Sabahlardan herhangi bir sabahtı. Her zamanki gibi evdeki yardımcımızın nasıl sahip olduğunu anlamadığım aşırı tiz sesiyle uyandım:
-Küçük hanım kalktılar mı acaba?
Aşağı seslendim:
- Kalktım kalktım! Kahvaltım hazır mı Bayan Cortez?
Hazır olduğunu öğrenince dolabıma yöneldim. Kampa giderken ne giyilirdi ki? Şu ana kadar hayatım hep büyüklerin baloları, eğlenceleri ve çok özel insanların davetleri arasında geçmişti. Dolaba göz gezdirip çok da süslü olmayan bir kıyafet bulmaya çalıştım. En sonunda çok fazla abartılı durmayan ( En azından bana göre!) bir tişört ve ünlü tasarımcı kotlarımın en sadesini giydim. Makyaj masama oturup saçlarımı yaptım, belli belirsiz bir şekilde makyajımı yapıp kocaman camlı güneş gözlüklerimden birini de taktım. Hazırdım artık! Zıplayarak aşağı inerken merdivenin ucuna dayanmış duran annemi gördüm. Bana ters ters bakınca aşırı neşemden hoşlanmadığını hatırladım. Bana her zaman küçük bir hanımefendi olmam gerektiğini söylerdi. Ya ben bunu istiyor muydum? Ben Küçük Bayan Crystal Montéz olup sürekli güzel kıyafetlerle büyüklerin arasında dolaşmak istemiyordum ama bu bir şeyi değiştirmezdi. Ben bunun içine doğmuştum : Zenginliğin. Bu düşüncelerle aşağı inerken mutfağa ulaşıp masaya çarptığımı fark etmemiştim. Annem bunu görünce sinirli bir şekilde yorum yapma gereği duydu:
- Crystal? Bu sabah çok dalgınsın. Eğer böyle devam edersen hiç de kibar görünmezsin! Dikkat etsen iyi olur, tatlım (!)
Ah, her sabahki muhabbet. Kibar ol, mükemmel ol! Sen Crystal Montéz'sin! Bunları düşünmeyi bırakıp kampa yoğunlaştım. Annem bana ne kampı olacağını söylememişti. Sıradan olmayacağını biliyordum ; annem asla sıradan şeyler yapmazdı. Bu sabahki görünüşümü de beğenmemiş olacak ki bana ters ters bakıyordu. Ah, bu arada söylemeyi unuttum; benim babam yok, bu yüzden annem çok üstüme düşer. Yani var da; yok! Ben doğduğumda annemi bırakıp gitmiş ve her şey de bize kalmış. Bazen gerçekten bir babaya ihtiyaç duyduğum zamanlar da oluyor. Onu hiç tanımasam da çok özlüyorum. Bu sırada kahvaltımı aceleyle bitirip ayağa kalktım:
- Ben hazırım! Yukarıdan valizimi ve sırt çantamı alır mısınız Bayan Cortez? İndirildi mi ? Ah, teşekkürler! Ee, ne bekliyoruz? Hadi gidelim!
- Tamam Crystal , acele etme! Kahvemi içiyorum, görmüyor musun?
Bir süre daha sabırsızlıkla bekleyip annemin kahvesini bitirmesiyle oturduğum koltuktan fırladım. Heyecanımı gören annem bana " Sen başına gelecekleri bilmiyorsun bile!" bakışıyla baktı. Umursamadan evdekilere veda edip arabaya atladım. Annem yaz boyu eve dönmeyeceğimi söylemişti; bu yüzden çok heyecanlıydım. Arabaya pat diye otururken sırt çantamdaki sert bir şey elime değdi. Anlayamayıp çantayı açtım. Tabii ya! Bana babamdan kalan tek şey ; Küçük mücevher ve gümüş işlemeli hançerin. Onu çok severdim. Kampta ne işe yarayacağını bilmesem de annem ısrarla evde bırakmamamı, yanıma almamı söylemişti. Kafamı takmayıp çantama atmıştım küçük hançerimi.
Gittiğimiz yol hayli uzundu. Ya da heyecandan bana öyle gelmişti. Arabayı annem kullanıyordu. Nedense şoförümüzü istememişti. Elime kitabımı alıp okumaya başladım. Bir yandan da IPod'umdan en sevdiğim şarkıları dinliyordu. İyice rahatlamıştım. Ta ki, annem arabayı acayip garip görünüşlü bir ormanın ortasında durdurana kadar. Ne olduğunu anlamamıştım. Annem bana fazla yüksek olduğunu düşündüğüm bir sesle seslendi:
- Arabadan in Bella! Kampa geldik!
Bella mı? Annem bana ne zamandan beri ilk adımla sesleniyordu? Kampa gelmiş olmanın heyecanıyla arabadan indim ve eşyalarımı aldı. Aşağı adım attığımda annemin kocaman bir tabelanın altında durduğunu gördüm. Tabelaya garip denebilirdi, tabii altındaki at adam olmasaydı! Korkup kekelemeye başladım:
- A-a-anne Bu.. bu at adam da kim?Burada kamp falan yok! Neresi burası?
- O bir satir Bella. Burası Melez Kampı. Ait olduğun yer. Senin baban bir Yunan tanrısıydı Bella. Crystal adını sana o koymuştu. Bu yüzden sana bu adla hitap ediyordum. Dışarısı artık senin için tehlikeli canım. Bu beyefendiyle gitmen lazım. İçerisinin görünmeme sebebi ise normalleri engellemek. Merak etme hayatım. Her şey daha iyi olacak.
-Bu at adam ya da satir, her neyse, onunla gidersem seni bir daha göremeyecek miyim yani? Hem sen ne saçmalıyorsun? Benim babam tanrı falan değil! Ben de melez değilim! Ya da her neyse işte!
At adam anneme dönerek:
- Kabullenecektir Sylvia. Ona iyi bakacağız. Hadi artık vedalaşın. Bella'nın benimle gelmesi gerekiyor.
-Ben kimseyle gitmiyorum! Hele tanımadığım bir at adamla hiç! Eve döneceğim!
- Endişelenme yavrum. Burası senin ait olduğun yer, artık evin burası. Beni elbette istediğin zaman göreceksin. Kışları da evde olacaksın çoğunlukla. Şimdi gitme vakti. En kısa zamanda görüşeceğiz Bella.
Annemin gözlerinde biriken yaşları fark etmemek imkansızdı. Yanına yaklaşıp sarıldım ve sonra tek söz etmeden, anneme ve eski sıradan hayatıma arkamı dönüp o at adamla birlikte beni bekleyen yeni hayata doğru yürüdüm.