Kampa artık alışmaya başladım. Bir kaç arkadaşımda oldu hatta. Ancak benimde yalnız kalmaya ihtiyacım oluyor bazen. Ve Long Island Kıyısı da tam bunun için yapılmış bir yer. Edindiğim bir kaç arkadaşı ekip kendimi buraya atıyorum. Güzel bir manzarası var. Zaten denizi her zaman sevmişimdir. Umarım birisi gelip huzurumu kaçırmaz. Bir taş alıyorum ve tüm kuvvetimle fırlatıyorum onu. Suyun üzerinde bir iki kere sekiyor ve bu sırada çıkardığı ses sanki ruhumu dinlendiriyor. Ancak birden tuhaf bir şey hissediyorum. İlahi bir güç tarafından kuşatıldım sanki. Arkamı dönmemle birlikte içim ürperiyor. Bir kadın... Hemde çok güzel bir kadın. Ancak onu bu kampta daha önce gördüğümü hatırlamıyorum. Sanki başka birisi. Kısa bir süre birbirimizi süzüyoruz sonra bana '' Merhaba manevi kızım. '' diyor. İşte o zaman anlıyorum. Karşımda Zeus'un karısı Hera var. Ne yapmalıyım. Gerçekten bilmiyorum. Daha önce hiç tanrıçalarla konuşmadım ki. Ben daha hiç tanrıça görmedim. Cevap vermeliyim. '' Merhaba Tanrıça Hera. '' diyorum biraz ürkek biraz da saygılı bir tavırla. Yanıma geliyor bana bir arkadaş gibi davranıyor tanrıça. Yavaş yavaş rahatlıyorum. En azından onu ilk gördüğüm zamanki gibi korkmuyorum. Ona sormak istediğim bir kaç soru var. Fakat o bir tanrıça saygısızlık yapmamam gerekir. Uzun bir sohbete dalıyoruz. Sohbetten çok o soruyor ben cevaplıyorum. Gitmesi gerektiğini söylüyor. İçim biraz burkuluyor ama çaktırmıyorum. Önünde eğiliyorum ve başımı kaldırdığımda onu göremiyorum. Hala şaşkınım az önce bir tanrıçayla sanki uzun zamandır arkadaşmışız gibi konuşmuştum. Ancak içimdeki korku hemen gidecek gibi değil. Bir şeyler buradan gitmemi söylüyor. Adımlarım önce hızlanıyor sonra koşmaya başlıyorum. Hava da kararıyor zaten. Bir an önce kulübeme dönsem iyi olacak...