Sıradan bir gündü…En azından bana öyle gelmişti.Okuldan eve giderken biri üzerime atladı.Az önce olduğum yerden bir arabanın geçtiğini fark ettim.Bir heykel vardı.Onun arkasına saklandım.Etrafa gizlice bir bakış attım.Herkes kaçıyordu ve sanırım bana araba atan suçluyu da gördüm.3-4 Metre boyutlarındaydı.Beni kurtaran kişide yanıma geldi.Sıradan biriydi işte.Hafif uzun boyluydu.Saçları kıvırcıktı ve siyah saçlıydı.”Senin de kaçman gerek miyor mu?” Dedim ona.“Sen niye kaç mıyorsun?” Diye cevap verdi.“Güzel cevap.Bu yaratığın benim peşime takıldığını düşünüyorum, belki onu uzaklaştırabilirim diye düşündüm.” “Galiba cesur birisin?” “Evet, biraz.Her neyse, sen niye kaçmıyorsun?” “Bu uzun hikaye, ama güven bana bu benim işim.” yerden bir taş aldım.Canavara doğru fırlattım.Ve canavara görünmeden saklandım.“Akıllıcaydı.Kesin şuan yok olmuştur.” “Daha iyi bir fikrin var mı?!Yanında kılıç taşımayı sever misin?” Birden o canavar yanımıza geldi.Birden her yer karardı.Görüntü birden değişti; ben bir kapının önünde duruyordum.Kapının üstünde “MELEZ KAMPI” yazıyordu.Görüntü tekrar karardı.
Birden kendimi yatağımda, terler içinde buldum.Her zamanki gibi kıyafetlerimi giydim.Annem beni okula bıraktı.Okula girdiğimdeyse rüyamdaki çocuğu gördüm.O çocuğun yanına gittim.“Merhaba, sen kimsin?” dedim. “Merhaba, yeni gelenlerle tanışmayı sever misin?Yoksa başka sebebi var mı?” “Bana deli diyebilirsin, ama seni dün rüyamda gördüm.” “Öyleyse sen aradığım çocuksun.Seni uzun zamandır takip ediyorum…Sadece buraya ulaşabilmiştim, şimdiyse sen bana kendini gösteriyorsun.Bu kolay oldu.” “Neden bahsediyorsun ve ben kimim?” “Yunan mitolojisini bilir misin?” “Biraz, neden ki?” “Onlar gerçek!Ve senin de onlarla bir bağın var ancak henüz kim olduğunu bilmiyoruz.” Bu birçok şeyi açıklıyordu ancak hemen inanmak bana kolay gelmiyordu.Tabi ki, hiç kimseye kolay gelmezdi. “Harika!Ama…Canavarlarda gerçek değil mi?Rüyamdan anladığım kadarıyla başımıza bela olmayı da seviyorlar, değil mi?” “Ne yazık ki, Ama bu duruma alışacaksın ve seni bir yere götüreceğim, orada hem bunun eğitimini alacaksın, güven bana.” “Tahmin edeyim, Melez kampı?” “Evet, nerden bildin?” “Rüyamda görmüştüm.Şimdi mi gideceğiz?" “Evet, ama öncelikle annenle konuşmalıyız.Ve birinin bizi bırakması gerek.”
Okuldan kaçmayı çok seviyordum.Camdan atlayarak okuldan kaçmıştık.Evime vardığımda anneme rüyamı ve okulda konuştuklarımızı anlattık.Annemim söylediği şeyin “Bu şaka olmalı.” Yerine, “Demek zamanı geldi.” Demesi çok hoşuma gittiği söylenemez.Ama insan geçmişini değiştiremiyor ki.Arabaya bindik, kampa vardığımızda annemle vedalaştım ve kapıya birazcık baktım.Tam rüyamdaki gibiydi.Kapıdan içeri girecekken aklıma bir soru takıldı.Yanımdaki çocuğa bunu sordum. “Hey, madem tanrılar var insanlar bunu göremeyecek kadar sersem mi?” “Hayır, sis var.İnsanların nası gördüğünü bilmiyoruz, fakat bizim gördüğümüz gibi görmedikleri kesin.Bir şeyler görüyorlar ve kafalarına göre yorumluyorlar.” “Güzelmiş…” Etrafıma bir kez daha bakındım ve içeri girdim.
Etrafta bir sürü çocuk ve kulübeler vardı.Bazı keçi ayaklı çocuklar görmek biraz tuaftı.Bunlara mitolojide nedeniyordu?Buldum, satir.Şimdi aklıma gelmişti, o gördüğüm dev şey bir minatordu.Her şey yavaş yavaş yerine oturuyordu, fakat henüz tamamlanmamış bir parça vardı; babam kimdi?Buraya gelmemin en büyük sebeplerinden biride bunu öğrenmekti sanırım. “Hadi, seni Kheiron’la tanıştırayım.” “O kim?” “Öğrenirsin,” dedi ve bir eve doğru gitmeye başladık.
Eve vardığımızda yaşlı bir adam vardı, ayakları yerine at bacakları vardı.Sanırım, sentordu. “Merhaba, yavrum.” Dedi. “Merhaba, efendim.” Dedim. “Senin adın ne?” Diye sordu. “Oliver, efendim.” Dedim. “Tanıştığıma memnun oldum, ben kampın etkinlik sorumlusu, Kheiron.” “Efendim, isterseniz yeni arkadaşımıza kampı gezdireyim?” Diye araya girdi o çocuk. “Olur.” Birlikte o odadan çıktık.Bana kampı gezdirdi.İşimiz bitince beni Hermes’in kulübesine gönderdi.Orada henüz kimin oğlu olduğu belli olmayanlar kalırmış.Orada bir süre oturdum, bekledim.Bu çok can sıkıcı; yani düşünsenize, babanızın kim olduğunu bile bilmiyorsunuz.O çocuk, bana babamın kamp ateşinde belli olabileceğini söylemişti.Bu beni heyecanlandırmıştı.Etrafa bakındım, gece olmuştu bile.Kamp ateşine gitmem gerekiyordu.Yemeğimi aldım, herkes yemeğinin bir kısmını ateşe veriyordu.Tanrılara adak gönderiyorlarmış.Bende Hermes’e gönderdim.Bana evini açan onun çocuklarıydı ne olsa.Yemeğimizi yedik, sırada kamp şarkıları söylemek varmış.Ben tabi ki bir ağacın altına oturdum.Düşündüm.Babam hala kendini belli etmedi.Ama bu olaya çok üzüldüğümü söyliyemeyeceğim.Benim şuandaki amacım burayı çözmekti.Ve iyi bir yere benziyordu.