Başım ağrıyordu. Soğuk rüzgarlar bedenimin çevresinde dönerken, elimden daha küçük olan Olimpos'a bakıyorum. Yanımda uçan akbabaların sesi beni öldürüyordu. Taştan daha sert olan elimi havada akbabalara doğru savurdum. Hepsi elimle yarattığım hava akımına kapılarak uzağa uçtu. Biraz olsun kafamı dinleyebilirdim. Olimpos'a bakmaya devam ettim.
Bütün ihtişamıyla parlayan, küçük tanrıcıkların bulunduğu o şehir. Bir kaç adım uzaktı bana. İstediğim an yerle bir edebilirdim orayı. Aklımda tanrıların yönetimi titanlardan alışı perde perde oynanıyordu. İçimdeki yakıp yıkma isteği, Olimpos'taki minik tanrıçaları gördükçe daha da artıyordu. Ayaklarımla bir böcek gibi ezmek istiyordum onları. Zavallı tanrıcıklar. Ayaklarımın altında ezilecekler! O kendilerini büyük sanan on iki tanrı yönetimi titanlardan almak neymiş göreceklerdi. Olduğum yerde gökyüzüne doğru çığlık atarak Olimpos'a doğru yürümeye başladım. Attığım her adımda yeri derinliklerine kadar inletiyordum. Her adımımda onları daha fazla öldürmek istiyordum. Ayağımın altında ezilen onlarca hayvan , ağaç... Hiçbiri umrumda değildi. Gözlerim sadece minik tanrılara odaklanmıştı. Bilinmezliğe karıştığım o günler artık geride kalmıştı. Artık sesimi bütün dünyaya duyurma zamanıydı.
Olimpos'a varmama sadece birkaç adım kalmıştı. Minik tanrılardan birkaçı benim devasa cüssemi görmüş olacaklar ki savaş pozisyonu aldılar. Diğerleri bağırıp çağırıyordu. Bir yerlere saklanmaya çalışıyorlardı. Ama boşunaydı! Hepsini yerle bir edecektim. Bir düzine tanrı bana büyüyle saldırıya geçti. "Ha ha ha. Bu büyülerin hiçbiri bana işlemez. Salaklar!" Elimin tersiyle onları uzağa savurdum. Önümdeki ilk yapıyı ayağımın bir vuruşuyla devirdim. Yapıyı yıkmamla beraber büyük bir toz bulutu havaya yükseliyordu. Önümde savaşa hazırlanmış diğer tanrılar geri çekiliyorlardı. Benim karşımda hiç şansları yoktu. Yapıları yıkmaya devam ettim. Her şeyi yoketme hissinden uzun zamandır yoksun kalmıştım. Bunun acısını çıkarmak daha da zevk veriyordu bana. Olimpos'un neredeyse tamamında toz bulutları uçuşuyordu. Ayakta kalan son yapıyı tam yıkacakken gökyüzünden devasa bir çekiç ayaklarımın önüne düştü. Üzerinde son derece itina ile işlenmiş işlemeler. Şüphesiz bu çekiç sadece ona ait olabilirdi: Hephaistos!
O çirkin suratıyla karşımda dikilmiş, pis pis bana bakıyordu. Gözlerimi kısmış ona bakıyordum. Olimpos'un yüce on iki tanrısından biri. Yapacağımız savaştan sonra yüceliği sona erecekti. Ayağımın dibine düşen çekici, bir el hareketiyle eline doğru uçmuştu. "Daha fazla ilerleyemezsin Krios. Burası yolun sonu," diyor, kendini bir şey sanıyordu. Tanrı bozuntusu işte. Tanrılara duyduğum öfke daha da alevlenmişti. "Nasıl cüret edersin beni durdurmaya. Siz tanrı bozuntuları, hepiniz öleceksiniz! Titanların egemenliği hüküm sürecek." Elimi yerdeki harabelere daldırdım ve sert bir kütleyi kavradım. Yavaşça yerden kaldırdım ve Hephaistos denilen tanrı bozuntusuna attım. Çekicinin bir darbesiyle attığım kütleyi parçalara ayırdı. Bu onun için çok kolaydı. Ama asıl amacım bu değildi. O çekiciyle kayayı parçalarken, ben ona doğru hareket ettim. Hızlıca suratına sağ kroşe vurdum . Vurmamla beraber biraz dengesini kaybetti. Çekici tutan eli yere bakıyordu. Bu fırsatı değerlendirerek karın bölgesine bir yumruk indirdim ve onu yere serdim. Şİmdi üstünlük bendeydi! Onu boynuzlarımla öldürecektim. Üzerine çıktım. Ayaklarını ve ellerini sabit tuttum. Boynuzlarım bana üstünlük sağlıyordu. Tanrılardan öç alırmışcasına boynuzluyordum onu. Boynuzlarımı kafasına her geçirdişimde büyük bir zevk alıyordum. Bu his başka hiçbir şeye değişilmezdi. "Geber! Zeus'un oğlu. Geber ki bütün Olimpos titanların ne kadar güçlü olduğunu anlasın!" Bağıra bağıra bunları diyerek daha hızlı indiriyordum boynuz darbelerimi. "Aaaaah!" Acı çığlıklarıyla direnmeye çalışıyordu hala Hephaistos. Birden ellerimin büyük bir güç tarafından itildiğini hissettim. Hephaistos alnıma bir kafa atarak, ellerini benimkilerden kurtardı. Biraz gerilemiştim. Bunu fırsat bilerek ayağıyla bir tekme atarak uzaklaştırdı beni. Elindeki çekicini kavrayarak bana doğru yürümeye başladı. Ani bir hamleyle boynuzlarımı onun karnına saplayacaktım. Tam karnına geçirecekken kafamda kötü bir titreme hissettim: "Aaaaa!"
Hephaistos kenara çekilmişti. Titremenin etkisindeydim hâlâ. Çekicini yavaşça aşağı indirdi. Ellerimi başımın üstüne getirdim. "Hayır!" Boynuzlarım bir çekiç darbesiyle kırılmıştı. "Seni aşağılık tanrı bozuntusu! Bunu sana ödeteceğim," diyerek yumruğumu sıktım. Bu sefer çok sinirliydim. Aklımdan sadece Hephaistos'u öldürmek geçiyordu. Sessiz durarak dikkatini mi toparlamaya çalışıyordu? Bilmiyorum. Ama bildiğim bir şey varsa, o da buradan sağ çıkacağımdı. Hephaistos ani bir hamleyle çekicini bana doğru salladı. Geri çekilerek savunmada kaldım. Ardından çekicini bir kılıca dönüştürerek bana saplamaya çalıştı. Son anda iki elimi 'X' yapacak şekilde tutarak saldırısını engelledim. Kılıç kolumu kesti. Boynuzlarımın kırılmasıyla gelen acı, kolumdaki acıyı bastırıyordu. Yeryüzü sallanmaya devam ediyordu. Yapılarıyla parlayan Olimpos'un üzerinde toz bulutları uçuşuyordu şimdi. Alevler ve yer yer karanlık bütün Olimpos'u sarmıştı. Tam istediğim gibi! Biraz da tanrı terörüyle titanların egemenliğinin temelleri atılabilirdi.
Kılıcını gökyüzüne çıkardığı an çenesine sol kroşe vurdum. Bir adımını geriye attı. Ben olduğum yerde bekliyordum. Bu sefer elindeki kılıcı havaya attı. Mızrak gibi tuttuğu anda bana doğru fırlattı. Ellerimi tam 'X' pozisyonundan çıkarmıştım. Tekrar aynı hareketi mızrak gelmeden önce yapamazdım. Kılıç geldiği gibi göğsümün orta yerine saplandı. Biraz da içeri girmiş olacak. Acıdan ses bile çıkaramıyordum. Bir adımımı geriye attım ve kılıcı saplandığı yerden çıkarmaya çalıştım. İkinci defa aynı acıyı çekecektim. "Aaaaa!" Kılıcı çıkardığım gibi uzağa savurdum. "Ha ha ha. Bilmelisin ki ben tek kılıçla devrilecek titan değilim Hephaistos. Şimdi işini biti-" Neler oluyordu? Ellerim uyuşmaya başlıyordu. Göğüs kısmım hissizleşmişti. Şimdi belimi de oynatamıyordum. Lanet Hephaistos. Bana sapladığı kılıçta felç edici zehir varmış. Artık hareket edemiyordum. Hephaistos adım adım bana geliyordu. Savaşcı ruhum sönüyordu. Tekrar mı yok olacaktım? Yeniden mi bilinmezliğe karışacaktım? "Yolun sonuna geldin Krios. Tanrıların yaşadığı şehre verdiğin terörden dolayı öldürüleceksin." Ondan nefret ediyordum. Şimdi hareket edebilseydim onu yumruk yağmuruna tutacaktım. Ama artık yapacak bir şeyim kalmamıştı. Kardeşlerim beni tekrar aralarına almışken, onların güvenini boşa çıkarmıştım. Kudretimden duyduğum şüphe giderek artıyordu. Artık zamanı gelmişti. Hephaistos elini sallamasıyla kılıcını eline getirtti. İki eliyle sıkıca kavradı ve ölüm fermanımı hızlı bir şekilde imzaladı.