Doğumgünümde New York'a, babamın yanına gitmek,berbat fikirdi,biliyorum.Geleneğimiz hiç bir zaman değişmeyecekti.Her doğum günümde olduğu gibi yine Güzel Sanatlar Akademisine gidecektik.Babamın sanata olan düşkünlüğünü anlıyordum ama her sene resim yapmaktan bıkmıştım.Hem de doğumgünümde! "Oliv,geç kalıyoruz ." diye bağırdı babam.
"Geliyorum,babaaa." dedim.Çantamı koluma geçirdim ve odamdan çıktım.Babam ayakkabılarını giymiş,kapıda beni bekliyordu.Hemen ayakkabılıktan ayakkabılıklarımı çıkarıp,ayaklarıma geçirdim.Babam kapıyı çekti.Hava harikaydı.Bu havada kapalı bir alanda resimlerle uğraşmak berbat bir duyguydu.Zaten kampta,yeterince uğraşıyordum.Sanat Galerisi evimize çok yakındı.İçeri girdiğimizde sekreter gülümsedi.Sınıf çok kalabalıktı.Hemen yerlerimize oturduk.Sıranın altında ki resim kağıdını ve boyaları çıkardık.Bir manzara resmi falan çizebilirdim.İlk önce bir dağ ve arasından süzülen bir akarsu çizdim.Arkama yaslandığımda karşımda duran yaşlı,buruşuk suratlı kadını farketmemiştim bile.Kadın uzun uzun bana baktı.Bakışları sert ve acımasızdı. "Hanna Olivia Marin" dedi tıslayarak.Sesi bir köpeğin havlamasını andırıyordu.Garip olansa,kadının ismimi nereden bildiğiydi.Babam da şaşırmış gibiydi.Elimi cebime götürmem tam yerinde bir hareket olmuştu.Çünkü kadının üstünde ki elbise yırtıldı ve yüzü erimeye başladı.Babam sisin ardını görebiliyordu.Hemen ayaklandı.Cebimden Death'ı çıkardım.Canavar tıslamaya başladı. "Baba,çabuk çık buradan.Şu insanları da çıkar."dedim.Sınıftaki insanlar hiç bir şey olmamış gibi resim yapmaya devam ediyorlardı.Babam kafasını salladı ve yanımızdan uzaklaştı.Canavar üstüme atıldı.Hemen yana atladım.Kılıcımı sırtına sapladım.Pek etkisi olmadı.İnleyerek bana doğru koştu.Kılıcımı karnına sapladım.Bu etkili olmuş gibiydi.Canavar su gibi buharlaştı.Babam sınıftaki insanları çıkarmaya çalışıyordu,ama insanlar babamı pek umursamıyorlardı.Babamı kolundan tuttum.Akademiden koşarak çıktık.Doğumgünüm mahvolmuştu.Bundan kötüsü olamazdı herhalde.