Olimpos Rpg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Olimpos Rpg

Percy Jackson ve Olimposlular ile Olimpos Kahramanları serilerinden esinlenilerek oluşturulmuş, zirvedeki rpg forum sitesi.
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 T.M. Addison

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Tristan Micah Addison
Hermes'in Çocuğu
Hermes'in Çocuğu
Tristan Micah Addison


Mesaj Sayısı : 565
Kayıt tarihi : 14/03/11

T.M. Addison Empty
MesajKonu: T.M. Addison   T.M. Addison Icon_minitimeSalı Mart 15, 2011 12:15 pm



Gecenin dipsiz bucaksız karanlığı beni de benliğiyle sarmıştı. Üşümüyor, korkmuyordum. Ben, bu karanlığın hizasında hayat bulurdum. Derince verdim ne zamandan beri tutmakta olduğum soluğumu. Sonunda peşimdeki o tuhaf yaratıklardan kurtulmayı başarmıştım. Bunu gerçekten yapmıştım! Umudumun son birkaç damlasını da harcadığım vakit, beynimin içinde çınlayan o eşsiz ses, bana başarabileceğimi fısıldamamış mıydı zaten?

Hayatımın bundan sonrasının nasıl olacağı hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu. Nasıl çıktığını anlamadığım bir yangın, evimi yıkmış, ailemi öldürmüştü. O kargaşa sırasında yalnızca ben, kurtarılabilmiştim. Zaten böyle durumlarda hep en sönük elmas hayatta kalmayı başarmaz mıydı? Yuvamı çok özlüyordum ama bunu kendime itiraf edemeyecek kadar da taş kalpli ve duygusuzdum. En azından, yıllar içinde duygularımı istediğim şekilde hissedebilmeyi öğrenmiş, beynimi kalbime kapatmayı başarabilmiştim. Ben... Her zaman kendini kandırdığının bilincinde ama zavallı olduğu gerçeğinden sonuna kadar kaçan, çaresiz bir adamdım. Evet, artık çocuk değildim. Dünyada var olmadığını düşündüğüm o yaratıklarla mücadeleye giriştiğimden beri, kendimi çok daha bilge, çok daha olgun, bir o kadar da fazla kafası karışmış hissediyordum. Tam olarak ne olduklarını veya benden ne istediklerini anlayamamıştım, bunun için gayret etmek yerine son bir çabayla canımı kurtarmak için oradan uzaklaşmıştım. Peşime düşen yaratıkları, gecenin gölgelerinin içine saklanarak atlatmıştım. Şansım yaver gitmişti ve en sadık dostum beni yine kollarına almış, kucaklamıştı. Benden onlarca yaş büyük olduğunu tahmin ettiğim bir ağacın gövdesine dayanarak yere, yağan yağmurla ıslanarak çamur kıvamına gelmiş, kuru yapraklarla bezeli toprağın üzerine oturdum. Çevremdeki ıslaklık veya gök gürültüsü, beni rahatsız etmek için fazla basit doğal olaylardı. Kafamı yukarı doğru kaldırdığımda, ayın parıltılı ışıltısıyla karşılaşarak kendi kalp çarpıntımın alışılmış dışı ritmiyle yerimden zıpladım. Ay sanki benimle konuşmak, bana hükmetmek istiyor, ona hürmet edenlerden biri olmamı sağlamak için, çekimini üzerime vuruyordu. Dolunaydı bugün... Şüphesiz, birçoğunun korktuğu o büyük köpekler onun için boyuna uluyordu. Ay onları da himayesine almış, kendi kurallarına göre uysallaştırmıştı. Gecenin karanlığındaki diğer her şeyin aksine, ay vahşi değildi. Soğuktu ve güçlüydü, muazzamdı ama elinde tuttuğu güç onun sevecenliğine oranla yalnızca beyaz kağıt üzerindeki siyah bir noktaydı. Yerçekimi... Ay ona bile karşı koyacak kadar kudretliyken, bu kadar alçakgönüllü olmayı başararak, benim saygımı kazanmıştı. Belki yağmur damlalarının verdiği rahatsızlığa rağmen onu izlemeye başladığımdan beri amacı buydu. Beni de sadakat çemberine katmayı başarmıştı...

Kendi düşüncelerime o kadar dalmıştım ki, etrafında eşsiz, parıltılı bir hale bulunan kız çocuğu, benimle konuşana kadar fark edemedim. Bakışlarında doyumsuz bir açlığın yanı sıra, anaç bir şefkat bulunan kız "Ay bugün her zamankinden çok daha parlak, değil mi?"diye sorduğunda, istem dışı olarak irkildim. Korktuğumu fark etmek onu üzmediği gibi, sevindirmemişti de. Aynı durgun surat ifadesiyle beni süzmeyi, yaptığı çok doğalmış gibi büyük bir özgüvenle sürdürdü. Onda, bende olmayan bir şey, bir güç, bir ilahiyet vardı. Aramızdaki bu fark o kadar belirgindi ki, neredeyse havada elle tutulabilecekti. Tehlikeliydi, ama bir şekilde ondan korkması gereken kişi olmadığımı biliyordum. En fazla yedi veya sekiz yaşında görünüyordu ama bakışları, binlerce yılın yaşanmışlığıyla parlıyordu. Bende önünde diz çökme isteği uyandıracak kadar ulu, üzerimdeki hırkayı çıkarıp ona uzatmamak için kendimi zor tuttuğum kadar da narin görünüşlüydü. Kim veya ne olduğunu bilmiyordum ama, bu kızın benimle aynı tarafta olduğu gerçeğini, içten içe biliyor, hissediyordum. Bir süre daha birbirimizi incelemeyi sürdürdükten sonra, aklıma bana sorduğu soru geldi. Başımı kaldırıp tekrar aya baktım ve "Evet, sihir gibi." yanıtını verdim. Cevabımdan memnuniyet duyan kız gülümseyerek bana doğru birkaç adım attı ve aramızdaki mesafeyi kapattı. "Sana ismimi veremem yabancı ama, ayın bekçilerinden biri olduğumu bil." dedi. Ayın bekçilerinden biri olmasının, benim için ne ifade etmesi gerektiğini bilmememe rağmen, cahil konumuna düşmemek istediğimden onay verircesine başımı salladım. Kız suratına onu daha da mucizevi kılan bir gülümseme yerleştirdikten sonra "Niyetinin iyi olduğunu biliyorum fakat, burada kalman sakıncalı. Ay Tanrıçası bu gece bu ormanda avlanacak." diyerek sözlerini devam ettirdi. Ay Tanrıçası? Bu soruyu sesli sormadığımdan emindim ama kız zihnimi okumuş gibi "Evet, Ay Tanrıçası. Ayın Tanrıçası. Olimpos'un Nuru, Saflığın Koruyucusu, Avcıların Kraliçesi. Kimden bahsettiğimi anladın değil mi? Yüce Artemis'ten elbette." dedi. Artemis ismini hayatımın çeşitli sahnelerinde duymuştum ama kim olduğuna dair pek bir fikrim yoktu. Bir mitolojide geçen tanrıçalardan biri olması ihtimaldi. Karşımdaki kızın suratındaki ciddiyetten, bugünün Dünya Şaka Günü olmadığını hemen anladım. O, yeterince ciddiydi ve benden ilahi bir gücün huzurundan çekilmemi istiyordu. Elimi ıslak yapraklara bastırıp yerden güç alarak ayağa kalktıktan sonra "Nedenini bilmememe rağmen sana inanıyorum Ay'ın bekçisi ve isteğini yerine getirerek buradan gideceğm. Ancak önce, eğer biliyorsan bana bugün karşılaştığım tuhaf iblisler hakkında bilgi vereceksin." dedim.

Kızın bana bağırıp çağırmasını veya bir bakışıyla canımı almasını daha mantıklı bulurdum ama o teslimiyetle başını eğdikten sonra
"Yunan mitolojisi, evlat." dedi. Bu yaştaki bir kızın bana 'evlat' demesi nedense zerre kadar tuhaf gelmemişti. Onun görüşüne aldanmamamı gerektirecek kadar bilge olduğunu biliyordum. Devam etmesi için merakla ona baktığımda, sözlerini sürdürdü. "Tanrılar, efsaneler ve o lanet iblisler. Hepsi gerçek, tüm varlıklarıyla hala yaşamlarını sürdürüyorlar. Asla hikaye olmadılar, bir zamanlar gerçekten herkes varlıklarından haberdardı. Ancak zamanla tüm bu doğaüstü unsurlar, basit ve yetisiz insan zihninde unutuldu. Şimdi dünyayı yöneten Olimpos Tanrıları yalnızca birkaç hatıradan ibaret kaldı." dedi. Küçük, bilge kızın sözlerini uzun bir suskunluk izledi. En sonunda cesaretimi toparlayarak, aklımı kurcalayan birincil soruyu sordum: "Peki benim bu sahnedeki rolüm ne?" Bir canavar veya tanrı olmadığımdan, en az sıradan bir insan olmadığımı bildiğim kadar emindim ama, o halde... Ben tam olarak neydim? Okuduğum fantastik kitapların satırları gözlerimin önünde tekrar hayat bulurken kız "Sen bir semi-tanrısın. Yani, ebeveynlerinden biri, mitolojide varlığını sürdüren tanrılardan ve diğeri, normal bir insan." cevabını verdi. Benim ağzımı açmama fırsat vermeden de "Senin gibilere bu devirde melez diyoruz. Tanrı kanına sahip ölümlüler için bence ideal bir sıfat." diye ekledi. Birkaç gün önce kor alevlerle tutuşmuş ve bu hayata veda etmiş olan annem ve babamı düşündüm. Biri, belki de benim öz ebeveynim değildi ve ikisi de bu sırrı bana açıklamaya fırsat bulamadan, bir başka aleme gitmişlerdi. Beni yanımda uçsuz bucaksız bir şüphe ve karanlık bulutu ile yalnız bırakmışlardı. Onlar... Ansızın gözümde bambaşka bir boyut kazanmışlardı. Birlikte geçirdiğimiz her gün, yaşadığımız her anı, siyah bir toz bulutu ve şüphe rüzgarıyla lekelenmişti. Ben... Hayatımda bundan daha kötü neler olabileceğini bilmiyordum. Öğrendiğim fantastik gerçekleri sindirmek çabasıyla belki saatlerce içer, bilinmezliğin kıyısında bir süre dinlenirdim ama ailemle ilgili öğrenmiş olduğum gerçek, ruhum bedenimden ayrılmadığı müddetçe beni terk etmeyecek, içimdeki hırs gün geçtikte sönmeyecekti. Bunu biliyordum çünkü ben aydınlıktan daha çok, karanlığın oğluydum. Saflıkla bezenmiştim ve saf rengim siyahla bir kez lekelendiğinde, onu bir daha eskisi gibi parlak hale getirmenin hiçbir çaresi olmadığını biliyordum. Ben, gecenin kollarına sığınan, ay ışığında heyecanlanan ve onun ışığına saygı duyan, gündüzün aydınlığını sönük bulan bir oğlandım. Hayatımın bundan sonra nasıl şekilleneceği hakkında hiçbir fikrim yoktu ama, nefes aldığım dönemin yarısını kaplıyor olabilse bile, gecenin ve onun gücünün her zaman benimle olduğunun bilincindeydim. Gece, bugün bir çocuk daha kazanmış ve siyah kuğu misali kanatlarını, onu kucaklamak için açmıştı. Gecenin kucaklamasına karşılık vermek benim için, derin bir nefes almak kadar hayat verici ve onu havaya geri katmak kadar kolaydı.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Athena
Admin/Tanrıça/Kamp Müdiresi
Admin/Tanrıça/Kamp Müdiresi
Athena


Mesaj Sayısı : 5210
Kayıt tarihi : 16/08/10

T.M. Addison Empty
MesajKonu: Geri: T.M. Addison   T.M. Addison Icon_minitimeSalı Mart 15, 2011 12:22 pm

Rp puanı: 100, tebrikler.


/Admin.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://olimpos.my-rpg.com
 
T.M. Addison
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Olimpos Rpg :: Karakter :: Karakter Oluşturma :: Rp Puanı Belirleme-
Buraya geçin: