Burada ilk günümde çok şey yaşamıştım. Ama en önemlisi ilk defa kendimi evimde hissetmiştim. İlk defa "İşte benim ait olduğum yer burası" diyebileceğim bir yere gelmiştim. Burası öyle güzel tasarlanmıştı ki DEHB burada bir problem değil de normal bir şeymiş gibi karşılanıyordu. Oysa dışarıda öyle miydi? Dışarıda herkesin farklı amaçları vardı. Özellikle de canavarların. Bize buldukları yerde saldırıyor, bizi öldürmek istiyorlardı. Şimdiye kadar ölümden iki kere son anda kurtulmuştum. Ve de içimden bir his bunların devamının geleceğini söylüyordu. Ama ben gelecekte ne yapacaktım? Kaç yaşına kadar bu kampta kalacaktım? Bu kamptan ayrıldığımda-eğer ayrılırsam- tek başıma idare edebilecek miydim? Dışarıdaki hayata uyum sağlayabilecek miydim? Bunların hepsinin benim gibi melezlerin aklını işgal eden sorular olduğu fikrine kapıldım. Artık yeni bir hayatım vardı. Ve bu hayat DEHB'ye sahip bir insanın bile isteyeceğinden fazla adrenalin içeriyordu. Bu hayatı sevmeliydim. Büyük ihtimalle de sevecektim. Burada yaşadığım heyecanı, maceraları bir daha başka yerde yaşayamayacak olmak. Burada edindiğim dostları normal hayatta edinemeyecek olmak beni üzse de her güzel şeyin bir kötü yanı vardır düşüncesi ile hayata pozitif bakmalıydım.