O gün yine kampta keşif gezmelerimden birine çıkmış bulunmaktaydım. Mana'mın önerisi üzerine bu kez, kano yarışlarının yapıldığı Kano Gölü'ne gidecektim. Biraz yarışlarla kafa dağıtıp eğlenecek ve sonra da tıpış tıpış kulübeme geri dönecektim. Kulübeden ayrılmadan önce aynada kendime baktım. Yakışıklı ve kendine düşkün, narsist bir Afrodit evladı değildim ama dışarıda biraz derli toplu olmak gerektiğinin de farkında bir Athena oğluydum. Saçlarımı dağıttım. Her zamanki gibi spor giyinmiştim fakat tarzım buydu zaten. Biraz daha kendime baktıktan sonra kano gölüne doğru ilerlemek üzere kulübemden ayrıldım. Yolda Mana'mı görmek umuduyla ilerliyordum. Elimde kampın haritası, en ufak ayrıntının detayına inerek inceliyordum. Mimari, harikaydı. Ağzımı açık bırakacak derecede güzeldi. Tam ilerliyordum ki çığlıklar, fısıltılar, kahkahalar duymaya başladım, ardından adımlarımı hızlandırarak haritama baktım. Yol, Kano Gölüne gidiyordu. Antik Yunanca yazan bir şeyler vardı, ama okumaya fırsat bulamadan bir kız kolumdan çekti. "Heey, beraber ekip oluyoruz, haydi." dedi. Kendimi geri çektim. "Yavaş ol bakalım, sen kimsin?" diye sorduğumda kız iç çekti. Ama bu sırada hala kolumdan tutmaya devam ediyordu.