Mutluydum o gün, mutluluğumu bozacak hiçbir şey yapmak istemiyordum. Oliv'imle uzun zamandır görüşemiyorduk - yaklaşık olarak 2 gün - ve onu çok özlemiştim. Hemen kulübelerine dayandım. Aklımdan geçen muzipliği yapmadan duramadı tabii, kapıyı açmadan önce saklandım. Kapıyı açtı, baktı. "Merhaba" diye seslenince "Böö" diye bağırdım. İlk önce şaşırdı, sonra suratını astı ve "Hopiş,şimdi hiç sırası değil" dedi. Bir sorun olduğu belliydi. "Ne oldu?" diye sordum. "Başım ağrıyor biraz.Aslında Kano Gölüne gitsem iyi olur.Temiz hava iyi gelebilir" dedim. Koluna girdim hemen, yalnız bırakmak istemedim Oliv'imi. "Belki de revire gitmelisin" diye önerdim. "Yok canım,o kadar kötü değil." dedi, bunu duyduğuma sevinmiştim.
Gölü hiç bu kadar sessiz görmemiştim. Gecenin bu saatinde harpyalar ortaya çıkmalıydı. "Saat on gibi Harpyalar gezinmeye başlar buralarda" dedim. Tam da o sırada, bir kıpırdanma fark ettim, çalıların arasından eniştemin geldiğini görünce gülümsedim. "Of enişte, korkuttun beni!" dedim. O da "Merak etmeyin ısırmam" dedi gülerek.