| David Killer ve Fenix Blume | |
|
|
Yazar | Mesaj |
---|
David Killer Hypnos'un Çocuğu
Mesaj Sayısı : 534 Kayıt tarihi : 05/02/11
| Konu: David Killer ve Fenix Blume Çarş. Nis. 27, 2011 7:49 am | |
| Bu benim ilk düellomdu ve dolayısıyla çok fazla heyecanlıydım. Daha arenaya bile çıkmamıştım; ama kalbim yerinden çıkacakmış gibi oluyordu. Arenaya yönelirken yanımda Peter’ı da istedim; çünkü daha önceden bir tecrübesi vardı ve bana biraz tüyo veriyordu. ‘Kılıcı çok sıkı sallama. Derin yaralar açmamaya özen göster. Bunun için de önce mankenlerle antrenman yap. Kılıç kullanmada iyi olduğunu zaten biliyorum; ama bu gerçekten çok daha zor.’ dedi. Bunu hafızamın köşesine yerleştirdim. Pet’in de benimle içeri girmesine izin olmadığı için bana ‘Başarılar.’ dedi ve ayrıldı. ‘Seni izleyeceğim.’ dedi daha yanımdan ayrılmadan. Son söylediği şey de buydu. Arenaya çıktığımda aklımdaki her şey uçup gitti. Çok kalabalıktı ve ilk defa bu kadar kalabalığın karşısına çıkmıştım. Burası tahmin ettiğimin iki ya da üç katıydı. Aklımın alamayacağı kadar büyüktü. Aklıma eski Roma filmlerinde gördüğüm aslanlı ve ilginç canavarlar olan savaşlar geldi. Bu savaşlarda genelde savaşan kişi ölüyordu ve bu beni çok korkutmuştu; ama düelloma odaklanmak zorundaydım. Özel gücün kullanılmayacağı bu düelloyu kafamda iki tura ayırmıştım. İlk yarıda savunmaya ağırlık verecektim; ama ikinci yarıda sadece saldıracaktım ve fırsat vermeyecektim. Önüme büyük mü büyük bir şey geldi. Ne olduğuna anlam veremedim. Üzerinde birçok kılıç ve zırh vardı. Bunların çoğu bana tanıdık geliyordu; çünkü Hephaistos Kulübesi’nde tanıdıklarım vardı ve hepsi de fazlasıyla becerikliydi. Kılıç olarak bir sürü denedim; ama elime oturan bir kılıç olmadı. Bu nedenle yine bir Hephaistos çocuğu olan Pet’in bana vermiş olduğu Klepton’u kullanacaktım. Cebimden taşımı çıkardım ve sıktım. 2041. Taş, elimde dönüşüm geçirdi ve 1,5 metrelik ilahi bronzdan bir kılıç belirdi. Bunu bana onu kulübesinde ziyaret ettiğimde vermişti. Daha sonra zırh seçimi için önüme gelen şeye yöneldim. Gözüme altın sarısı bir zırh çarptı. Bu zırh beni bekliyordu. Aldım elime. Giyindiğimde bana göre yapılmış olduğunu fark ettim. Ya da bana öyle gelmişti. Ama üzerime ‘cuk’ diye oturmuştu. Kalkan olarak da bilekliğimi salladım. Elimde bir kalkan belirdi ve üzerinde Medusa’nın kafası vardı. Bakmaya korkuyordum. Dehşet verici bir yüzdü. Düellonun ilk yarısı; yani savunma yaptığım zaman, bu benim için büyük bir avantaj olacaktı. Daha sonra Fenix’in de arenaya geldiğini gördüm. O da kalabalığı görünce çok şaşırdı. Donup kaldı. Bana dönüp ‘Sende de biraz heyecan var mı?’ sordu. ‘Eh, biraz’ diye cevapladım. O sırada beni izleyen Peter’ı gördüm ve mankenlere yöneldim. Bunu yapmamı o söylemişti. Kılıcımla darbeler savurdum; ama derin kesikler açmak istemiyordum. Mankenin üstü tamamen soyuldu. İçindeki pamuk gibi şey her tarafa dağıldı. Buna sevinmiştim; çünkü bu benim işi çözdüğümün belirtisiydi. İçimden Mia’ya dua ettim; çünkü kılıç kullanmayı bana o öğretmişti. Daha sonra Fenix’e baktım. O mankenleri daha çok hırpalıyordu ve bu da beni korkutmuştu. | |
|
| |
Fenix Blume Apollon'un Çocuğu/Okçuluk Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 491 Kayıt tarihi : 25/03/11
| Konu: Geri: David Killer ve Fenix Blume Cuma Nis. 29, 2011 8:07 am | |
| İlk düellom. İlk düellolarda çok heyecanlı olunurmuş ve çok zor geçermiş. Bunları biliyordum fakat bekleme salonundaki heyecanım anlatılmayacak kadar büyüktü. Yanımda Anastacia’yı istedim. Onun yanında kendimi daha iyi hissediyordum. Bana destek oluyordu ve beni sakinleştirmeye çalışıyordu. Düellodan konuşmuyorduk bile. Öyle havadan sudan bahsediyordu bana. Bunu beni rahatlatmak için yaptığını biliyorum fakat benim için pek de yeterli olmuyordu. Düello zamanı geldiğinde oturduğum yerden kalktım ve Anastacia’ya sarıldım. “Seni seviyorum.” dedim usulca. “Ben de seni seviyorum.” diye karşılık verdi o da. Sarılmayı bitirdiğimizde gözleri hafif dolmuştu. “Hey. Ne oluyor bakalım? Seni üzdüm mü yoksa?” diye sordum şaşkın bir şekilde. “Yo hayır. Sadece biraz duygulandım. Bu savaşı kazanacağını biliyorum. Sadece çok fazla yara alma tamam mı? Hadi git şimdi. Ben hep senin yanında olacağım.” dedi hüzünlü gözlerle. Kendimi sakinleştirmeye çalışıyordum. Gözlerimi kapatıp, göz kapaklarıma masaj bile yaptım fakat ne fayda. Dışarıdan gelen ses ve tepinmelerin şiddeti sayesinde beceremiyordum sakin olmayı. Anastacia’ya düello alanına çıkmadan son bir kez baktım ve “Merak etme çok geçmeden yanına geleceğim.” dedim ama bunun doğruluğunu bilmiyordum ama böyle olması için içimden dualar ediyordum. “Hep seni izleyeceğim.” Gözlerimi kapatıp arenaya çıkmak için adımlarımı hızlandırdım. Sesler iyice artınca gözlerimi açtım ve olağanüstü manzaraya şahit oldum. Burası muhteşem bir yerdi. Ayaklarımızın altındaki kumlar birçok savaşçı kanıyla ıslanmıştı. Tahmin ettiğimden iki üç kat daha büyüktü. Kişi sayısı da öyle tabii. Herkes ayaktaydı ve tezahürat ediyordu. Aklımdaki her şey birden uçup gitti. Şimdi ne yapacaktım? Kendimi toparlamam gerekiyordu. Gözlerimi kapattım ve derin derin nefes almaya başladım. Heyecanım doruk noktasındaydı. Daha savaş başlamadan bile kaskatı kesilip hükmen mağlup olabilirdim. Arkama baktığımda Leon bana el salladı ve seyircilerin yanında yerini aldı. Ben de silahımı ve giyeceklerimi seçmek için benim tarafımda bulunan masaya doğru ilerledim. Beni bekleyen Shuusui, Kazeshini ve babamın verdiği zırh Sun’s Power beni bekliyordu. Kalkanım her zaman bileğimdeydi. Kendimi bu savaşa odaklamalıydım. İlk turda biraz geri çekilip, ikinci turda elimde ne var ne yoksa saldırmalıydım. Bilekliğimi kalkan formuna getirip biraz göz attım. Tekrar bileklik formuna döndürüp rakibim olan David’in yanına gittim. “Sende de biraz heyecan var mı?” diye sordum. “Eh, biraz.” diye karşılık verdi. Seyirciler arasında beni izleyen Anastacia’yı gördüm. Herkesten farklı bir görüntüsü vardı benim için. Herkes, her şey bir yana o bir yanaydı. Baş parmağını kaldırıp onaylarcasına işaret yaptı ve ben de mankenlere doğru ilerledim. Düellodan önce biraz antrenman iyi olurdu tabii. Shuusui’mi çıkarıp mankenlere daldım. Tek hamlede birisi paramparça olmuştu zaten. Bıçaklarımı çıkarıp onlarla da çalıştım. David’in ne yaptığını açıkçası merak etmiyordum. Biraz da korkuyordum denebilir. Ya yenilirsem? İlk düellomda, sevgilimin önünde… Bunları düşünmek bile korkutuyordu insanı. Leon’a bir bakış attım ve çalışmaya devam ettim…
| |
|
| |
Zellana L. Tyler Demeter'in Çocuğu/Şifa Sanatı Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 2331 Kayıt tarihi : 16/12/10
| Konu: Geri: David Killer ve Fenix Blume Cuma Nis. 29, 2011 8:18 am | |
| 1. Turun sonuçları;
David : Betinlemen ve uzunluk oldukça iyiydi. İlk başlaman senin için bir ayrımcalık oldu. Puanın 6.
Fenix : Uzunluk ve betinleme çok iyiydi. Ne yazık ki düello alanında başlamaman senin için kötü oldu. Puanın 6 .
2. Tura geçebilirsiniz... | |
|
| |
David Killer Hypnos'un Çocuğu
Mesaj Sayısı : 534 Kayıt tarihi : 05/02/11
| Konu: Geri: David Killer ve Fenix Blume Ptsi Mayıs 02, 2011 6:13 am | |
| İlk düelloma sıkı bir başlangıç yapmıştım. Tam tahmin ettiğim gibi Fenix sıkı hamlelerle saldırıyor; ama yine de kalkanımdaki Medusa Kafası’ndan çekiniyordu. Bu kafa çok ürkütücüydü. Kalkanın tamamını kaplıyor; tıpkı Fenix’te de olduğu gibi düşmanıma korku veriyordu. Yoğun saldırıya uğradığım zamanlarda hep bu kocaman kafa sayesinde savaşımı tersine çeviriyordum. Fenix sıkı darbeler savurmaya devam ediyordu. O kadar sıkı vuruyordu ki kalkanımın bir an için çatlayacağını sandım. Bu kadar sert vurması ise onun aleyhine oluyordu; çünkü çok boşluk veriyordu. Ben de kılıcımdaki ustalığımı konuşturup hafif çaplı sıyırıklar açıyordum. Fenix yine kılıcını sıkıca salladı. Kalkanımla savuşturmaya çalıştırırdım. O da boş durmadı. Bir tekmeyle beni yere serdi. Ona döndüm ve ‘O kadar da kötü değilmişsin. Anlaşılan adil ve zorlu bir düello olacak. Hadi o zaman tamamen başlayalım.’ dedim. Birkaç sıkı darbe savurdu. Bunlar o kadar sert darbeleredi ki bir ara kılıcı kalkanımdan sekip yere düştü. Bir tekme savurdum. Yere düştüğünde kılıcımı boğazına dayadım ve 'Beni sakın hafife alma. Seni yenebilirim. Ve bunu da yapacağım.' dedim. Bunun gibi birçok darbe savurdu. Hepsinde çok açık veriyordu. Fazla sert kılıç savurması bazen dengesini de sarsıyordu. Böyle olunca da birkaç kez yere düştü; ama refleksleri iyiydi. Düştüğü anda hemen kalkabiliyordu. Zaten yerde kalsa bile çok fazla zarar vermek istemiyordum. Sonuçta biz düşman değildik. Fenix hala sertçe darbeler savuruyor, hem kendini yoruyor hem de açık veriyordu. O anda tribünde Hope'u gördüm. Onunla yeni çıkmaya başlamıştım. Beni izlediğini bilmiyordum. Artık daha da sıkı savaşmalıydım. Bana birkaç sert darbe daha savurdu. Bunlar istediğim gibi geldi ve yine açıklardan Fenix’in üzerinde sıyırıklar açmıştım. Kılıcımı kullanmakta usta olduğumu söyleyebilirim; çünkü bunun için Hermia’dan iki gün boyunca ders almıştım. Fenix hala sert darbeler savuruyordu. Yavaş yavaş yoruluyordu. Birkaç darbesini kalkanımla değil de kılıcımla karşılamıştım. İki kılıç bir birine değdiği anda havada bir ses duyuluyordu ve tribünlerdeki tezahüratlar kesiliyordu. Bu ses: Tlonk'tu. Bir ara öyle sert bir darbe savurdu ki kalkanıma değince kolum uyuştu. Acıyla yere düştüm. Tam kılıcıyla beni deşecekken kenara kaymış, kılıcımla bacağında bir sıyrık daha açmıştım. O zaman Fenix’in niyetinin düello yapmak olmadığını anlamıştım. Beni öldürmek istiyordu. Eğer bunu istiyorsa ben buna hazırdım. Şiddetle kalktım. Savunma faslına yavaş yavaş son vermeliydim. Artık Fenix de iyice yorulmuş ve üzerindeki sıyırık sayısı fazlalaşmıştı. Bense tam istediğim gibi bir düello çıkarmıştım. Hiç değilse şimdiye kadar. Boş anlarını yakalamış, derin sıyırıklar açmayı başarmıştım. Ayakta bile zor durmaya başlamıştı ve düello benim için yeni başlamıştı. Yani sıra düelloda kendimce ikinci kısma geçmişti. Saldırmak..
| |
|
| |
Fenix Blume Apollon'un Çocuğu/Okçuluk Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 491 Kayıt tarihi : 25/03/11
| Konu: Geri: David Killer ve Fenix Blume Salı Mayıs 03, 2011 12:48 am | |
| İkimiz de yerlerimizi almıştık artık. Kumları yakan güneş bu savaşı zorlaştıracağa benziyordu fakat benim hiç de sorun değildi. Karşımdaki ise bundan hiç de hoşnut olmuşa benzemiyordu. Eliyle gözünü siper alıyor, gözlerini ovuşturuyordu. Bu da benim işime gelirdi tabii. Hakemin kim olacağını düşündüm. Koskoca Ares iki melezin savaşını yönetmek için gelmez diye düşünürken birden ortamıza Zellana geldi.
Bu beni mutlu etmişti diyebiliriz fakat bir savaş alanında olduğuma göre ne kadar mutlu olabilirdim orası meçhul. Zellana etrafa, seyircilere, bize ve yere baktıktan sonra “Her şey tamam. Başlayabilirsiniz.” dedi ve ellerini bir kez birleştirdi. Zell gülüyordu. Onun için hava hoştu tabii. Zell geri geri adım atarken rakibime döndüm. Hırsla bana bakıyordu. Elimdeki kalkana ve kılıca baktıktan sonra ikisini yere koydum. Elime toprak aldım ve iki elimi de iyice kuruladım. Savaşın ortasında kılıcın elimden kayıp düşmesi hiç de hoş bir görüntü olmazdı değil mi? Kafamda ne yapacağımı planlıyordum. Önce saldırsam mı yoksa defans mı yapsam karar veremedim. Bunu savaşın akışına bırakacaktım. Kalkanımı ve kılıcımı yerden aldıktan sonra göz göze geldik David ile. Aslında düşman değildik. Sadece öylesine bir düelloydu bu ama dövüşürken neyim var neyim yok göstermeliydim.
Gözümü güneşe diktim. Bu benim için bir sorun oluşturmuyordu. Bir süre sonra gözlerimi kapayıp babama dua ettim. Duam bittikten sonra ileri bir adım attım ve defans pozisyonu aldım. İlk hamleyi karşıdan bekliyordum fakat David saldıracak gibi değildi. Peki öyle olsun diye düşünerek ileri yürüdüm. Biraz yürüdükten sonra koşmaya başladım. David’in üstüne atıldım. Tam kalkanını kaldıracakken yere eğildim ve kılıcımı kınına soktum. Bunu yapmam yarım saniyeden kısa bir süre sürdü. Hemen belimdeki kılıçlardan birini çıkarttım ve David’in bacağını kestim. Çok derin kesmemeye dikkat ediyordum. Ne de olsa birbirimizden nefret etmiyorduk ve öldürmek kesinlikle yasaktı. Bu saldırımı yaptıktan sonra geri geri adım attım. David şaşırmış gibiydi. Benden bu saldırıyı beklemiyordu herhalde. Seyircilerin alkışları ve sesleri yükselmişti. Bunu beğenmişlerdi diye düşündüm. Onlara biraz şov yapsam hiç fena olmazdı. Birden gözüm Leon’a takıldı. İki baş parmağını kaldırmış bana bakıyordu. Benim ona baktığımı görünce alkışlamaya başladı. Sesi diğerlerinin sesine karıştı. Leon’un orada olması bile bana yetiyordu. İki kişi gibi savaşıyordum.
Bıçağımı yerine koyup kılıcımı çektim. David hala bacağını tutuyordu. Gözlerinden sinir akıyordu. Birden doğruldu ve saldırmak için ileri atıldı. Öfkesinin ve acısının etkisiyle pek de düzgün düşünebiliyor gibi gözükmüyordu. Kılıcını bana doğru savurdu ama kolayca kaçabilmiştim bundan. Bir boşluk vermişti. Göğsünün tam ortasına kılıcımın kabzasıyla vurdum ve David yere yığıldı. Şimdi daha öfkeliydi. Yerden kalktı ve geri geri gitti. Bir plan düşünüyor olmalıydı. Tekrar saldırmaya hazırlandım. Ona doğru koştum ve kılıcımla vuracakken birden kalkanını kaldırdı. Kalkanındaki Medusa kafası gerçekten ürkütücüydü. Bir an duraksadım ama kılıcımı kalkanına vurdum. Şiddetli bir ses çıkmıştı. Elim bile titredi. David ne yapacak diye beklerken ileri atıldığını ve kılıcını salladığını gördüm. Son anda kaçmayı başarmıştım fakat bu yeterli değildi. Kalkanından destek alarak ileri atıldı ve kalkanını göğsüme vurdu. Büyük bir acıyla yere düştüm. İkimiz de iyi halde değildik artık. Ayağa kılıcımın yardımıyla kalktım ve David’ten biraz uzaklaştım. Gözlerini üzerime dikmişti. İkimiz için de düello pek iyi gitmiyordu. | |
|
| |
Zellana L. Tyler Demeter'in Çocuğu/Şifa Sanatı Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 2331 Kayıt tarihi : 16/12/10
| Konu: Geri: David Killer ve Fenix Blume Salı Mayıs 03, 2011 6:07 am | |
| 2. Tur sonuçları
David : Betinlemeler ve kurgu oldukça iyiydi. Uzunluk açısından da iyiydi. Puanın 5.
Fenix : Kurgu ve betinlemelerin iyiydi. Uzunluk açısınd David'den fazla olduğu için puanın 6.
3. Tura geçebilirsiniz ! | |
|
| |
David Killer Hypnos'un Çocuğu
Mesaj Sayısı : 534 Kayıt tarihi : 05/02/11
| Konu: Geri: David Killer ve Fenix Blume Çarş. Mayıs 04, 2011 5:04 am | |
| Düelloyu kafamda ikiye ayırmıştım ve savunma kısmını bitirmiştim. Düello çok zorlu geçmişti. İstediğim gibi bir düello çıkarmıştım; ama bacağımda Fenix’in hançerle açmış olduğu bir sıyrık vardı. Ben de ondan sonra sinirlenmiş onun da yorgun olduğunu fark edince geçmiştim saldırıya. Kalkanımla göğsünün tam ortasına vurmuştum ve yere düşmüştü. Yorgun olduğu için geç kalkmıştı. Savunma yaparken hep güneş bana vuruyordu ve gözümü alıyordu. Fenix’in yerde olduğunu fırsat bilerek ters tarafa geçtim. Böylece güneşi arkama aldım.
Sadece saldırı.. Hiç fırsat vermemek.. Zor da olsa imkânsız değil. Zaten imkânsıza da inanmam. Klepton elimde sıkıca duruyordu. Bu 1.5 m’lik ilahi bronzdan olan bir kılıçtı. Bunu bana Peter vermişti. O gün kulübesini ziyaret ettiğimde de çok eğlenmiştik. Kalkanım her zamanki yerinde, yani elimdeydi. Miğferim ise daha açılmamıştı. Saldıracaksam buna da ihtiyacım olacaktı. Kulaklığımın düğmesine bastım. Fenix şimdiye kadar kulaklıkla savaştığımı fark etmemiş gibi bana baktı.
Şimdi bütün hazırlıklarım tamamdı. Sıra saldırmaya gelmişti. Kılıcımı sıkıca tuttum. Bacağımdaki sıyrık yanıyordu; ama tribünde sevgilim vardı. Ona rezil olmamalıydım. Hiç acı çekmiyormuşum gibi yapmaya çalışıyordum; ama başardığımı pek düşünmüyordum. Çünkü Hope –sevgilim- üzgündü. Belki de iyi olmadığımı düşünüyordu. Bu düşünce beni şiddetlendirmişti.
Havaya zıpladım. Fenix’e doğru havada süzülüyordum. Bunu da Mia’dan damdan dama atlarken öğrenmiştim. Kılıcımı Fenix’e savurdum ve kılıcım kolunu sıyırdı. İstemeden biraz derin kesmiştim. Fenix yere düşmüştü. İstemeden derin kestiğim için hemen yanına gidip iyi olup olmadığını sordum. Düelloda olabilirdik; ama sonuçta düşman değildik. Arkadaşımın acı çekmesine hiç dayanamazdım. Fenix’e ‘Nasılsın? Çok derin bir kesik.’ dedim. ‘O kadar da fena değil.’ dedi. Buna biraz sevinmiştim. Onu kaldırdım ve kılıcımı yere attım.. Daha sonra bana el uzattığını görünce boşta olduğunu fark ettim. Kalkanımla göğsüne bir darbe savurdum. Çok şiddetli vurmamıştım; ama onu devirmeye yetmişti. Daha sonra kılıcımı boğazına dayadım. O arada ‘Sandığımdan daha da safmışsın.’ dedim. Çok sinirlenmişti. Tam istediğim gibi gidiyordu düello. Daha sonra geri çekildim ve Fenix’in kalkmasını bekledim. Yavaş yavaş kalktı ve bana öfkeyle baktı. Tıpkı ona yaptığım gibi zıplayarak üzerime geldi. Yana kaydım ve sendeledi. Arkadan sırtına bir tekme vurdum ve yine yere düştü. Bu sefer gerçekten toparlanmıştım. Tribünlerden mükemmel bir ses yükseliyordu. Herkes bana tezahürat yapıyordu. Hope’la göz göze geldim ve ona öpücük yolladım. O sırada Fenix ayağa kalktı. Darbelerim onu çok hantallaştırmıştı. Üzerime yürümeye başladı. Seri bir şekilde kılıç sallıyordu. Kalkanımla yetişemediğim için kılıcımla karşılamaya başlamıştım. O sırada bir tekme attı. Kalkanımı araya koyunca ayağı kalkana şiddetle çarptı. Sendeledi. Dengesini yitirdi; ama düşmedi. O anda bana bir şeyler söyledi; ama gürültüden duyamıyordum. Tribünler tam anlamıyla coşmuştu. Ben tribünlere dalmışken Fenix de bir darbeyle beni yere indirdi. O kadar hantallaşmıştı ki kılıcını kaldırana kadar bacağında bir sıyırık daha açtım. Hemen ayağa kalktım. Bu sefer yürüyemeyecek duruma gelmişti. Bana sinirli sinirli baktı ve üzerime yürümeye başladı..
| |
|
| |
Fenix Blume Apollon'un Çocuğu/Okçuluk Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 491 Kayıt tarihi : 25/03/11
| Konu: Geri: David Killer ve Fenix Blume Cuma Mayıs 06, 2011 9:28 am | |
| Güneş şiddetini arttırırken seyircilerin tezahüratları da artıyordu. Onlar için hava hoştu tabii. Sadece bu işten pek memnun olmayan iki kişi olduğunu düşünüyorum. Biri Leon, biri de David’in sevgilisi. Bu düello kısa süre içerisinde bitmeliydi yoksa ikimiz de perişan olacaktık. David’ten uzaktaydım. Kılıcımı yere bıraktım. Herkes şaşırmıştı fakat ellerimi toprağa sürüp kuruladım. Eğilmiş bir durumdaydım. Seyircilerin sesinden başka bir şey duyamıyordum. Birden birinin koştuğunu duydum. Bu David’ti. Tuzağıma düşmüştü. Bunları bilerek yapıyordum ama bilmiyordu tabii. Yüzümde şeytani bir gülüş ortaya çıktı. David git gide yaklaşıyordu. Artık savaş naralarını duyabiliyordum. Birden üzerimdeki güneş kayboldu ve yerini gölgeye bıraktı. David artık yanımdaydı ve zıplamıştı. Havada bana doğru saldırıyordu. Bu onun için çok kötü olmuştu. Kılıcını bana savuracakken yere tamamen atladım ve takla attım. Hemen iki bıçağımı da çıkartıp iki bacağını da kestim. Çok acı çekiyordu. Derin kesmemiştim ama neredeyse aynı yerden iki kere kesilmek kötü olmalı.
Bu düelloyu kaybedemezdim. İlk düellom ve sevgilimin önünde. Leon’u düşündükçe içime daha da hırs doluyordu. Üzerimdeki zırh biraz ağır gelmeye başlamıştı. Güneşi bile artık çekemiyordum. Hemen bitsin istiyordum. David ayağa kalkmıştı. Gözleri benim üstümdeydi. Bir anda üzerime atılıp beni tuttu ve yere yapıştırdı. Kılıçlarımız yere düşmüştü ve biz yumruk yumruğa girmiştik. O bana vuruyor, ben ona vuruyordum. Pek acı çekmiyordum. Tam yumruğumu suratına yerleştirecekken durdum ve o anda olması çok saçma olan bir şey oldu. Gülmeye başladım. Neden oldu bilmiyordum ama gülüyordum işte. Beni gören David ne olduğunu anlamadan gülmeye başladı. Üstümden kalkıp yanıma yattı ve böyle gülmeye devam ettik. Bizi gören seyirciler tezahüratlarını kesmişlerdi. Şaşkın şaşkın bakıyorlardı. “Çok sıkıldım ya.” dedim David’e. Gülmeyi bırakıp “Aynen ben de. Bir an önce bitsin şu.” Bunu ben de istiyordum çünkü yorulmuş ve sıkılmıştım.
İkimiz de ayağa kalktık. Bu savaşın bir an önce bitmesi için ciddileşmem gerekiyordu ama kendime engel olamıyordum. Hala suratımda saçma bir gülümseme vardı. David’in kılıcını sıkı sıkı tuttuğunu görünce birden gülümsemem yok oldu. Kılıcımı yerden aldım ve düelloya konsantre oldum. Kılıcımı kaldırıp savaş narası attıktan sonra David’e saldırdım. O da aynısını yapmıştı. Büyük bir güçle kılıcımı ileri salladım. İkimizin kılıcı havada çarpıştı ve kulakları sağır eden bir ses ortaya çıkmıştı: TONK! Hemen kalkanımla David’i ittim ve bir iki adım geri çekildim. Kılıcımı indirip ayağına doğru hamle yaptım ama David zıpladı. Bunu beklemiyordum. Kılıcını büyük bir atiklikle bana doğru salladı ama son anda kalkanımı kaldırabilmiştim. Bu bile yeterli olmamıştı. Sendeledim. İkimiz de nefes nefeseydik. Nefesimi kontrol etmeye çalışıyordum ama olmuyordu. Sakin olamıyordum. David’in saldırmasını bekledim. Beklediğim gibi oldu ve saldırıya geçti. Üzerime sanki bir Minator koşuyor gibi hissettim. Yüzündeki öfke ve güç beni biraz korkutuyordu. Kılıcını kafama doğru salladı ama eğilmeye zamanım olmuştu ama tamamen kaçamamıştım. Saçlarımdan bir tutam kesmişti. Saçımın modeli bozulmuştu. İşte buna kızardım. Kılıcımı kafasına doğru salladım ve onun da biraz saçı kesildi. “Ödeştik ha?” dedim gülerek. “Sanırım.” diye karşılık verdi. | |
|
| |
Zellana L. Tyler Demeter'in Çocuğu/Şifa Sanatı Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 2331 Kayıt tarihi : 16/12/10
| Konu: Geri: David Killer ve Fenix Blume Cuma Mayıs 06, 2011 9:36 am | |
| 3. Tur Sonuçları ;
David : Yazık hataların ve devrik cümlelerden bol, bol vardı. Ve betinlemeler o kadar azdı ki ! Kurgu iyi sayılırdı. Uzunlukta yeterince iyiydi. Puanım 4.
Fenix : Kurgun ve betinlemelerin David'e göre daha iyi. Yazım hataların pek yok. Devrik cümlede pek fazla yok. Uzunluk açısından iyi puanın 6.
4. Tura Geçebilirsiniz... | |
|
| |
David Killer Hypnos'un Çocuğu
Mesaj Sayısı : 534 Kayıt tarihi : 05/02/11
| Konu: Geri: David Killer ve Fenix Blume C.tesi Mayıs 07, 2011 9:10 am | |
| Şimdiye kadar düello ne kadar baş başa olsa da Fenix biraz daha öndeydi. Hope tribünde beni izliyordu. Bu beni daha da ateşliyordu. Tribünler inliyor, arena yıkılıyordu. Kumlar yerde sonsuzmuş gibi uzanıyordu. Güneş kusursuzca parıldıyordu. Bu da Apollon Çocuğu olarak Fenix’e güç katıyordu. Fenix deli gibi gülmeye başladı. Çok gergindi ve rahatlamaya ihtiyacı vardı. Bunun için ilginç bir yol seçmişti. Ben de dayanamayıp ona katıldım. Kumların üzerine uzandım. Kumlar çok sıcaktı. Bütün kötü enerjimi almıştı. O anda yerde bir kolye gördüm. Bu Hope’un bana verdiği, üzerinde Afrodit kulübesinin sembolü olan güvercinin bulunduğu bir kolyeydi. Hope bunu bana verirken ‘’Bu kolye babamın, annem Afrodit’e vermiş olduğu bir kolye. Babam ben daha doğmadan ölmüş. Annem de doğduğum gün boynuma takmış. Bugüne kadar hiç çıkarmamıştım; ama şu anda sende olması beni daha da rahatlatacak.'' demişti. Bu kolye bana düelloda olduğumu hatırlatmıştı. Hışımla yerimden kalktım. Kılıcımı aldım ve Fenix’i beklemeye başladım. Bir süre daha gülünce dayanamadım. Kılıcımı boğazına dayadım ve ‘’Kalkmayı düşünüyor musun? Yoksa kaldırayım mı?’’ diye sertçe çıkıştım. Hemen gülmeyi kesti ve kılıcını yerden aldı. Kılıcı elimde birkaç tur çevirdikten sonra kalkanımın üzerine, yere paralel olarak koydum. Bu benim en sevdiğim saldırı pozisyonuydu. Daha sonra zıpladım ve kılıcımın kabzasıyla göğsüne bir darbe savurdum. O kadar atik çıkışmıştım ki hiçbir şey yapamamıştı. Adeta donmuş kalmıştı. Yerde bir inilti çıkardı. ‘’Adamım. Sen benim dengim değilsin! Bunu o koca kafana sok! Tamam mı?’’ dedim. Amacım onu kızdırmaktı. Onun da sinirleri çok laçkaydı ve hemen sinirleniyordu. Öfkeyle kalktı. Kılıcını bana doğru salladı. Ben de atik bir şekilde yere atladım. İki elimin üzerine düştüm ve artistlik olsun diye birkaç da şınav çektim. Bu hareketimle tribünler biraz güldü. Fenix biraz daha sinirleniyordu. Üzerime doğru koşmaya başladı. Yerimde kaldım. Aramızda birkaç metre kalınca zıpladı. Üzerimdeki güneş yerini gölgeye bırakınca bir tekme savurdum. Önceden bunlar için eğitim almıştım. Tekme tam göğsünün ortasına gelmişti. Artık bağıracak hali olmadığı için sadece inlemekle yetindi. Yere yüzüstü kapaklandı. Ben de kılıcımın kabzasıyla burnuna vurmak istedim. Yana kaydı. Yine o hançerlerini çıkardı ve iki küçük kesik daha… Bense sadece kahkaha atmakla yetindim. Kahkaham bütün arenayı inletti. Herkes bir anda sus pus kesildi. Fenix neye uğradığını şaşırmıştı. Bana döndü. Ona bir böcek gibi baktım ve ayağımı yerde bir böcek ezermişçesine çevirdim. ‘’Seni bu arenaya gömeceğim. Haftalarca revirde kalacaksın. Bol bol dinlenme vaktin olacak!’’ dedim. Fenix delirmişçesine üzerime koştu. Yere yattım ve bir çelmeyle onu yere serdim. Kılıcımla sırtından dürtükledim. ‘’Bu kadar dayak yediğin sence de yetmez mi?’’ dedim. Tribünler coşmuştu. Herkes bana tezahürat yapıyordu. Fenix ayağa kalktı. Benden koşarak uzaklaştı. Biraz soluklanma fırsatım olmuştu. Derin birkaç nefes işimi görürdü. Nefes aldım, verdim… Daha sonra öyle bir savaş narası attım ki boğazım neredeyse yerinden çıkacaktı. Ses tellerimin titrediğini ayaklarımın ucundan hissettim. Bir kanguru gibi zıpladım. Üzerine düştüğümde tekmeyi yiyen bendim. ‘’Anlaşılan işimi zorlaştırmayı seviyorsun, böcek!’’ dedim. İçimdeki ses ‘Neden bu kadar sinirli olmak zorundasın?’’’ dedi. ‘Kes sesini! Sana soran olmadı içimdeki ben!' O anda Fenix’in üzerime doğru pike yaptığını fark ettim. Kılıcının kabzasıyla kafama bir darbe indirdi. Kumlara düştüğümde miğferim elmacık kemiğimi eziyordu. Çıkarıp fırlattım. Fenix de aynı şekilde –tıpkı bir centilmen gibi- miğferini çıkarıp attı. Bu hareketi arenadan iyi puan toplamıştı. Herkes onu alkışlamaya başladı. O da onları selamlarken ona karışmadım. Bana döner dönmez ise kendini yerde buldu. Etrafımda tam tur döndüm ve kafasına bir tekme attım. İstemeden biraz sert vurmuştum. Dudağı patlamış, kanıyordu. Amacıma bir adım daha yaklaşmıştım. Deli olmak üzere idi. Son bir şey kalmıştı. ‘’Hey! Sen! Böcek! Sana diyorum. Senin mezarın, benim ayaklarımın dibi olacak. Tam burada!’’ dedim. Artık yeteri kadar sinirlendirmişti. Üzerime öyle bir koştu ki tıpkı bir boğa gibiydi. Koştu… Koştu… Koştu… Ta ki kafasına bir kalkan darbesi yiyene kadar. Bu darbe onu o kadar afallatmıştı ki anında kumları boyladı. Kalkanımı göğsüme siper ettim. Havada yükseldim. Kalkanla birlikte karnına atladım. Hem benim hem de kalkanın ağırlığına dayanamadı. Nefesi bir süreliğine kesildi. Nefes alamadı. Seyirciler arenayı inletiyordu. Söyledikleri şey ‘’Bitir! Bitir!’’ Seyircilerin isteğini karşılamak için kalkanı bir kez daha göğsüme siper ettim. Tam o sırada güneş gitti. Bulutların arkasına geçti. Yağmur bardaktan boşanırcasına yağmaya başladı. Bu yağmurda saçlarım alnıma yapışıyordu; ama gözüme kadar uzatmamıştım. Bu da görme sorunu oluşturmuyordu. Sonra nefes düzenini sağlayınca aynından bir tane daha. Bu sefer gerçekten de neye uğradığını şaşırmıştı. Fenix’e ‘’Bu kadar yeter mi? Yoksa daha fazla mı istiyorsun bunlardan?’’ diye sordum. O ise bana yalvarırcasına ‘’Bu kadar yeter. Lütfen!’’ diyebildi. O anda göz göze geldik. Gerçekten de çok acı çekiyordu. Son olarak yanağında derin bir sıyrık açtım ve ‘Sevgilisinin önünde onu bu kadar hırpaladığım yeter.’ diye düşündüm. ‘’Sana iki seçenek sunuyorum. Ya pes edersin. Ya da pes edersin..!’’
| |
|
| |
Fenix Blume Apollon'un Çocuğu/Okçuluk Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 491 Kayıt tarihi : 25/03/11
| Konu: Geri: David Killer ve Fenix Blume Paz Mayıs 08, 2011 10:12 am | |
| Düellonun uzaması artık sinirimi bozmaya başlamıştı. Tüm gücümle bu düelloyu bitirmek için savaşmalıydım. Kılıcımı sıkı sıkı tuttum ve düşmanıma baktım. Onu artık yere gömmeliydim. Seyirciler hala ayakta tezahürat yapıyorlardı. Onlara şov yapmalıydım. Aynı anda David’i de ezmeliydim. Kılıcımı düzgünce tutup gırtlağımı yırtan bir savaş narası attıktan sonra David’e doğru koşmaya başladım. Ben koştukça sanki Dünya yavaşlıyordu. Diğerlerini umursamıyordum. Sadece David’i yenmek istiyordum şimdi. Hala koşuyordum. David’e iyice yaklaştığımda havaya zıpladım ve kılıcımı ona batırmak için dik pozisyona getirdim. Tam vuracakken kalkanını kaldırdı. Bu hem iyi hem kötüydü. Dengemi kaybedip yere düşebilirdim ama istediğimi yapabilirsem süper olacaktı. Kalkanını kaldırdığında kılıcımı yere atıp elimi kalkanına koydum ve biraz havada durdum. Bu herkesin hoşuna gitmişti. Bir kişi hariç. Elimle destek alarak kendimi havaya doğru attım. Saniyenin onda birinden daha kısa bir sürede tekme atmak için hazırlandım. Tam yere düşecekken David’in kalkanına tüm gücümle tekme attım. David yere göçüyordu sanki. Bu da tam benim istediğim şeydi. Hemen yere inip kalkanımı da yere attıktan sora yüzüne bir yumruk attım. Öyle hızlı yumruklar atıyordum ki kendim bile buna inanamıyordum. Artık iyice hırslanmıştım. David sadece karşımda duruyor, ses bile çıkaramıyordu. Tam bir tane daha yumruk atacakken bir iki adım geri gittim. Daha David ne olduğunu anlamadan zıplayıp suratına bir tekme attım. David yere düşerken sadece gülüyordum. Şeytani bir gülüş.
Neredeyse istediğime ulaşmıştım. İki elimi de kaldırıp seyircilerin beni alkışlaması için işaret yaptım. Onlar da alkışlıyordu tabii. İşte bu muhteşemdi. İlk düellom, karşımdakini pataklamak. Artık sadece kazanmak için dövüşüyordum. David ise yerde ses bile çıkaramıyordu. Elimle ona kalk işareti yaptım fakat onun beni görecek hali bile yoktu neredeyse. Bir süre sadece yattı. Seyirciler yuhlamaya başlamıştı bile ama sonunda kalkmayı becermişti. Ellerinde kılıç ve kalkan vardı ama benim ellerim boştu. Onu yumruk yağmuruna tutmak istiyordum. Sersemlemiş bir şekilde yürümeye başlamıştı artık. Bu benim için büyük şanstı. Bana doğru yaklaşırken kılıcını düzensiz bir şekilde sallıyordu. Bu bana zarar mı verecekti? Korkmam mı gerekiyordu? Hiç de öyle değildi. Sadece komik duruma düşüyordu karşımda. Arkamı ona döndüm. Seyircilere poz veriyordum adeta. Etraf sanki kararıyor ve kızarıyordu. Kan kırmızısı… Yüzümde hala gülümseme vardı. Arkama baktığımda ise David bana beni öldürecekmiş gibi bakıyordu. Bunu yapabilirdi sanki. David’e doğru döndüm. Ellerimle gel işareti yaptıktan sonra ellerimi yumruk pozisyonuna soktum. Onu ölesiye yumruklamak istiyordum. Öldüremezdim ama bir iki hafta revirde yatsa da benim için iyiydi. Artık dibimdeydi. Kılıcını kaldırdı ve bana biçimsiz bir şekilde salladı. Bu neydi şimdi? Yana çekilerek saldırısını karşıladım. Gözleri neredeyse kapanıyordu. Onları açmalıydım. Karşımda böyle duran birine karşı savaşmak hiç zevkli değildi. Havaya zıpladım. İki ayağımı da göğsüne vurdum. Yere düşerken bile gülüyordum. Çektiğim acılar bir hiçti. Ayağa kalktığımda kendime bir baktım. Ufak tefek sıyrıklar vardı ama bunlar hiçbir şey değildi. David yine yerdeydi. Artık sıkılmıştım bundan. Zırhından tutup biraz kaldırıp “Hey! Savaş hadi benimle!” dedim ve geri bıraktım. Savaşmasını istiyordum. Onu dövmek, param parça etmek istiyordum. David ayağa kalkmıştı. Gözleri de açılmıştı. Sanki birden enerji dolmuştu. Eskisinden daha iyi gözüküyordu ama bu hiçbir şeyi değiştirmeyecekti. Sadece daha fazla eğlenecektim.
O an yapması en saçma olan şeyi yaptı ve kılıcıyla kalkanını yere attı. Bana karşı yumruklarıyla mı dövüşecekti yani? Bunu görünce kendime engel olamadım ve bütün arenayı inleten bir kahkaha attım. Haklıydım. Bana karşı böyle mücadele edemezdi. Ona doğru koştum. Yaklaştığımda zıpladım ve yüzüne yumruk atmak için elimi ileri çıkardım. David nasıl olduysa bundan kaçabilmişti. Biraz sendeledim. Bundan yararlanarak suratıma bir yumruk attı. Acı çekmiyordum. Sadece eğleniyor ve gülüyordum. David kendine gelmişti artık. Bu işi bitirmeliydim. Zıplayıp omzuna tekme attım. David afallamıştı. Çok hızlı hareket ediyordum. Hareketlerime ayak uyduramıyordu. Göğsüne bir yumruk attım. İki eliyle bunu durdurdu. Ama unuttuğu bir şey vardı. Benim de iki elim vardı. Sağ elim kadar güçlü olmasa da sol elimle yüzüne bir yumruk geçirdim. Yüzü kanıyordu. Neresini tutacağını bilmiyordu. Her yeri acıyor olmalıydı. Açıkçası bu, şu an hiç de umurumda değildi. Üzerime yürüyüp bir tekme attı. Bunu durdurmak için kılımı bile kıpırdatmadım. Bana vururken bile gülüyordum. Seyircilerin sesi kulaklarımı sağır edecek gibiydi ama onlar bile umurumda değildi. Tekmesi hiç de sert değildi. Ona gerçek bir tekme nasıl olur göstermek için etrafımda bir tur döndükten sonra bana vurduğu yere hızla tekme attım. O kadar güçsüzdü ki tekmenin etkisiyle geri uçtu. Yine yerdeydi. Ben de hırpalanmıştım ama acı çekmiyordum. Düello bittikten sonra belki üç beş gün dinlenmek zorunda kalacaktım ama şimdi bunun hiçbir önemi yoktu. Seyircilerin sesini yavaş yavaş duymaya başladım. Sanki demin dövüşen ben değil de başkasıydı. Hırsla David’i yumruklayan ben değildim sanki ama hala gülüyordum. Seyirciler ayaktaydı. Beni alkışlarken David’i yuhluyorlardı. Bir kez daha bağırdım ve David’e döndüm. Karşımda çok aciz gözüküyordu. Yanına gidip başını kaldırdım ve “Bu kadar ha?” dedim. Bu kadarı onun için yeterdi. Zaten istediğimi almıştım. Seyircilere döndüm ve selam verdim. | |
|
| |
Zellana L. Tyler Demeter'in Çocuğu/Şifa Sanatı Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 2331 Kayıt tarihi : 16/12/10
| Konu: Geri: David Killer ve Fenix Blume Ptsi Mayıs 09, 2011 12:00 am | |
| 4. Tur Sonuçları:
David : Diğer yazdıklarına göre kurgun daha iyi ve hoştu. Devrik cümleler azdı. Betinlemelerde iyiydi. Uzunlukta iyiydi. Puanın 6.
Fenix : Uzunluk ve kurgu gerçekten iyidi. Puanın 6.
Düello Bitmiştir. Kazanan Fenix Blume. Tebrikler. | |
|
| |
| David Killer ve Fenix Blume | |
|