Kampa geldiğim günden beri, hiç adetim olmayan işler yapmaya başlamıştım. Bunun başında da erken kalkmak geliyordu. Saat 7 olmuştu henüz ve ben ortalıkta ruh gibi dolanıyordum. Kardeşlerimi rahatsız etmemek için kendimi kulübeden dışarı attım. Yapacak hiçbir şeyim yoktu. Kampa da henüz alışamamıştım. 'Ormana gidip biraz dolansam, temiz hava alsam iyi olacak' diye düşündüm. Dalgın dalgın yürürken, tanıdık bir yüz gözüme çarptı. Oliv değil miydi bu? Ne yapıyordu sabahın köründe burada? Yanına yaklaşıp "Bu saatte,burada ne yapıyorsun dostum?" diye sordum. İlk önce ürktü, sonra "Yavaş be abicim,öldürmek mi istiyorsun sen beni?" dedi kıkırdayarak.
"Korkma ısırmam" dedim gülerek. "Sen de mi uyuyamadın?" diye sordum. "Evet" dedi somurtarak. "Canım sıkılıyor, üstelik kabuslar görüp duruyorum." "Al benden de o kadar. Kamp iyi hoş da, daha fazla eğlenmek lazım. Neyse, kahvaltı yaptın mı? Çok açım!" dedim. "Tarlalara mı girsek, kızarlar ama." dedi. Sonra yüzüne sinsice bir gülümseme yerleşti. Canımız mı sıkılıyor demiştik? Yaramazlık bizi çağırıyordu sanki. Sabahın köründe kalkmıştık, tam zamanıydı üstelik. "Bir şeyler kaçırır, geri ormana döneriz. Ne olacak ki?" dedim. Yüzündeki gülümseme iyice yayılmıştı. Sanki o da bunu yapmak istiyor gibiydi.