Melez Kampına geri döndüğümden beri babamın bana verdiği görevi düşünüyordum. Aslında Kristen bana güvenirdi ve onu kolayca kandırabilirdim ama bunu yapamazdım. O benim çok yakın bir arkadaşımdı ve de güvenini sarsmak istemiyordum. Ares çocuklarını hiç sevmezdim zaten. Bu görevi mutlaka tamamlamalıydım, benim için çok önemliydi. Babamdan aldığım ilk görevdi ve son olmasını istemiyordum! Ama aklım hala kimi kandıracağımdaydı. Bunları düşünürken Melez Kafe'ye doğru ilerlediğimi fark etmemiştim. Şansımı denemek için içeri girdim. Masalarda oturan insanları süzdüm. Hiç Ares çocuğu yoktu. Derin bir nefes aldım ve çıkmak üzere kapıya yöneldim. "Merhaba çaylaklar!" Jessica'nın sesini duyunca durdum ve yüzümde yaramaz bir gülümsemeyle gözlerimi ona diktim. "Aaaa, Jess! Nasılsın?" Dedim kolumu omzuna atarken. Konuşurken aynı anda ne söyliyeceğimi planlıyordum."Nasılsın?" Bana dik dik baktıktan sonra cevap verdi. "Ben iyiyim ama, senin iyi olduğundan emin değilim." Ona gülümsedim, bana hala garip bir şekilde bakıyordu. Birden aklıma bir fikir geldi. Onu nasıl kandırabileceğimi bulmuştum! "Şey... Jessica, sen babanla hiç görüşmedin, değil mi?" Doğrudan gözlerimin içine baktı. "Evet ama bu seni neden ilgilendiriyor, Hermes kızı?" Tam da beklediğim soruydu. "Çünkü... Baban tuzağa düşürüldü! Şey tarafından... Hades!" Dedim. Bu görev bittiğinde ve Ares bunu öğrendiğinde sanırım kendimi son kez cenaze törenimde göreceğim. "Hades mi? Bir dakika, bir dakika... Bütün bunları uydurmadığını nereden bilebilirim?" Hızlı bir şekilde düşünüyordum. Eğer yanlış bir şey söylersem bütün planım suya düşecekti. "Babam söyledi! Şey... Hades'e bir şey... Kılıç! Kılıç bırakırken, Ares'i mahzenlere taşındığını görmüş! Yardımına ihtiyacı var, Jess! Onu yüzüstü bırakmak istemezsin değil mi?" Duygularıyla oynamak hoşuma gitmiyordu fakat bunu yapmalıydım. Hızla başını iki yana salladı. Bir ikilem içerisinde kalmıştı. Uzun süre gözlerini yere kenetleyerek düşündü."Pekala, ne zaman yola çıkıyoruz?" Yüzümde bir tebessümün belirdiğini hissedebiliyordum. "Hemen şimdi yola çıkmalıyız! Kaybedecek zaman yok!" Başını salladı. İnsanların şaşkın bakışları altında pegasus ahırlarına doğru koşmaya başladık. Phoenix'in burnunu yavaşça okşadıktan sonra ona biniş takımını giydirdim. Yavaşça üzerine bindim. Şimdi, işin zor kısmı Jess'i bindirmekti... Phoenix üzerine binen yabancılardan nefret ederdi. Jess'e çantamdan bir muz vermesini söyledim ve bunu hemen yaptı. Phoenix muzunu yerken ben de yavaşça Jess'i yukarı çektim. Jess oldukça cesur gözüküyordu. Acaba Cerberus'un yanındayken de bu kadar cesur olabilecek miydi?