Rüzgarla dağılan saçlarımı düzeltmeye çalışıp göz yaşlarımı sildim. Esh'e dönüp gülümsemeye çabalayarak 'Hadi gidelim buradan.' dedim.
Ve Styks Irmağı'ndan çıkıp yolumuza devam ettik. Nereye gittiğimizden
hiç bir fikrim yoktu. Ama anlayamadığım bir şekilde Esh'e güveniyordum.
Yer altının kasveti iyice içime dolmuş, az da olsa sahip olduğum huzuru
alıp götürmüştü. Sıkıntılı bir iç çekiş kaçtı dudaklarımdan... Eliesha anında bana döndü.
'Burası hep böylemidir Esh?' dedim dudaklarımı büzerek. Dudaklarında yaramaz bir gülümseme belirdi. 'Burası Hades'in bölgesi canım. Nasıl olmasını bekliyordun ki?' dedi elleriyle etrafını göstererek.
Kelimelerinin arasına bir havlama sesi karıştı. Arkama döner dönmez
siyah, korkunç, ağzından salyalar akan bir köpekle karşı karşıya geldim. 'ESh sanırım bana söylemen gereken bir şey unutmuşsun.' dedim Eliesda' ya bakmadan. Gözlerimi köpekten ayıramıyordum çünkü.'Şey Sid bu Cerberus. Ve onun altından geçmeyi başaramazsak sanırım bizi yiyecek. Umarım yeterince açıklayabilmişimdir.' 'Ah merak etme öleceğimi çok iyi anladım.'