Olimpos Rpg Percy Jackson ve Olimposlular ile Olimpos Kahramanları serilerinden esinlenilerek oluşturulmuş, zirvedeki rpg forum sitesi. |
|
| Bilinmeyen Gerçek | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
Katherine M. von Dorff Poseidon'un Çocuğu/Kulübe Lideri/Pegasus Binicilik Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 4525 Kayıt tarihi : 05/03/11
| Konu: Bilinmeyen Gerçek Ptsi Nis. 25, 2011 8:19 pm | |
| Valizini merdivenlerden indirmeye çalışırken, bir yandan da Dolphus’a sesleniyordu. Normalde bir erkek olan kardeşinin ondan önce hazırlanması gerekirken, süslenmiş ve aynanın karşısında saatler geçirmiş Katherine daha önce merdivenlerden iniyordu. Derin bir nefes alırken, diğer kardeşlerinin gözlerini valizine dikmiş olduğunu gördü. Onlara kısa süreliğine gittiklerini söyledikleri halde, neden bu kadar büyük bir valiz ile gittiğini merak etmiş olmalıydılar. Ama onlara söylemeye niyeti yoktu bunun nedenini. Evlerinde bir süre kaldıktan sonra, Dolphus’u da alıp Roma Kampı’na dönecekti. Böyle olması gerekiyordu. Bu konu hakkında uzun uzun düşünmüş, en sonunda böyle olması gerektiğine karar vermişti. Kabul etmeliydi ki, bu kamptaki kardeşlerini de çok özleyecekti. “Hadi Dolphus!” Diye bağırdı merdivenlerin tepesine doğru. Sonra salonda oturmuş, onu izleyen kardeşlerine döndü. Kendisi giderse, onları düzene sokacak yeni bir liderleri olup olmayacağını düşündü. Ufak bir iç çekişin ardından, ilk olarak, kulübenin en küçüklerinden olan Judytte’ye sarıldı. En çok özleyeceklerinden biri de tüm sarışın kardeşlerin arasında kızıl kalmış bu ufaklık olacaktı. Geri dönmek gibi bir ihtimali de vardı. Yine de bilemiyordu neler olacağını. Kader Tanrıçalarından her şey beklenirdi. Tek bildiği de buydu zaten. Merdivenden duyulan ayak seslerinin ardından, başını her zamanki bol kıyafetlerini giymiş ve şapkasını takmış olan Dolphus’a çevirdi. Bu çocuğa Roma’ya gittiklerinde kıyafet alması gerekecekti. Yine de sonunda kardeşinin hazırlanmış olmasına sevinerek gülümsedi. Valizini çekerek kulübeden çıkmaya çalışırken, gerçekten daha küçük bir şey alabileceğini düşünüyordu. Ama o kadar çok kıyafeti vardı ki hepsini zor sığdırmıştı.
Kamp meydanında dikkat çekmeden yürümeye çalışarak, Thalia’nın Ağacı’na doğru ilerlemeye başladılar. Orada Katherine’nin babasının ayarladığı bir arabaya binecekler, havaalanına ulaşacaklardı. Aslında, bu uçak işi onu biraz rahatsız ediyordu. Jüpiter’in onların varlığından hoşnut olmayacağından emindi. Bu yolculuğu sağlam bir şekilde atlatabilmeleri için Jüpiter’den ve annesinden yardım dilemişti. Tüm bu yalvarışlarının işe yaramasını umuyordu. Kamp sınırına ulaşana kadar hızlı bir şekilde ilerlediler.
Sınıra geldiklerinde ağaca tırmanan Katherine, arabanın gelip gelmediğini, geldiyse nerede olduğunu görmeye çalıştı. Babasının tariflerine uyan arabayı gördüğünde, ağaçtan inmek üzereydi. Araba durana kadar onu izledikten sonra, durduğu yeri tam olarak görmek için biraz daha üste çıktı. Ulaşabileceklerinden emin olduktan sonra, ağaçtan atlayarak, neredeyse kendini sakatlayacaktı. Latince birkaç lanet söylendikten sonra, valizini tekerlekleri sayesinde çekerken Dolphus’a dönüp, şimdi hızlanmaları gerektiğini söyledi. Sınırı geçtikleri anda koşmaya başlayan iki kardeş arabaya kendilerini attıklarında rahatlamış gibiydiler. Şöför onlardan önce davranmış, bagajı açmıştı. Böylece valizlerini rahatlıkla koyabilmişlerdi. Katherine, hızlı nefesler alıp verirken, Dolphus’un da durumunun pek farklı olduğu söylenemezdi. Yolculuk boyunca hiç konuşmadılar, Katherine havaalanına geldiklerinde bilet işleri ile bir süre uğraştıktan sonra, valizlerini bıraktılar. Ağırlığın fazla gelip, para ödeceğinden korktuğu için, ödemek zorunda olmadıklarını gördüğünde sevinmişti Katherine. En azından paraları ceplerinde kalacaktı.
Uçağın kalkma saatini beklerken, bir süre kafelerde oturup sohbet ettiler. Katherine, ondaki farklılığı ve sanki sakladığı bir şeyler olduğunu seziyordu ama sessiz kalıyordu. Şu ana kadar gördüklerine dayanarak söyleyebilirdi ki o akıllı bir melezdi. Eğer böyle davranıyorsa, bilerek davranıyordu. İşte bu yüzden de Katherine işi zamana bırakmaya karar vermişti. Uçaklarına gitmelerini söyleyen anons yapılırken, ikisi de onlara saldırmaya hazır bir canavar olup olmadığına baktı. Ama kendileri dışında burada olağanüstü hiçbir şey yoktu. Rahat bir nefes aldıktan sonra, çeşitli merdivenlerden ve yollardan geçip, biletlerini hosteslere gösterdikten sonra uçağa bindiler. Oturacakları yeri bir süre aradıktan sonra çok geçmeden eşyalarını yerleştirdiler. Uzun zaman sonra Roma'daki evine döneceği için heyecanlıydı Katherine. Uçağa bindiğinde artan bu heyecanı, Jüpiter korkusunu bile bastırıyordu.
| |
| | | D. Juliet Sera Châtillon Hera'nın (manevi) Çocuğu
Mesaj Sayısı : 758 Kayıt tarihi : 14/04/11
| Konu: Geri: Bilinmeyen Gerçek Ptsi Nis. 25, 2011 10:30 pm | |
| Küçük bir yolculuk olacaktı bizimkisi… Ablam Kate’i kırmamak için onunla gidiyordum. Evindeki temizlikte de ona yardım edecektim. Evet, ben ve temizlik çok saçma ancak onu kıramazdım. Şuan benim için en değerli tek insandı. Diğer kardeşlerimde öyleydi ancak… Bilmiyorum. Kate oldukça özeldi ve beni ona çeken bir şeyler vardı. Sanki onu yıllardır tanıyor gibiydim. Düşüncelerimi bir kenara bırakarak Kate ile konuşmaya başlamıştım. O kadar eğlenceli bir kızdı ki… Keşke sakladığım gerçekleri söyleyebilseydim. Ancak korkuyordum. Oda sakladığım için kızar mıydı? Ya bir daha benimle konuşmazsa? Bu kampı kesinlikle terk ederdim. Konuşmalarımın arasında bile kontrollü davranmaya devam ediyordum. Saçlarımla oynamak istiyordum ancak bunu bile yapamıyordum. Normalde erkek gibi davranmama rağmen kız kardeşlerimle takıla takıla gerçek bir kız olmaya başlıyordum. Bu da benim için oldukça zordu. Konuşmamızın arasına giren anons’la irkildim. Tabi bu anonsu yapan kişiye de küçük bir teşekkür göndermemek olmazdı. Ayağa kalkıp etrafta canavar olup olmadığına baktım. Hiç kimsecikler yoktu. Normal kendi halinde insanlar… Dikkatimi çeken iki küçük sarışın kız çocuğuna bakıp gülümsedim. Birden kafamda anılar canlanmaya başlandı. Hiç hatırladığım ancak gerçek olan bir anı… Beş saniye sonra ancak kendime gelebilmiştim. Kate’e bakınca onun ilerlediğini gördüm. Neyse ki dikkat etmemişti bana. Boşuna hesap vermeme de gerek kalmamıştı.
Peşine takılmam ile beş dakika içinde uçağa binmemiz bir oldu. Yolcuğumun güzel geçmesini diliyordum. Kate’in Jupiter korkusu vardı ancak bir şey olmayacağını adım gibi biliyordum. Gülümseyerek uçağın konforuna ayak uydurdum. Uzun süredir bu kadar rahat ve mutlu değildim. Uyumayı düşündüm ki kabus görebileceğim aklıma geldi. İrkilerek koltuğumu dikleştirdim. Kate merakla konuşmaya başlayınca dikkatimi ona verdim. ‘‘Dolphus, iyisin değil mi?’’ Bu yanıtı ben bile bilmiyordum. Ne zaman kabus denilse yüzümün bembeyaz kesildiği bir gerçekti. Zaten şuan ki durumumu bile aklıma getirince berbatlaşıyordum. Bembeyaz bir yüz, bembeyaz dudaklar, gözlerinin altı morarmış itici mavi gözler… Yüzümün çöktüğünü bile dile getiremiyorum. Doğru dürüst yemek bile yemiyordum. Elimi anlıma koydum ve derin derin nefesler aldım. Kate’i daha fazla endişelendirmek istemiyordum tabi… Sessizce konuşuyordum. Konuşma şeklim ve ses tonum bile değişmişti. ‘‘Ben… İyiyim.’’ Kate buna inanmayacaktı tabi. Elini omzuma koydu ve tekrar konuşmaya başladı. ‘‘Biraz uyu lütfen ya da lavaboya falan git. İyi dersin sen. Yüzünü falan yıka.’’ Kesinlikle onun dediğini yapmalıydım. İlk tercih imkansız olduğu için yerimde kıpırdanıp zorla ayağa kalktım. Lavaboya vardığımda kapıyı kapatıp derin bir nefes aldım. Yüzümü yıkadım ardından da gözaltlarımı kapatmak için ten rengimle uyumlu bir kapatıcı kullandım. Neyse ki işim fazla uzun sürememişti. Kate’in yanına döndüğümde daha iyiydi. Halimi görünce gülümsedi ve gözlerini kapattı. Ben ise tekrar düşüncelerime dalıyordum. Marcus… Doğru ya, o hala kamptaydı. Keşke oda bizimle gelseydi. Zeus çocuklarının tümüyle iyi anlaşıyordum. –Drake hariç- Ama Marc’a hissettiğim duygular farklıydı. Belki sadece onun için kız gibi olmak istiyordum. Yaptığım birkaç yanlış yüzünden gerçek kimliğimi öğrenecek diye çok korktum ancak… Ondan ciddi anlamda hoşlanıyordum ben. Aklıma her gelişinde yüzümün yandığını, ellerimin ve ayaklarımın birbirine dolaştığını hissediyordum. Yine aynı şey oluyordu. Kate’in sesi ile yerimden hopladım. ‘‘Yanakların mı pembeleşti senin?’’ Büyük bir merakla sormuştu hatta gülüyordu. Ben ise ne diyeceğimi bilemiyordum. ‘‘Hayır. Ne alaka? Sadece bir şeyler düşünüyordum.’’ Kate gözlerini kısarak baktı ve konuşmasına devam etti. Resmen sorguya çekiyordu. Durmadan farklı ve birbirinden alakasız soru soruyordu. En son kimden hoşlandığımı anlamış gibiydi. Fakat oldukça saçmaydı. ‘‘Sen Adya’li den mi hoşlanıyorsun? Tanrım, Tanrım! Neden söylemedin Dolphus?’’ Ne? Adya’li mi? O benim yakın dostumdu! Gözlerimi koskocaman açarak ona baktım. ‘‘Ne Adya’lisi ya? O benim dostum abla!’’ Hala inanmıyordu. Neyse ki bunu da atlatabilirdik. Önemli olan Adya’li ve kardeşlerinin –özellikle Marc’ın- bunu duymamasıydı.
| |
| | | Katherine M. von Dorff Poseidon'un Çocuğu/Kulübe Lideri/Pegasus Binicilik Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 4525 Kayıt tarihi : 05/03/11
| Konu: Geri: Bilinmeyen Gerçek Salı Nis. 26, 2011 2:30 am | |
| Dolphus ne derse desin, Katherine emindi. Yani başka kimden hoşlanıyor olabilirdi ki kardeşi? Yüzünde bir gülümseme ile ona sorular sormaya devam ederken, Dolphus'un hala bunu reddetmesi biraz sinirini bozmuştu. En sonunda onu zorlamaktan vazgeçti ve eline aldığı bir dergiyi okumaya başladı. Uçak Roma'ya inene kadar uzun bir yolları vardı. Az önce kaçan yorgunluğu yüzünden, bir şeyler okumaya karar vermişti. Dolphus'un, sustuğu için rahatladığının farkındaydı ama eve gittiklerinde onu daha rahat sorguya çekebileceği için buna tepki vermemişti. Dergideki güzel kızlara bir süre bakarken, kendisinin böyle pozlar verdiğini düşündü. Henüz kimseye söylememişti tabi ki de ama ileride istediği mesleği seçmişti çoktan. Manken olmak istiyordu. Bazı Venüs melezlerinin olduğunu duymuştu. O neden olamazdı ki? Güzeldi, havalıydı. Üstelik poz vermeye bayılıyordu. Bazen gülmesini sağlayacak hayaller kurduğu da olurdu. Tam podyumda yürürken bir canavarın saldırısına uğramak gibi. Bunları düşünmek, yanında duran Dolphus'u neredeyse unutmasını sağlayacaktı. Ona gülümsedi ve elindeki dergiyi geri bıraktı. Arkasına yaslanırken geriye yaslandı ve gözlerini kapatıp kısa süreli bir uykuya daldı.
Birinin ona uyanmasını söylediğini duyduğunda, yavaş yavaş kendine geliyordu. Bir an için etrafına bakındığında, yolcuların yavaş yavaş inmeye başladığını gördü. Sorunsuz bir yolculuk yaptıkları için şaşırmıştı aslında. Ama bundan şikayet edecek hali yoktu. Dolphus'un sırt çantasını alıp ona uzattıktan sonra, kendisininkini de alarak, hızlı bir şekilde oradan çıktılar. Pasaport kontrollerini geçerken, görevlinin Dolphus'u durdurması üzerine biraz oyalandılar. Katherine, onun sisi kullanarak adamı ikna ettiğini fark etmişti ve bu merakının artmasına sebep olmuştu ama yine susmaya devam etmişti. Bir an önce evine gitmek istiyordu. Orası güvenliydi, üstelik Dolphus'u sorguya çekmek için de idealdi. Valizlerini aldıklarında, son bir kez izlenip izlenmediklerine baktıktan sonra, ikisi de hızlı bir şekilde, yolcu bekleyen taksilerden birine doğru ilerlediler. "Adiuvare potetis?" Diye sordu bagajın kapağını yeni açmış şöföre. Adam inip onların yerine valizleri bagaja yerleştirdikten sonra, Katherine öne oturdu ve şöföre yolu tarif etmeye başladı. Konuşmadığı zamanlarda camdan dışarıya bakıyor. Atalarının yaşadığı bu yeri en ince ayrıntısına kadar incelemeye çalışıyordu.
Taksi durduğunda adama parayı uzattı ve bagajdan valizlerini alıp Dolphus'u bekledi. O da eşyalarını çıkardığında kardeşine gülümsedi çünkü yürümeleri gerekecekti. Evin yerini güvenlik açısından gizli tutuyordu. Oraya gitmek için ormanın içerisine girmeleri ve göl kenarına ulaşana kadar ilerlemeleri gerekiyordu. Ellerindeki valizlerle bu biraz zor olacaktı ama başka şansları yoktu. Yola çıkmadan önce bunu yapacaklarını zaten anlatmıştı Dolphus'a. Bu yüzden rahattı. Derin bir nefes aldı ve sırtındaki çantasını, valizlerden birinin üzerine koyduktan sonra, onları çekmeye başladı. Kardeşinin arkasından geldiğini biliyordu, yine de ara sıra arkasına bakıyordu. Bitkilerin etrafa yaydığı hoş koku, yola çıktıklarından beri üzerinde olan gerginliğin hafiflediğini hissediyordu. Göl kenarına ulaştıklarında, bazı yaprakları kenara çekerek evinin bahçe kapısını buldu ve içeri geçti. "Üzgünüm, misafir odamız yok. O yüzden şimdilik Adyali'nin odasında kalacaksın." Bunu dedikten sonra ona anlamlı bir şekilde güldü. Dolphus, onun neden güldüğünü tabi ki de anlamıştı bu yüzden gözlerini devirdi. Katherine onun bu davranışına yeniden gülerken, Dolphus'un içeri girmesi ile kapıyı kapattı. Valizleri girişte bırakırken, Dolphus'u kolundan tutup çatı katına çıkardı. "Sen burada kalacaksın. İstediğini yapabilirsin." Tam çıkacakken geri döndü. "Ah. Ama Adyali'nin özel eşyalarına dokunmak yok. Zaten neler olduğunu anlarsın." Ona gülümsedikten sonra kendi odasında gitmek için merdivenlere yöneldi. Burayı özlemişti.
Adiuvare Potetis?* = Yardım eder misin? | |
| | | D. Juliet Sera Châtillon Hera'nın (manevi) Çocuğu
Mesaj Sayısı : 758 Kayıt tarihi : 14/04/11
| Konu: Geri: Bilinmeyen Gerçek Salı Nis. 26, 2011 3:25 am | |
| Ayaklarım ağrımaya başlamıştı ancak bunu görmezden geliyordum. Her an ölebilirdim. Üstelikte Adya’nın odasında kalıyordum! Bu gerçekten berbat bir şeydi. Kate’in sözleri durmadan kulağımda çınlıyordu. ‘Adyali’nin özel eşyalarına dokunmak yok.’ Dokunmak yokmuş! Çok umurumda ya sanki? Adya sadece benim dostum. Ama sevgili kardeşim ve kamptaki o Afrodit kızları beni aşık sanıyordu. Ah rezillikti. Nasılsa odayı öğrenmiştim. Bu yüzden aşağıya inip valizimi almayı düşündüm. Yavaş adımlarla etrafı inceleye inceleye aşağı inmiştim. Gerçekten mükemmel bir ortamdı. Üstelik buraya erkeklerin girmesi de yasaktı. Tek erkek ben olduğum için gülümseme yüzüme yayıldı. Kendime erkek diyebildiğime hala inanamıyordum. Valizimin ağır olmasına aldırış etmeyip yavaş yavaş merdivenlerden çıkardım. Aslında benim valizim bu kadar ağır değildi. Yine de bu düşünce ile fazla oyalanmadım. Adyali’nin odasına vardığımda kapıyı yavaşça kapattım. Valizi yatağın önüne bırakınca rahatladım. Şimdi sıra küçük bir duştaydı. Rahatlamamı sağlayacak tek yer… Banyoya vardığımda büyük bir mutlulukla etrafa bakındım. O kadar güzeldi ki… İnsanın buradan çıkası gelmiyordu. Küvetin büyük musluğunu çevirip dolmasını sağladım. Küvetin çaprazında bulunan büyük aynada da kendime baktım. ‘‘Haydi Dorianna, bir şey olmaz. Nasıl olsa Kate seni rahatsız etmez. Küçük bir eğlenceden zarar gelmez.’’ Sonunda gözlerimi kapadım ve küvetin yanına oturdum. Teker teker üstümdekileri çıkarmaya başladım. Hatta peruğumu bile çıkarmıştım. Üstümdeki bütün yük kaybolmuştu sanki… O kadar rahatlamıştım ki. Kesinlikle bu kadar mutlu olmamıştım.
…
Banyodan çıkar çıkmaz bornozumu üstüme giydim ve koşar adımlarla elbiselerimle birlikte Adya’nin odasına gittim. Kapıyı hızla kapattım. –ki oldukça sesliydi- Adya’nın aynasında bornozlu kendime baktım. Saçlarım ne kadar uzamıştı öyle… Ayrıca zayıflamamda yaramıştı sanki. O kadar güzeldim ki… Herhalde herkes beni kız olarak bilseydi manken olurdum. Birden kıkırdamaya başlamıştım. Kız olmak gibisi yoktu. Kendimi yatağın üstüne attım ve derin bir nefes aldım. ‘‘Özlemişim, hem de çok…’’ Gözlerimi kapatmış düşünürken odanın kapısının açılması bir oldu. ‘‘Dolphus, valizimi se-’’ Bu Kate’in sesiydi. Hızla kalkıp ona baktım. O ise gözlerini pörtletmiş çığlık atacak gibiydi. ‘‘S-Sen de kimsin? Dolphus!’’ İşte bu sefer fena çuvallamıştım. Bela gelirim demez gelir.
| |
| | | | Bilinmeyen Gerçek | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|