Bir Bu Eksikti!

Bugün annemin yanına gidecektim. Üç dört ayda bir ona uğrardım ve üç aydır hiç görmemiştim. Eğer gitmezsem annem bana çok kırılır ve üzülürdü. E, bunu da istemezdim. Onun için erkenden gidip biraz hasret giderdikten sonra New York’ta ki başka işlerimi halledecektim. Bunun için sabah sekiz de kalktım. Banyoya gidip elimi yüzümü yıkadıktan sonra aynaya baktım. Bugün bende bir başkalık vardı ve bunu sevmiştim. Yüzümde çarpık bir gülümseme oluştuktan sonra banyodan çıktım ve odama döndüm. Dolabımın yanına giderek içinden bir penye çıkardım. Hava bugün sıcak olacak gibi görünüyordu. Pantolonla penyemi giydikten sonra saçlarımı yapmak için aynanın karşısına geçtim. Saçımı jöleyle havaya diktikten sonra işim bitmişti. Ben hiçbir zaman yanıma ambrosia gibi şeyleri almaya gerek duymazdım. Bu yüzden bir gün başımın büyük belaya gireceğini biliyordum ama çanta taşımakta neyin nesi? Yanıma sadece kılıcımı aldım. O bana yeterdi. Başka şeye lüzum yoktu. Odamdan çıktım ve kardeşlerime baktım. Hepsi uyuyordu. Bu benim için çok iyiydi çünkü dırdırdan kurtulmuştum. Kardeşlerimi uyandırmadan mutfağa gittim ve dolaptan birkaç şey alıp yemeye başladım. Biraz atıştırdıktan sonra her şeyi olduğu gibi bırakarak kulübeden çıktım. Kamp sessizdi. Çoğu melez bu saatte uyuyordu. Uyanık olanlarında ne yaptığına dair hiçbir fikrim yoktu. Hızlı adımlarla yürüyerek pegasus ahırlarına gittim. Neşem yerinde olduğu için ıslık çalmaya da başlamıştım. Pegasusumun yanına gidip "Naber dostum." dedim. Zach sevinçle kişnedi veya bana öyle geldi. Onu hazırlamaya başladım. Bir yandan da bugün neler yapacağımızı anlatıyordum. Zach’i hazırladıktan sonra dışarı çıkardım ve üzerine bindim. Rahat olduğum zamanda uçmaya başladık. Hızla kamptan ayrıldık ve bir süre sonra da kamp görünmemeye başladı. Günümüz başlıyordu. Yolculuk boyunca değişik melodileri ıslıkla çaldım. Müzik aletlerinin nasıl çalındığını bilmem ama ıslık iyi çalardım. Annemin evine vardığımızda aşağıya indik ve pagasususmu yolladım. Sonra evin kapısına giderek zili çaldım. Kapıyı annem açtı. Ona sarıldıktan sonra içeri girip salona geçtim ve bir koltuğa oturdum. Annemde hemen yanıma geldi. Bana bir sürü soru sormaya başladı. Mecburi kaçamak cevaplarla bütün sorularını cevaplamaya çalışıyordum. Annem kampla ilgili şeyleri bir süre sonra öğrenmişti. En sonunda mutfağa gidip yemem için bana bir şeyler hazırladı. Annemin yaptığı şeylere bayılıyordum, harika oluyorlardı. Karnımı doyurduktan sonra annemle vedalaştım ve evden çıktım. Sonra pegasusumu ıslık çalarak çağırdım. Zach beni bekletmeden geldi. Ancak bu sırada karşıdan da iki tane beklenmedik telekine çıktı. Ofladıktan sonra kılıcımı çektim ve saldırıya başladım. Bugün benim işlerim vardı ve bu gidişte hepsi yatacaktı. Zaten annemde çok zaman geçirmiştim. Bir de bunlarla uğraşıyordum. Bu benim sinirimi bayağı arttırmıştı ve canavarlara hiç acımadan saldırıyordum. İkisini de yirmi dakikaya kalmaz halletmiştim. Ancak canavarlar bitmiş görünmüyordu. Ara sokaklardan birkaç canavar daha çıktı. Aklıma ölülerimi getirsem diye düşündüm ama sonra vazgeçtim. Kendim öldürmek istiyordum. Böylesi daha zevkliydi. Hem uzun zamandır canavar haşlamıyordum. Canavarlara saldırmaya başladım. Bunların ardı arkası kesilmiyordu. Bu yüzden beni bayağı uğraştırmışlardı ve tüm günümü mahvetmişlerdi. Bütün canavarları öldürdüğümde yorulmuştum da. En iyisi kampa geri dönmekti. Pegasusumun üzerine bindim ve uçmaya başladık. Ona kampa gitmesini söyledim.