Olimpos Rpg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Olimpos Rpg

Percy Jackson ve Olimposlular ile Olimpos Kahramanları serilerinden esinlenilerek oluşturulmuş, zirvedeki rpg forum sitesi.
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 İradenin Zırhı

Aşağa gitmek 
4 posters
YazarMesaj
Nemesis
Tanrıça
Tanrıça
Nemesis


Mesaj Sayısı : 71
Kayıt tarihi : 28/02/11

İradenin Zırhı Empty
MesajKonu: İradenin Zırhı   İradenin Zırhı Icon_minitimePerş. Mart 17, 2011 10:53 am

Not: Bıçak Sırtı Rp sinin devamıdır.

Burnuma dolan ağır ve kötü koku, bir tanrıça olduğumdan olsa gerek, ne kadar dayanma sınırlarımı zorluyor olsa da, burada olmamın önemi, içimdeki hoşnutsuzluğu etkili bir biçimde bastırarak öne çıkıyordu. 'Buraya aitim. Doğru olan bu.' diye geçirdim içimden, ama sanki zihnim de çaresizce inanmaya çalışıyordu buna. Mantığımla savaş vermeye yeminli olan kalbim, dönüp yan gözle diğer tarafa bakmamı emretti. Sonuçta orada, umarsız ve geri dönüşü olmayacak bir biçimde aşık olduğum varlık duruyordu. Gözlerimi ona dikmiş olduğumu gören Krios, hafifçe, neredeyse belirsiz bir biçimde gülümsedi. Kısacık bir anlığına bile olsa görmüştüm bunu. Onu anlayabilen, hatta bir parça da olsa anlamayı denemiş olan tek kişi bendim. Benim yanımda olduğu zaman Titan olduğu için dışlanması da, çok güçlü olduğu için lanetlenmesi de gerekmiyordu. Ben de, Kronos'a belli etmemeye özen göstererek sıcak bir bakış yolladım ona. Sabırsız ve aksi Titan tanrısı, gözlerinin önünde 'saygısızlık' olarak addettiği en küçük bir sevgi belirtisini bile hoş karşılamıyordu. Bu hiç mantıklı değildi, adil değildi, ama şu anda yapabileceğim başka bir şey yoktu. Kısacık bir anlığına Tanrılar'ın şehri, Olimpos geldi aklıma. Bu, onlara yaptığım ikinci ihanetti. Birincisinde olduğu gibi hemen affedilecek türde bir ihanet de değildi bu seferki, çünkü sadece mantığıma uyarak değil, kalbimin sesini dinleyerek yapmıştım seçimimi. Afrodit denen yüzeysel tanrıça bozuntusunun, seçimimi duysa ne diyeceği geldi aklıma ve kendi kendime keyiflendim. Evet, heyula gibi bir yapısı da olsa, kafasında kocaman keçi boynuzları da olsa, gönlüm ferman dinlememiş, intikam ateşiyle dolu bu titanı seçmişti. O sırada konuşmaya başlamış olan Kronos'un sesi, başımı ona çevirmeme neden oldu. 'Hazırlıklar tamam. Artık başlayabiliriz.' Krios başını salladı. Ben bir şey söylemedim, aklımı her tür düşünceden uzak tutmaya çalışıyordum. Sadece intikama odaklandım. Sonra bir anda, arkamızdan gelen ayak seslerini işittim. Bir anda gerilen Krios, 'Misafirlerimiz var.' dedi kısık bir sesle. Elim adalet kılıcının kabzasında, olabilecek her şeye hazırlıklı olarak arkama döndüm. Gelenleri görünce, pek de şaşırmayarak kaşımı kaldırdım. Gerçekten ilginç bir karşılaşma olacaktı.


En son Nemesis tarafından Cuma Mart 25, 2011 1:40 am tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Alexander
Hera'nın (manevi) Çocuğu
Hera'nın (manevi) Çocuğu
Alexander


Mesaj Sayısı : 37
Kayıt tarihi : 15/02/11

İradenin Zırhı Empty
MesajKonu: Geri: İradenin Zırhı   İradenin Zırhı Icon_minitimeSalı Mart 22, 2011 3:14 am

Nemesis'ten nefret ediyordum. Onun adalet zırvalıkları beni bayıyordu fakat binlerce yıllık sürgün hayatı bana bazı şeylere katlanmayı öğretmişti. Nemesis bunlardan en küçüğü sayılırdı. Krios ile Nemesis'in bir anlık bakışını yakalamıştım ama yine de müdahale etmiyordum. Onlar üzerinde mutlak güç sahibi olmam için her zaman gaddar olmam gerekmiyordu. Krios'u zaten yüzyıllar önce lanetlemiştik ve benimle başa çıkamazdı. İkisi de benimle başa çıkamazdı ve ikisi de tanrılardan nefret ediyordu. Ben bunları düşünürken yeri göğü inleten bir kahkaha duydum. Casuslar mı ? Hangi salak buna cesaret edebilirdi ki ? Sesleri dinledim ve varlıkları kafamda tarttım. Dağın yüzeyini bir harita olarak kullanabiliyordum. Ve karşımda üç tanesi çok güçlü beş tane canlı vardı. "İki tanesi melez olmalı." diye düşündüm. Bu üç tanrı ya üç büyüklerse ? Ama bu düşünce hemen aklımdan silindi. Zeus , Poseidon ve Hades asla buraya gelecek kadar cesur olamazlardı. O kadar cesur olsalar bile asla bir fikir birliğine varamazlardı. İçim rahattı çünkü beni durduramayacak tanrılar gelmişti muhtemelen. Krios kısık sesle bir şeyler mırıldandı yanıma gelip. Ne kadar da ürkek görünüyordu şu zamanda... Mutlak güç sahibi sanılan Krios yanımda bir dilenci gibi duruyordu sanki. Ama bu durumunu atlatacaktı. Savaş onun gücüydü. Gücünü şiddetten ve savaştan alırdı Krios... Krios ve Nemesis'e elimle işaret ettim beni takip etmeleri için. Orduya herhangi bir emir vermeye gerek duymuyordum bu sırada. Bu tanrıları biz de halledebilirdik. Birkaç dakika sonra işte tanrılarla karşı karşıyaydık. Gaia aşkına ! Tanrıları gördükten sonra Nemesis ve Krios bana baktılar. Endişelendiğimi ya da korktuğumu düşünüyorlardı herhalde. Ben ise kafamı geriye atıp kahkahalarla gülmeye başladım. O kadar çok kahkaha atmıştım ki yer zangırdıyordu. En sonunda gülmeyi bıraktım ve karşımdaki tanrılara baktım. "Ah , sizi lanet olası tanrı bozuntuları. Nasılsın Ares ? Krios'la savaşmaya gelmişsindir umarım. Yoksa savaşamayacak kadar güçsüz ve korkak mısın ? Dionysos ? Şarap içmeyi unutup ne zamandır benim yerime gelmeye cesaret edebiliyorsun ? Ve sen Hermes. Bu işe hiç bulaşma yoksa o ayakkabılarındaki kanatları keser ve seni Tartarus'un en dibine atarım ! " Sustum ama tanrıların konuşmasına izin vermeden tekrar başladım. Karşıdaki iki tane melezi şimdi daha iyi görüyordum. "Bir Zeus oğlu da buradaymış. Torunum , yoksa ölmek mi istiyorsun ? Tahtımı düşüren kahrolası Zeus'un oğlunu öldürmek şu tanrı bozuntularını öldürmekten bile daha zevkli olacak ! Ve sen Nyks oğlu. Annen burada değil ama burada olsaydı emin ol ki bizim tarafımızda olurdu. Yanlış taraftasın. Çelişkiye düştüğünü biliyorum. Titanların tarafına gel ve tanrılar yıkılsın. Kimin umurunda ki ? Her zaman gece olacak dünyada. Annene layık olduğunu ispatlamanın zamanı geldi. " Karşımdaki melezlere ve tanrılara baktım. Onlardan daha güçlüydük. Hepsi kararlı görünüyordu fakat hiçbiri de tam olarak cesaret edemiyordu konuşmaya. Yine de şapşal Dionysos bile savaşmaya hazır gibiydi...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Kumon Desert
Hera'nın (manevi) Çocuğu
Hera'nın (manevi) Çocuğu
Kumon Desert


Mesaj Sayısı : 9
Kayıt tarihi : 13/03/11

İradenin Zırhı Empty
MesajKonu: Geri: İradenin Zırhı   İradenin Zırhı Icon_minitimeSalı Mart 22, 2011 6:47 am

Pekala. Burası bir dağa göre fazla mı sıcaktı? Yoksa bana mı öyle geliyordu? Bedenimi bir sıcak aldı götürdü. Nemesis'ten mi geliyordu bu sıcaklık? İçimdeki aşk ateşi beni kavuruyordu herhalde. Hayır hayır. Kendine gel Krios. Sen savaşın ve gücün titanısın. Şimdi bunları düşünecek zaman değil. "Bu işe hiç bulaşma yoksa o ayakkabılarındaki kanatları keser ve seni Tartarus'un en dibine atarım!" Kronos bir şeyler geveliyordu karşımızdakilere. Egosunu tatmin etmeye çalışıyor işte. Aklımdan geçenlerin uzaktan yakından yüz ifademle alakası yoktu. Son derece ciddi ve savaşma isteğiyle bakıyordum karşımdakilere. Nyx ve Zeus çocuklarının ne işi vardı burada? Çerez niyetine gelmediklerine dair keskin şüphelerim vardı. Gözlerimi onlardan ayırmayacaktım. Kronos'a baktım. O kadar zevk alıyordu ki laf atmaktan, her an ani bir saldırıyla karşılaşabileceği ihtimalini aklının ucundan bile geçirmiyordur. Hermes, Dionysos ve Ares. Salak kardeşimin dediğine bakılırsa Ares'le karşılaşacaktım. Aslında onunla karşılaşmak benim için büyük bir zevk olacaktı. Hermes'i Nemesis alacaktı. Nemesis için kolay olacaktı. Son olarak Kronos, Dionysos'u sos gibi ezecekti. Diğer iki melez hangimize saldırırsa saldırsın, bir gözüm onları takip edecekti. "Ve sen Nyks oğlu. Annen burada değil ama burada olsaydı emin ol ki bizim tarafımızda olurdu. Yanlış taraftasın. Çelişkiye düştüğünü biliyorum. Titanların tarafına gel ve tanrılar yıkılsın. Kimin umurunda ki ? Her zaman gece olacak dünyada. Annene layık olduğunu ispatlamanın zamanı geldi." Kronos'un bir melezi bizim tarafımıza çekmesi yararımıza olacaktı. Nemesis'e gözümün ucuyla baktım. Keskin bakışlarıyla Hermes'i tartıyordu. Onun için kolay bir rakip olmasını umuyordum, hatta biliyordum. Onunla bütün savaş bilgilerimi paylaşmıştım. Bir tanrıça olarak neredeyse Ares'ten bile daha çok savaş gücü var diyebilirim. Dionysos Kronos'un bir elini sallamasıyla yere devrilecek bir tanrı. Ama şimdi durduğu savaş pozisyonuna göre eğer Kronos Dionysos'u hafife alırsa, Dionysos'un onu alt edeceğinden şüpheliyim. Tabi şu melezlerin yardımı da olduğunda Kronos bayağı bir uğraşacak. "Ares'i bana bırakın. Gerisini size bırakıyorum," diyerek Ares'e baktım. Elinde duran kılıcıyla bana bakıyordu. Gözlerindeki ateş boynundan vücuduna, oradan da kılıcına yayılıyordu. O da benim gibi savaşmak istiyordu. Hangimizin güçlü olduğu şimdi belli olacaktı. "Başlayalım. Zeus'un oğlu." "Memnuniyetle," diyerek kılıcını kavradı. Nemesis Hermes'le karşılaşmak için silahını çıkarmıştı. Kronos'un tırpanı her zamanki gibi elindeydi. Benim elimde hiçbir tanrının elini bile süremeyeceği ametist kılıcım vardı. Parıltısıyla dağın üzerindeki karları mor renge boyuyordu. Othrys Dağı daha önce bir çok savaşa konukluk etmişti. Fakat böylesine güçlü bir savaştan sağ çıkarsa, dayanıklılığını kanıtlamış olacaktı. İlk hamleyi Kronos yaptı, Dionysos ve iki melez geri adım attılar. Ardından Ares üzerime doğru bir kılıç darbesiyle geldi. Son anda karşıladım ve geri püskürttüm. İkimiz de savaş konusunda tecrübeliydik. Kimin kazanacağı konusunda en ufak bir fikrim yoktu. Zorlu bir düello olacaktı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Hermes
Tanrı
Tanrı
Hermes


Mesaj Sayısı : 78
Kayıt tarihi : 01/03/11

İradenin Zırhı Empty
MesajKonu: Geri: İradenin Zırhı   İradenin Zırhı Icon_minitimePerş. Mart 24, 2011 5:57 am

Dağın içinde ilerlerken hiçbirimiz bir şey konuşmuyorduk. Bu gerçekten zorlu bir karşılaşma olacaktı. Ben hem garip bir heyecan hem de endişe duyuyordum. Endişem tabi ki yapacağımız savaştan dolayıydı. Heyecanım ise… Nemesis’i göreceğim için.

Gözümün ucuyla diğerlerine baktım. Onlar da gergin görünüyordu. Yolumuz azaldıkça ortamın o boğucu sıcaklığı da artıyordu. Tam titanların yanına varmak üzereydik ki güçlü bir kahkaha sesi etrafta yankılandı. Dionysos “Zeus aşkına!” diye söylendi. “Bu da neydi?” Ona bakarak “Bilmiyorum.” dedim. “Ama arkamızdan geliyordu.” Durup geldiğimiz yöne doğru baktım. Biraz sonra karanlıkların içinden savunma pozisyonunda yavaş yavaş yürüyen Ares’i gördüm. Bizi görünce pişkin pişkin “Merhaba çocuklar!” dedi gülerek. Hepimiz şaşırmıştık. Ben gözlerimi devirerek “Baş belası abimiz de geldi Dionysos.” diye yakındım. “Ares, böyle sinsilikler sana hiç yakışıyor mu?” O cevap vermek için ağzını açmak üzereyken “Haklısın, tam sana yakışan bir hareket.” diyerek sözünü kestim ve diğer tarafa dönüp yürümeye devam ettim.

Şimdi 5 kişi olmuştuk. Ares’in gelmesine içten içe sevinmiştim. Sonuçta o savaş tanrısıydı ve varlığı çok işimize yarayacaktı. Biraz daha ilerleyince sonunda rakiplerimizle karşı karşıya geldik. Onlar da hazırlanmış bizi bekliyorlardı. Kronos kibirli ve saçma bir konuşma yaparak bizi selamladı. Ben onu ciddiye bile almıyordum. Gözlerim tek bir noktaya sabitlenmişti. Nemesis’e…

İki yüz yıl sonra onu bu kadar yakından görüyordum işte. Yanında boynuzlu Krios vardı. Krios nefretle açılan gözlerini Ares’e ve onun elindeki Kaos kılıcına dikmişti. Ben dayanamayıp Krios’a hitap ederek “Boynuzların yine her zamanki gibi çok güzel Krios.” diye seslendim. “İstersen sana onları daha parlak hale getirebilecek bir hediye verebilirim.” Krios’un ayaklarının dibine doğru tükürdüm ve gülümsedim. Krios tam bana doğru bir hamle yapmıştı ki Kronos onu engelledi ve Ares’i işaret etti. Kronos daha sonra hâlâ aynı ukala tavırla Dionysos ve melezleri süzmeye devam etti. Nemesis de bana öfkeyle bakıyordu. Adalet kılıcı elinde ışıl ışıl parlıyordu. Kendi kendime, seninle dövüşeceğim sanırım, diye mırıldandım. Ne kadar ironik bir durumdu.

Nemesis, Krios’un yanından ayrılıp birkaç adım attı. Gözleri benim üzerimdeydi. Ben de kendi grubumdan uzaklaşıp Nemesis’in gittiği yöne yürüyordum. İkimiz de tetikteydik. Nemesis kılıcını savunma pozisyonunda kaldırdı. Onun bakışlarından beni küçümsemeye meylettiğini anlayabiliyordum. Eğer bu şekilde devam ederse yanıldığını anlaması pek uzun sürmeyecekti. Ben de gözlerimi kapatıp açınca Hephaistos’un benim için özel yaptığı zırha büründüm. Bu zırh hem çok sağlam hem de hafif olacak şekilde tasarlanmıştı. Ben tanrıların en hızlısıydım ve zırhı giydiğimde bile öyle olmam gerekiyordu. Daha sonra sağ elimde tuttuğum Kadüse asamı elimde çevirdim. Ucundaki Tartarus ateşi iyice harlanmış, etrafa kıvılcımlar saçıyordu. Asamı iyice kavrayarak Nemesis’e gülümsedim. “Görüşmeyeli nasılsın Nemesis?”
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Nemesis
Tanrıça
Tanrıça
Nemesis


Mesaj Sayısı : 71
Kayıt tarihi : 28/02/11

İradenin Zırhı Empty
MesajKonu: Geri: İradenin Zırhı   İradenin Zırhı Icon_minitimeC.tesi Mart 26, 2011 1:52 pm

Oluşturdukları saftan ayrılıp bana doğru yürümeye başlamış olan Hermes'i biraz kibirli bir ifadeyle süzmeye başladım. Rakibi olarak benim karşıma çıkabileceğini düşünüyordu demek. Ne saçmalık. Hafif, alaycı bir tebessüm dudaklarımı sıyırırken Adalet kılıcını kaldırıp yüzümün önüne tuttum ve bir elimi üzerine koydum. Konsantre olmak istiyormuş gibi gözlerimi kapadığımda cılız bir rüzgarın etrafımda uçuştuğunu hissettim. Bir süre sonra zarif cüppemin yerini,basit ve oldukça kullanışlı olan savaş zırhım almıştı. Biraz önce açık olan saçlarım da, ensemde dağınık bir topuz halini alacak şekilde toplanmıştı. Gözlerimi tekrar açtım ve bir iki adım attıktan sonra durmuş olan Hermes'e baktım. Kadüseus asasını önünde bir kılıç gibi tutmuş, bana gülümsüyordu. Bunu görünce, biraz alaycı bir şekilde de olsa, ben de sırıttım ona. 'Görüşmeyeli nasılsın Nemesis?' Başımı hafifçe eğerek kadim reveransı verdikten sonra, 'Hermes. Ne kadar zaman oldu, söylesene? İki bin yıl falan mı?' Birkaç adım daha öne çıkarak kendi grubumdan ayrıldım. Artık beni ilgilendiren tek bir kişi vardı. 'Bu şekilde karşılaşmamız ne üzücü, değil mi?' dedim durup tatlı bir ses tonuyla, başımı bir tarafa yatırarak. Zeus'un oğlunun yüzünde bir anlığına belirip kaybolan bir ifade, aynı hisleri paylaştığını söylüyordu. Belki de... biraz daha fazlasını mı? Bunun üzerinde fazla durmamaya çalıştım. Düşmanım olarak gördüğüm tanrının çocuğu bile olsa Hermes'in yeri Olimposlular arasında hep ayrı olmuştu. Ama hak ettiği yerin çok daha aşağısında kalmış ve hiçbir zaman yükselememişti. Zihnimi bu zırvalıklardan uzak tutmak için bakışlarımı asasına çevirdiğimde, farklı bir şeyler dikkatimi çekti. Dudak büktüm. 'Kadüseus'unun geliştiğini görüyorum. Bu değişikliğin sana pek yardımcı olmayacak olması gerçekten de kötü.' Bununla birlikte, aramızdaki sözler anlamını yitirmişti. Keskin, düşmanlarımın kanını donduracak türde bir savaş çığlığıyla öne atıldım. Hermes kılıcımın darbesini asasıyla engellemişti. Oluşan enerji akımı, ikimizi de biraz geriye gitmeye zorladı. Sonra tekrar asasını kullanarak üzerime doğru bir alev topunun gelmesine neden oldu. Kılıcımı kaldırarak pek de güçlü sayılmayacak bir kalkan oluşturdum. Neyse ki alevlerin etkisini azaltmaya yetmişti. Yine de çevremdeki havanın fark edilir derecede ısındığını hissetmiştim. 'Bu da ne böyle? Bu kadar güçlü bir alevin kaynağı neresi olabilir?' diye geçirdim içimden. Yine de dalga geçtiğinde ve kılıcı tekrar saldırı pozisyonuna aldığımda, ona sataşmaktan alıkoyamadım kendimi. 'Yapma, Hermes, elinden gelenin en iyisi bu olamaz. Benden bile hızlı olan bir tanrıdan çok daha iyisini beklerdim açıkçası.' Sonra hızımı gerçekten kullanmaya, Hermes'e farklı yönlerden saldırmaya başladım. Kendim de en hızlı tanrıçalar arasında sayıldığım için, onu kışkırtıyor, tüm gücünü kullanmasını sağlamaya çalışıyordum.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
İradenin Zırhı
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Olimpos Rpg :: Kamp Dışı :: Othrys Dağı-
Buraya geçin: