Duyduklarım doğruysa-ki olmadığını umuyorum, ikide bir etrafımıza düşen yıldırımların ve gökten, bardaktan boşalırcasına yağan yağmurun nedeni bir Tanrıymış.
Daha geriden alalım. Adım Leroy Sephard.Arkadaşlarım(1 kişiden bahsediyorum) bana Lee der.Aslen Türk olsamda ailemin ölümü sonucu bir avukat tarafından Amerika Birleşik Devletleri'ne bir yatılı okulda okumak üzere getirildim.Ama şansa bakın ki amacımız bir yatılı okul bulmakken 7 yaşımdan itibaren her yıl bir okuldan atıldım. Sorunlu muyum? Belkide öyle diyebilirsiniz. Ama birde şu varki aksilikler peşimi hiç bırakmadı.Şu an 14 yaşındayım ve 8. sınıfa gidiyorum.
Günümün çoğunu kitap okuyarak yada müzik dinleyerek geçiririm.Birde okulumun bodrum katında kimsenin haberi olmadan kurduğumuz bir dövüş bölgemiz var. Okulda eskiden çok kavgalar olurdu ve bende nerdeyse her kavganın içindeydim.Artık bütün öğrenciler biriyle sorunu olduğunda buraya gelip kavgasını burda ediyordu.Bu dövüş alanı bende şu soruyu uyandırdı. Acaba gerçekten sorunlu muydum??
Bir gün, bir çocuk bana gelip babasının hatırası olan kavalını çaldığımı söyledi. Ben ne çocuğu daha önce görmüştüm nede kavalını. Ama çocuk çok kararlıydı ve beni dövüş alanımıza çağırdı. Çok sıska olduğu için dövüşmeyi reddettim. Ama inersem insanların gözünde bırakacağım izlenimi düşündüm. Ve kabul ettim. Keşke etmeseymişim..
Çocuk kavgaya başladı ama bana vurmaktan çok dans ediyor gibiydi. Karnımı tuta tuta ona gülmekle meşgulken kaval kemiğime öyle sert geçirdi ki kırıldığından emindim.Acı bir nara kopardım.Öyle sert bağırdım ki kendim bile şaşırdım.Yere yığıldığımda karşımdaki çocuğa beyaz kıyafetli çok çok cılız insanların saldırdığını gördüm bulanıkça.Sonrasını hatırlamıyorum.
Uyandığımda bir arabadaydım. Kavga ettiğim çocuk arabayı sürüyordu ve artık çok daha uzun boylu ve yapılı gözüküyordu.Aynı kişi olduğundan emin olmak için kalkmayı denedim ama ayağımdaki kırığı hatırlayınca acıyla irkildim.Çocuk konuştu.
-Günaydın ahbap. Hiç uyanmayacaksın diye endişeleniyordum.
Çocuk aynı çocuktu ama üstünde bir Break Dance t-shirt'ü ve bandana vardı.Çocuk zenciydi ama artık çocuk diyemiyordum.Nerdeyse 18 yaşındaydı! Ayağıma baktım. Gayet sağlam gözüküyordu. Kırık yoktu ama kırıldığından emindim.Sanki aklımı okumuş gibi:
-Haa.Bacağın mı? Nektar denen bişey var ahbap. Ne sersem şeysin sen?
-Neler oluyor?Nerdeyiz? En son..Ahh kavga ediyorduk. Bak dostum senin kavalını..
-*15 saniye boyunca güldükten sonra* Ahh be ahbap hiçbişeyden haberin yok.
-Elbette yok! diye çıkıştım. ''Bişey anlatmadın ki?!''
-Dostum. Sana herşeyi kampta anlatırlar. Bana sorun olursa çekinme.
-Sana saldıran çocuklarda neydi öyle?
-Haa onlar mı? Gerçekten duymak istiyor musun?
-Evet kesinlikle.
-Onlar iskeletlerindi ahbap.Onları yeraltından çağırdın. Şu kaval meselesi hikayeydi.Senin kimden olduğunu anlamak için yapmıştım.Artık anladım ahbap.Sen Tanrı Hades'in oğlusun.
-*biraz düşündükten sonra* Heyy heyy heyy! Ailem hakkında dalga geçme hakkını sana kim verdi?!
-Dalga değil dostum.Senin baban bir tanrı.Sen bir yarı tanrısın.Ama daha fazla bişey anlatamam.Herşeyi kampta anlatırlar eğer..
O anda sanki kıyamet koptu.Fırtına öncesindeki kükürt kokusu, ani bir sessizlik.Ve müthiş bir parlaklık ardından gelen patlama.Neler olduğunu anlamam birkaç saniyemi aldı.Yıldırım düşmüştü.Ama hava kapalı bile değildi!
Kendime geldiğimde arabanın tavanı kopmuştu.Kenarları kor gibi sıcaktı.Yağmur içeri doluyordu.Ve zenci ''ahbap'' koltukta baygındı.
-Heey birader! İyi misin?
-*Derin bir ''ahh'' ile.Daha çok meelemeye benzer bir ses çıktı.*
Onu uyandırıp dışarı çıkardım.Ve bana:
-Dostum 500 metre ileride bir tepe göreceksin.Tepede dev bir çam ağacı var.O ağacın arkası sana bahsettiğim kamp.Cevaplar orada.Bu yıldırımın bize düşmesi tesadüf değil.Doğruca kampa git.Sakın başka yere sapma yoksa..
Sesi kesildi.Belinde koca bir şarapnel parçası saplıydı.Heralde tavandan kopan bir parça saplanmıştı.Onun öldüğünü biliyordum.Nasılını sormayın.Sadece hissediyordum.Ve dediği ağacı görene kadar yürüdüm..
Dediği ağacı gördüm.Bir adım ileri attım ki bütün vücudum titredi.Dişlerim yerimden fırlayacak gibi oldu.Bütün bedenim sanki bir elektrik akımına tutturulmuştu.Saçlarım dikildi ve...Sonrasını hatırlamıyorum..
Uyandığımda bir verendadaydım.Bir yatakta yatıyordum.Hava güneşliydi.Tatlı bir meltem esiyordu.Üstüme ince bir örtü örtmüşlerdi.Manzara harikaydı.Herşey harikaydı.Ama çok, çok susamıştım.Başucumdaki bardaği kaptığım gibi kafama diktim.İçecek yeşildi.Ama tadı annemin yaptığı tarhana'ya benziyordu.Ve buzları erimemesine rağmen içecek sıcaktı.
O anda karşımdaki tekerlekli sandalyeli adamı fark ettim.
-Merhaba evlat. dedi bana.sesi bilgece çıkıyordu.
-Merhaba, ahh nerdeyim?
-Güvenli biryerde.Senin için en güvenli yerde.
-Burası neresi?
-Melez kampı.
-Ben bir melez miyim?
-Evet.Jack sana birşeyden bahsetmedi mi?
-Ahh o çocuk. O yaralandı ve öldü. Tepemize bir yıldırım düşmüştü.Arabadan kopan bir parça ona saplandı.
-Üzgünüm. Ama sana ne anlattığını bana anlatmalısın.
Ona Jack'in bana anlattıklarını ve onla nasıl tanıştığımı anlattım.
-Belirlendin. dedi.
-Ne belirlenmesi?
Bana 14 büyük tanrıyı.benim hangi tanrının çocuğu olduğumu ve güçlerimden bahsetti.Bu kampın amacı benim gibi yarı tanrıları savaşsal olarak eğitip hayatta kalmayı öğretmekmiş.
-Peki siz kimsiniz?
-Bana Kheiron derler.
-Şu ünlü Kheiron musunuz? Herkülü eğiten?
-Evet evlat. beni oyum. peki senin adın ne?
-Leroy Sephard.
-''Leeroy sephard'' diye tekrarladı.
-Peki ben Hades'in oğluysam. Neden onu hiç görmedim?
-Tanrılar böyledir Leroy. Ölümlü çocuklarıyla pek konuşmazlar.
-Peki şurdaki kulübeler nedir?
-Onlar mı? Onlar herkesin ebeveynine göre kaldığı kulübeler.Ebeveynin kimse onun kulübesinde kalıyorsun.
-Hadesinki hangisi?
-Hadi gel..Sana gösteriyim.
O anda sandalyesinden kalktı.Ama kalktığında bedeni uzun beyaz bir çarşafa sayrılı gibi uzadı. O anda onun çarşaf olmadığını anladım.O bir at gövdesiydi!
-Bende tam sizin hikayelerde sentor olarak geçtiğinizi söyleyecektim. diyip gülümsedim.
-Evet..Heryerim tutulmuş. Hadi.Kendini iyi hissediyorsan gel..
100 metre kadar ilerde ilk kulübelere geldik.Bana bütün kulübeleri saydı.hepsinin yapısı, tanrısının güç odağına benziyordu.Meseja Apollon, güneş tanrısının kulübesi som altındandı ve gündüz ona doğrudan bakmak imkansızdı.
Nihayet hades kulübesine gelmiştik.Kulübe zifiri siyah taşlardan yapılmıştı.Kapısının üzerinde bir kurukafa vardı ve yeşil gözleri sanki sizi takip ediyordu.Kapının iki yanında yanan yeşil meşaleler vardı.Sanki o kulübeye yaklaştıkça etraftaki gölgeler daha belirgin hale geliyordu.
-Bu binanın yapısı Yeraltı Madenlerinden mamüldür. Tam Hades'e göre bir kulübe.
-Gerçekten muhteşem. dedim.
-Evet hadi gel.Akşam oldu.Yemek alanına gidelim.
DEHB denen illet yüzünden zaman mevhumumu kaybediyordum.Ne çabuk akşam olmuştu!Neyse, Kheiron ile yemek alanına gittik.Yemek alanında herkes bağırışıyordu.Kheiron toynağını bir taşa sertçe birkaç kez vurdu.Bütün masalar ayağa kalktı.Herkes kendi masasında yemek yiyor gibiydi.Çünkü bazı masalar tıklım tıkışken bazıları bomboştu.Her masada bir bayrak vardı.Kheiron konuşmasına başladı
-Bugün yeni biri kampa geldi.Hadi Leroy. Tanıt kendini.
İleri doğru ittirdi beni.Topluluktan korkmazdım.Konuşmaya başladım.
-Ben Leroy Sephard. 14 yaşındayım. Kampa bugün geldim ve Kheiron'un dediğine göre Hades'in oğluyum.
Birdenn fısıldaşmalar başladı.Kheiron tekrar ayağını taşa vurarak onları susturdu.Bayrağı kıpkırmızı arka plan üstüne bir domuz kafası olan masadan şişko bir kız kalktı.
-Ama Kheiron.Nasıl bu kadar emin olabiliyorsunuz?
Kheiron ona anlattıklarımı anlattı.
-Bu saçmalık! diye bağırdı kız. Kheiron izninizle onunla bir duello yapalım. Eğer gerçekten hadesin oğluysa bu ancak böyle belli olur.
Kheiron kasvetli bir edayla onayladı. Bana baktı. Sanki bana üzülüyordu.Bu şişko bana ne yapabilirdi ki?!
Kherion bize birer tane talim kılıcı verdi. Bu kılıç yaklaşık 40 cm di ve gerçek demirdi.Ölümcül gözüküyordu.
Duello için boş bir alana gittik.Etrafımızı izlemek isteyenler sardı.Ve başladık...
İlk saldırılarını engelledim ama çok ani ve sert saldırılar yapıyordu.Bir hareketle kılıcımı elimden düşürdü.Savunmasızdım.O anda kulaklarımda bir boğukluk hissettim.Beni itip yere düşürdü ve boğazıma kılıcı dayadı.
-Hah! Bu mu Hades'in oğlu?! Yapmayın..
Boğulma giderek şiddetlendi.Yer sarsılmaya başladı.Ayağa kalktım.Etrafımı zaran bir sis ve gölge senfonisi vardı.Ellerimi iki yana açtım. Yerden hafif havalandım. Yerde çatlaklar oluştu ve bu çatlaklardan 3-4 tane iskelet savaşçı çıktı.Herkes geri çekildi. İskeletler kızın kılıcını elinden düşürüp onu yere attılar.Bende yere inmiş, kılıcımı alıp boynuna dayamıştım.
-Oh evet. Ben Hades'in oğluyum..
Kheiron ayağını taşa vurunca herkes ona döndü.Beni yanına çağırdı ve karşıma geçti.Bütün kamp karşımda bana bakıyordu.Kheiron kasvetli bir edayla belirlenişimi ilan etti.
-Belirlendi.Baban Hades. Yeraltının Tanrısı, ölülerin yöneticisi,Üç Büyük Tanrı'dan biri.Selam olsun sana Leeroy Spehard.Ölüm Tanrısı'nın oğlu..