Poseidon'un bu kadar ileri gitmesi üzerine ne yapacağımı şaşırmış, melezlerin oraya buraya koşuşturmalarını izliyordum. Bir ara gözlerim Rosamarie'yi aradı, o da durmuş babasının yarattığı kaosu dindirmeye çabalıyordu. Tabii, Deniz Tanrısı'nın yanında onun güçleri pek işe yaramıyordu.
Tekrar Tanrıça halimi alarak mızrağımı Poseidon'a doğrulttum.
"Savaş Tanrıçası olarak sana düello teklif ediyorum Poseidon! Cesaretin varsa kabul eder ve benimle Olimpos'a gelirsin!" diye bağırdım.
Hırsı gözünü kör etmiş Deniz Tanrısı teklifimi kabul ettiğini belli etmek için başını salladı ve yabasını yere vurup durmayı bıraktı. Kamptaki herkes derin bir nefes aldı. Biz tam Olimpos'a ışınlanmak üzereyken, karşımızda biri belirdi: babam, Tanrıların Tanrısı Zeus!
"Neler oluyor burada?! Kardeşim Poseidon ve kızım Athena, ne yaptığınızı sanıyorsunuz siz?" diye gürledi.
Poseidon pişkin bir edayla, "İstediğimi yaparım, artık senin kuralların benim için geçerli değil." dedi.
Yine beynine korkunç bir acı gönderdim ve hareketsiz kalmasını hatta düşünemeyip konuşamamasını sağladım.
"Athena! Kes şunu!" dedi Zeus. İstemeye istemeye dediğini yaptım.
Biz Poseidon ile öfke saçan bakışlarımızı birbirimize kenetlemişken, babam konuşmaya devam etti...
"Buraya neden geldiğimi öğrenmek ister misiniz? Kardeşim Hestia kayıp! Bu seferki durum çok vahim!"
Hemen Zeus'a döndüm. Ne, Aile Faziletleri Tanrıçası kayıp mıydı?!
"Derhal Büyük Ev'e gidip melez konseyini toplayalım!" dedim.
Poseidon, sıkıntıyla nefes aldı ve "Pekala, size iyi eğlenceler. Ah, Athena, düello işini unutmadım haberin olsun." diyerek ortadan kayboldu.
Arkasından bir süre gözlerimi kısıp baktım ve sonra asıl meseleye odaklanmaya karar verdim. Poseidon bekleyebilirdi ama Hestia'yı en kısa zamanda bulmamız gerekiyordu.
Zeus, kendini Büyük Ev'e ışınlamadan önce, ufacık bir parmak hareketiyle yerle bir olmuş kampın eski halini almasını sağladı. Ona gerçekten minnettardım ve Poseidon ile Hades'e karşı direnişine, sonuna kadar destek olacaktım.
RP BİTMİŞTİR!