanıdığım birinin sesleri geliyordu. Hope olmalıydı ve Rüzgar olması gereken pegasusa bir şeyler fısıldıyordu. Sonra Rüzgar’a binip havalandılar. İçimden onları takip etmem gerektiğini söyleyen sesi duydum ve onu dinlemeye karar verdim. Sanırım pegasusumla beraber ilk macerama atılmanın zamanı gelmişti. Ezio’nun yanına gidip “Hadi bakalım evlat, gösteri zamanı” diyerek üstüne bindim. Havalandığında onları bulmak için biraz dolaşmak zorunda kaldık. Onları gördüğümde Ezio’nun kulağına “Onları izle oğlum” dedim. Birkaç saat sonra alçalıp yere indiler. Çok geçmeden Ho uyuyakaldı. Aslında planıma göre Hope’un beni farketmemesi gerekiyordu ama çalıların arasından çıkan dev yaratık bu planı mahvetmeye yetti. Beni farketmemiş olmalı ki direk olarak Ho’nun yanına giderken en yakında ki ağaca çıkıp canavarın istediğim yere gelmesini bekledim. Ağaçtan aşağı atlarken, havada hidden blade mi harekete geçirdim. “Ondan uzak dur seni pis yaratık” diye bağırarak canavarın sırtına indim. Bıçağımı canavarın boğazına batırmak istemiştim ama sırtına isabet etti. Canavarı yok etmek için bundan daha fazlası gerekliydi. Hemen kılıcımı çekip ileri atıldım. Karşımdaki bir cehennem tazısıydı. Boğazındaysa iğneli tasması vardı. “İyiki boğazını denememişim” diye düşündüm. Bu arada Ho uyanmış garip garip bize bakıyordu. Göz ucuyla ona baktım ve tekrar canavara saldırdım. Kılıcımı canavarın ayağına batırdım. Acıyla eğildiği anda iki kolumda ki saklı bıçaklarımı kafasına ard arda sapladım. Canavar buharlaştığında Ho’ya bakıp “İyi misin?” diye sordum. “Bar ne işin var burada” dedi. "Hayatını kurtarmakla meşguldüm ve böyle mi teşekkür ediyorsun?" diye sordum. Güldü "Her zaman yapıyorsun bunu, ve ben sana her defasında teşekkür etmiyorum" dedi. “Ee gecenin bu saatinde burada ne yapıyorsun?” dedim imalı bir şekilde. “Tamam senden saklamayacağım. Hephaistos’la bir anlaşma yaptık ve bu anlaşmaya göre benim Nereus’a gidip Haphaistos’a ait olan bir şeyi almalıyım. Bunun karşılığındaysa daha fazla yıldız alan bir bilekliğim olacak.” “Tamam o zaman ben de geliyorum.” dedim. İmalı bir şekilde bana bakınca “Gelebilir miyim?” diye sordum. “Tabii ki gelebilirsin” dedi neşeli bir şekilde “Nerde bu Nereus peki?” diye sordum. “San Francisco’da bir yerde” “Peki Hephaistos’a götürmen gereken şey ne?” “Bilmiyorum ama emin olduğum şey…” burdan sonra sesini gizemli bir tonda tutarak “Pek hoş bir şeyle karşılaşmayacağız. Kolay olsaydı Hephaistos kendisi alırdı emaneti” “Belki de sırf üşendiğinden gitmiyordur. Ne de olsa tanrılar yapar böyle şeyler.” dedim. “Sanmıyorum ama umalım da öyle olsun” dedi. “Yanında yiyecek bir şeyler var mı? Ben acıktım da” “Birkaç şey olacaktı ama bir bakmam gerek.” Çantasından bir şişe kola biraz da bisküvi çıkardı. Yediklerimi bitirdiğimde “Ne zaman yola çıkıyoruz” diye sordum.
| |
| | | Hope Temple Afrodit'in Çocuğu
Mesaj Sayısı : 571 Kayıt tarihi : 20/04/11
| Konu: Geri: Emanet Ptsi Mayıs 16, 2011 7:01 am | |
| "Ne zaman yola çıkıyoruz” diye sordu. "Aslında, hemen olsa iyi olur" dedim. Ayağa kalktı ve benim de kalkmam için yardım etti. "İyi ki geldin" dedim. "Çağırsan da, çağırmasan da geleceğim, benden kaçış yok!" dedi pegasusuna binerken. Güldüm ve Rüzgar'a atladım. "San Francisco'ya o zaman" dedim ve havalandık. Bir planım var mıydı? Hayır. Bu konu hakkında yapabileceğim bir şey var mıydı? Hayır. Yine de yanımda korkuyu alıp götüren dostum vardı. Bunun için içten içe seviniyordum. Saatler sonra San Francisco'daydık. Denizin üstünden geçtik ve limanda pegasuslardan atladık. Onlar tekrar kimse görmeden havalandı, biz de yalnız başımıza öyle sokakta kalakaldık. "Şimdi ne yapacağız Bayan Bilmeyen?" Bu sorunun üstüne bilmiyorum demek istemiyordum ama doğrusu buydu. "Sorabiliriz" dedim ve sonra ne kadar saçma olduğunu fark ettim. Kim bir yunan kahramanını bilirdi ki? Sorduğumuzda bize deli gibi bakacaklarına emindim. Ben bunları düşünürken Bar limanda olta atmış yaşlı bir adamla konuşuyordu. Sonunda gülümseyerek bir şeyler söyledi adama ve tekrar yanıma geldi. "Aradığımız adamı buldum" dedi. İmkansızdı. Nasıl bir efsaneyi, yaşlı bir adama sorup bulabilirdi? Tek kaşımı kaldırıp bakınca "Öyle bir liman varmış, şuan üzerinde durduğumuz limanın ismi Nereus'un Limanı." İnanmayarak ona bakmaya devam ettim. "Bu sadece bir tesadüf. Bilirsin, bazı yerlere yunan mitolojisindeki kahramanların isimlerini veriyorlar." Ben konuşurken o gözlerini kocaman kocaman açmış, arkamda bir şeye bakıyordu. "Ho, arkana baksana bir" dedi. Arkamı döndüm. Kıllı, yeşil, kirli boyum kadar bacak gördüm. Yavaşça başımı yukarı kaldırdım ve canavarın yüzüne baktım. Hayatımda gördüğüm en çirkin şeydi. Ağzından salyası akıyordu. "Tanrım!" dedim ve arkamıza bakmadan kaçmaya başladık. | |
| | | Barney Awesome Hermes'in Çocuğu
Mesaj Sayısı : 196 Kayıt tarihi : 23/04/11
| Konu: Geri: Emanet Ptsi Mayıs 16, 2011 9:45 am | |
| "Ho, arkana baksana bir" dedim. Arkasını döndü. Size canavarı anlatmam gerek. Bacakları kirden siyahlaşmış ama ten rengi olan yeşili kapatamamıştı. Büyük bir göbeği vardı. Yüzüyse iğrençliğe yeni bir boyut kazandırmış gibiydi. Öyle çirkindi ki en güzel çirkinlik yarışmasına katılsa birinci olması işten değildi. Ho “Tanrım” diyerek kaçmaya başlamadan önce canavar birkaç şey söylemek ister gibi böğürdü. Ho’nun kaçtığını görünce ben de kaçmaya başladım. Bir an canavarın peşimizden gelmeyeceğini ummak gibi büyük bir hataya düştüm. Canavar en azından Ho kadar hızlıydı. Koşarken göbeği sarsılıyordu. Ben Ho’ya yetiştiğimde “Şimdi ne halt edeceğiz” diye bağırdım sesimi duyurabilmek için. “Kaç!” dedi karşılık olarak. Sanırım bu fikir benim aklıma gelmişti daha önce ama bunu ona söyleyemeden düştü. Onun düştüğünü görünce ona doğru koştum. Ama canavar birden çıkıp kaçırdı onu. Hemen takip etmeye başladım. Canavarın izini kaybettirdiğini sanması için uzaktan takip etmeye başladım. Daha sonra yakınlaşmaya başladım. Kokumu almış olmalı ki hemen arkasını döndü. Neyse ki son anda kendimi kalabalığın içine atmayı başarıp kamufle oldum. Sonra yeniden uzaktan izlemeye başladım. Sonunda limana geri döndüler ama limanın her tarafı evsiz insanlarla doluydu. Tıpkı oltalı adamın dediği gibi ve artık her nedense bu çirkinlik abidesiyle Nereus’un bir bağlantısı olduğunu düşünmeye başlamıştım. Düşüncemin doğruluğunu ispatlayan olay gerçekleştiğindeyse kafamda bir plan oluşturmaya çalışıyordum. Tabii bu arada yaratık Ho’yu yaşlı bir adamın ayaklarının dibine bırakmıştı ve bu adam hiçte iyi birine benzemiyordu. | |
| | | Hope Temple Afrodit'in Çocuğu
Mesaj Sayısı : 571 Kayıt tarihi : 20/04/11
| Konu: Geri: Emanet Salı Mayıs 17, 2011 5:54 am | |
| Çirkin, kirli, terli ve pis kokan bir yaratığın sırtında olmak berbat bir şey. Üstelik Afrodit kızıysanız durum daha da vahim. Beni tekrar limana sürekledi. Ne yapsam fayda etmiyordu, canavar şu ana kadar gördüğüm en güçlü yaratıktı. Barney'nin nerede olduğunu bilmiyordum, içimden 'Umarım saçma bir şey yapmaz' diye geçirdim. Yaptığı şey ne kadar saçma olsa da beni kurtaracağını biliyordum. Debelenmeyi bıraktım ve beni Nereus'un önüne atmasına ve ellerimi bağlamasına izin verdim. Nereus çok yaşlı, pis kokulu olan bir adamdı. Heybetli ve dinçti aynı zamanda. Beni dikkatle inceledikten sonra "Burada ne arıyorsun, Afrodit Kızı?" diye sordu. "Hephaistos'un emanetini almaya geldim." Anlamamış bir şekilde "Ne emaneti? Bende demirciye ait hiçbir şey yok" "Ama o dedi ki 'Nereus'ta bana ait olan bir şey var. Uzun zaman önce verdiğim bir şey'" "Uzun zaman önce mi?" diye sordu. "Bana söyledikleri aynen böyleydi" dedim. "Emanet" diye sayıklamaya başladı. Birden sertleşip "Ona söyle, emaneti artık benim!" dedi. "Bir tanrıya karşı geliyorsun, sonuçları çok ağır olur!" dedim. Yüzünü yüzüme yaklaştırıp "Sence demirciden korkuyor muyum?" "Lütfen, dur. Bir daha düşün. Hem bu kadar önemli olan emanet te neyin nesi?" "Emaneti mi bilmek istiyorsun? Nasıl olsa bir daha günyüzü göremeyeceksin. Şu yaratık Hephaistos'tan iki bin yıl önce aldığım emanet. Lanet olası iki bin yıl boyunca geri istemedi ama şimdi Afrodit kızlarını gönderiyor!" Sonra emanete döndü ve "Bunu mahzene at, icabına sonra bakarız" dedi. | |
| | | Barney Awesome Hermes'in Çocuğu
Mesaj Sayısı : 196 Kayıt tarihi : 23/04/11
| Konu: Geri: Emanet Salı Mayıs 17, 2011 6:55 am | |
| Canavar onu Nereus’un ayağının dibine bıraktı. Nereus Ho’ya yaklaşıp bir şeyler demeye başladı. Karşılıklı cevaplaşmalardan sonra Nereus’un sesi yükselmiş olmalı ki bana kadar geldi. Sanırım Hephaistos’a küfrediyordu. Sonra birden canavara bir işaret verdi. Canavar Ho’yu da alıp liman boyunca yürüdü ve ufak bir eve götürdü. Şimdi planımı gözden geçirmeliydim. Aslında bir planım yoktu ama aklımda bir şeyler vardı. İlk önce Ho’yu kurtarmalıydım. Sonra Nereus’u yakalayıp emaneti almalıydım. Sonra da Hephaistos’un tamirhanesine gitmemiz gerekiyordu. Orada O’na emaneti verecektik. Hephaistos da Ho’ya yeni bilekliklerini verecekti. Aslında Hephaistos’tan kendim içinde bir şeyler isteyecektim. Hidden Blade iyiydi ama şu ip meselesi zordu. Elimi kesmemek için çok dikkatli olmalıydım. O yüzden ipi geçersiz kılmasını onun yerine düşüncemle hareket eden bir çift Hidden Blade yapmasını isteyecektim. Tabii bunları yapmak için önce Ho’yu kurtarıp, emaneti de Hephaistos’a götürmemiz gerekliydi. Hızlı bir şekilde evin arka tarafına geçtim. Arka kapı kilitliydi. Anahtarı bulmak yerine Hidden Blade’inmi toka gibi kullanıp kapıyı açtım. İki odalı bir ev olmalıydı ve benim girdiğim odada kimse yoktu. Kapıdan çıkıp ikinci odaya girdim. Odayı bir horlama sesi dolduruyordu. Oda hafif güneş ışığıyla aydınlandığından pek bir şey göremiyordum ama sandelyede kafası yana yatık bir şekilde uyuyan yaratığı ve çömelmiş bir şekilde duran Ho’yu görebiliyordum. Hidden Blade’imi etkinleştirip canavarın boğazına batırmak üzereyken Ho garip garip sesler çıkarmaya başladı. Durup ona baktım. “Ne var Ho? Şunu öldüreyim seni çözeceğim ama sabret biraz. Şurada bir canavar öldürüyoruz. Biraz saygı göster” deyip yine canavara doğru ilerlemeye başladım. Ho yine sesler çıkarınca yanına gidip ağzındaki bandı çıkardım. “Nihayet çıkarabildin beni” dedi. Duymamış gibi yapıp canavara giderken “Dur!” dedi. “Yine ne var?” dedim sabırsız bir şekilde. “Onu öldürme. Hephaistos’a götürmemiz gereken emanet bu yaratıkmış” Kafam karışmıştı. “Bu mu, ciddi misin?” diye sordum. “Evet. Neyse sonra anlatırım. Nereus dönmeden buradan gitmemiz gerek” dedi. “Evet, haklısın. Gitsek iyi olacak” “Tamam ama bu canavarı nasıl götüreceğiz?” diye sordu bana. "Sende büyükonuş yok muydu? Onu kullan” dedim. Canavara bir tekme atıp “Uyan seni büyük pislik! Gitme vakti” dedim ve kılıcımı boğazına dayadım. Ho’ya bakıp “Hadi ne bekliyorsun? Yapsana” dedim. “Tamam” dedi ve canavarın gözlerinin içine bakıp “Hiç sesini çıkarmayıp bizimle beraber gelmeni istiyorum” dedi. Canavar tamam anlamında kafa sallayıp peşimizden gelmeye başladı. Bir ıslıkla Ezio’yu çağırıp Ho’ya “Pisliği kim alacak?” diye sordum. “Rüzgar’ı biliyorsun. Hayatta izin vermez” dedi. Kızgın bir şekilde “İyi. Ben alırım!” dedim ve canavarın bacağına kılıcımla bir çizik atarak “Atla bakalım” dedim. | |
| | | | Emanet | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|