Olimpos Rpg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Olimpos Rpg

Percy Jackson ve Olimposlular ile Olimpos Kahramanları serilerinden esinlenilerek oluşturulmuş, zirvedeki rpg forum sitesi.
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 MartinezOphelia ~

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Ophelia Martinez
Hestia Rahibesi
Hestia Rahibesi
Ophelia Martinez


Mesaj Sayısı : 310
Kayıt tarihi : 09/03/11

MartinezOphelia ~ Empty
MesajKonu: MartinezOphelia ~   MartinezOphelia ~ Icon_minitimeÇarş. Mart 09, 2011 8:12 am

"Tamam, bırak artık beni." diyerek Seth'i kendimden uzaklaştırdım. Sinirlerim bozuktu ve sinirleri bozuk olduğunda erkek arkadaş tarafından rahatlatılmayı seven kızlardan değildim. Seth bozulduğunu bariz bir şekilde belli eden bir ses tonuyla "Tamam, nasıl istersen." cevabını verdi. Çıkmaya başladığımız ilk zamanlar, benim için su gibi vazgeçilmezdi ama aramıza birtakım soğukluklar girmişti ve artık çoğu zaman kendimi onun yüzünü bile görmemeyi düşlerken buluyordum. Yine de... Yaşanmış bir geçmişimiz vardı. Sakinleşme çabasıyla derin bir nefes aldıktan sonra ona doğru yaklaşarak elini tuttum ve "Seth, bak, seni kırmak istemiyorum ama moralim çok bozuk. Beni anlamaya çalış lütfen." dedim. Bu ılımlı hareketim hoşuna gitmiş olacak, ellerini sarı saçlarının arasından geçirdikten sonra kahverengi gözlerini benimkilere sabitledi ve "Sorun değil, gerçekten. Seni anlıyorum. Yani... En azından anlamaya çalışıyorum." dedi. Gülümseyerek "Oldukça da iyi gidiyorsun." dedim. Sonra ondan uzaklaşarak çantamı yerden aldım ve tiyatro salonunu terk ettim. Ben dışarı çıkarken, Seth arkamdan el sallamaktaydı. "Şapşal âşık." diye mırıldandım. Ondan ayrılmak istediğimi söylesem, depresyona gireceği garantiydi. Seth'i aklımdan çıkarma düşüncesiyle okul kantininin yolunu tuttum. Uzun ve dalgalı kızıl saçlarımı bugün açık bırakmıştım. Gri gözlerimle uyumlu, gri bir saç bandı ile hiç de fena görünmediklerini düşünüyordum. Gri pileli eteğim ve beyaz, üzerime yapışan tişörtüm ile kendimi oldukça iyi hissediyordum. Yanımdan geçen arkadaşlarımın bazıları baş parmaklarını havaya kaldırarak bana 'bingo' işareti bile yapıyorlardı. Pekâla, güzel bir kızdım ve bunu söyleyen tek kişi değildim. Kantinden içeri adımımı atar atmaz, her zaman takıldığım arkadaş kulübümdeki kızlardan biri, el sallayarak beni oturdukları masaya davet etti. Eğer sinir bozucu bir son sınıf öğrencisi olan Jeffrey yanlarında olmasa, büyük ihtimalle onlara katılırdım ama çıkma teklifini reddettiğimden beri bana bir ucubeymişim gibi davranmak için kendini paralayan Bay Karizma'ya tahammül edebilecek durumda olduğumu sanmıyordum. Tabii ki bir sürü komik yanım veya kusurum vardı. Bunların yüzüme vurulmasından hiç hazzetmezdim. Jeffrey her zaman disleksi hastalığım ile dalga geçer, zaman zaman da annesiz geçirdiğim hayatımı yüzüme vururdu. Ben mi? Ben genelde karşılık olarak direkt onun yüzüne vururdum; kelimenin gerçek anlamıyla. O kadar yıl dövüş sanatlarında kendimi boşuna geliştirmemiştim. Sinirimi bozan çocuklar, cezalarını bulurlardı.

Leslie'ye yanlarına daha sonra geleceğimi işaret ettikten sonra, ona taktığım lakabıyla Minik Kurbağa'nın yanına doğru ilerlemeye başladım. Peter tam bir asosyallik abidesiydi ve okulda öğretmenleri haricinde ara sıra muhattap olduğu ender kişilerden biri de bendim. Boyu neredeyse 180 santimdi ve benden uzun olduğu için arada onu kıskanıyordum. Boyuna göre biraz kilo fazlalığı olduğunu söyleyebilirdim. Kıvırcık, açık buğday renginde saçlara sahipti ve kafasındaki o bez şapkayı yaz veya kış, asla çıkarmazdı. Topallayarak yürüyor olduğundan, okulun alay konusuydu ama ben hak etmeyen insanlarla dalga geçilmesini sevmediğimden, her zaman onu korumaya çalışırdım. İlgi alanları hakkında pek fazla fikir sahibi değildim ama onu birkaç kez elinde bir flütle görmüştüm, büyük ihtimalle müziğe ilgili vardı. Sözleri, konuşma tarzı, kullandığı kelimeler... Peter tam anlamıyla farklıydı ama iyi niyetli ve zararsız bir çocuktu. Hani, belki de bu okulda 'saf' olarak tabir edebileceğim tek erkekti. Oturduğu masaya arkasından yaklaşıp omzuna vurdum ve o telaşla yerinden zıplarken ufak bir kahkaha atarak yanındaki sandalyeye oturdum. Peter rahatlayarak bir nefes aldıktan sonra
"Se-sen miydin Ophelia? Korkuttun beni." diyebilmeyi başardı. Sırıtarak "Amacım bu değildi, kusura bakma." dedim. Biraz hiperaktif olduğumdan, sürekli kıpırdamadan yerimde duramazdım ve Peter da benim gibi sürekli oturuş pozisyonunu değiştirdiğinden veya parmaklarıyla ilgilendiğinden, çok uyumlu olduğumuzu düşünüyordum. O kesinlikle güvenebileceğim bir arkadaştı. Seth'in beni Peter'dan kıskandığına bir türlü inanamıyordum. Aslında, inanmak istemiyordum. İkisi çok ayrı kulvarlardaydı. Peter ile aramızda o şekilde bir ilişki olmasını aklımdan bile geçiremezdim ve Seth bu saçma paranoyalarıyla yalnızca ilişkimizi yıpratıyordu. Derin bir nefes aldıktan sonra "Bu Küçük Kurbağa ne zaman prense dönüşecek?" diye sordum. Peter'a sık sık bu şekilde takılırdım. Kıvırcık saçlı çocuk beni çok şaşırtarak "Sanırım çok yakında ve sen de buna şahit olacaksın." cevabını verdi. Gözlerimi kısarak "Yoksa hoşlandığın biri mi var?" diye sordum. Peter gülümsedi ve "Aslında dört yıldır çıktığım bir peri var." cevabını verdi. Sözlerindeki 'peri' lafına takılmayarak "Sana inanamıyorum! Dört yıldır biriyle çıkıyorsun ve bunu bana daha yeni mi söylüyorsun?!" diye sitem ettim. Peter bana mahçup bir bakış attıktan sonra "Şey, afedersin." dedi. Pekâla, rahatça sohbet edebileceğiniz cinsten biri değildi Küçük Kurbağa. Gülümseyerek "Bak ne diyeceğim. Bugün okul çıkışı birlikte kız arkadaşının yanına gidelim ve beni onunla tanıştır." dedim. Her şeyden önce, bu çocukla nasıl bir kızın çıkabileceğini merak ediyordum. Peter bana çok önemli bir devlet sırrı verecekmiş gibi gözleriyle etrafı koçalan ettikten sonra "Bunun için erken sanırım. Yani, daha vaktin var." dedi. Daha 'neye' vaktim olduğunu anlamaya çalışarak kafamı kaşıdığım sırada onu rahatsız eden bir koku almış gibi suratını kırıştırdı ve ardından "Belki de... Artık hiç zamanın kalmamıştır." diyerek oturduğu yerden kalktı, bana da kalkmamı işaret etti.

Ona ne olduğunu sorduğumda sadece işaret parmağını dudaklarına götürerek susmamı işaret etti. Tekrar havayı kokladı ve ardından, kantinden içeri yeni girmiş, bize doğru gelmekte olan yeni Fransızca öğretmenimi göz ucuyla gösterdi. Öğretmenimin neden bana doğru geldiğini de, Peter'ın alnının niçin boncuk boncuk terlediğini de bilmiyordum ama arkadaşımın
"Ben üç diyince, kantinin çıkışına doğru koşmaya başlayacağız." demesi üzerine, şimdi bunlara kafa yoramayacağımı anladım. Peter bana 'tamam mı?' dercesine bakıyordu ve parlak gözlerinde, ona koşulsuzca güvenebileceğimi belirten bir masumiyet ifadesi vardı. Tüm okulun önünde ne kadar komik bir duruma düşeceğimi düşünmemeye çalışarak "Tamam, koşacağız." dedim. Çantamı işaret ederek "Canavar kapıdan bize ulaşamayacağı kadar uzaklaştığında birden üçe kadar sayacağım. Çok hızlı olmak zorundayız, elinden gelenin en iyisini yap. Doğrudan senin arabana gideceğiz. Anahtarlarını hazırla." dedi. Hemen çantamı açıp içinden arabamın anahtarını çıkardım. Peter müthiş bir konsantrasyonla kantinin çıkış kapısına yoğunlaşmıştı. Başımın dönmeye başladığını hissediyordum ve adrenalin tüm vücudumda hızla yayılırken, yerimde durmakta güçlük çekiyordum. Hiperaktiviye, kol kaslarımın benim kontrolüm dışında kasılmasına yol açıyordu. Fransızca öğretmenim suratında tekinsiz bir fülümsemeyle bana iyice yaklaştığında Peter sessizce saymaya başladı. "Bir... İki... Üç! Koş ve asla arkana bakma, Ophelia!" Ne yapacağımı bilemez halde ileri atıldım ve iyi bir koşucu olduğum için kendimle gurur duyarak çıkış kapısının yolunu tuttum. Peter'ı beş saniye içinde sollayacağımı düşünüyordum ama o kapıya benden daha önce ulaşmış ve geçebilmem için kapıyı açmıştı. Bunu nasıl yaptığını daha sonra ona mutlaka soracaktım. Kantinden çıkınca doğruca otoparkın yolunu tuttuk. Anca filmlerde olacak bir tesadüf sahnesi yaşamayı hiç beklemiyordum ama tiyatro salonunun önünden hızla geçerken, Seth ile çarpıştık ve yere düştüm. Erkek arkadaşım kalkmama yardım ederken Peter biraz ileriden "Acele et, Ophelia! Tam arkanda!" diye bağırdı. Seth "Neler oluyor? Sen... Onunla nereye gidiyorsun?" diye sorarken hayatımın hatasını yaparak dönüp arkama baktım. O anda, bayılmamış olmam benim için çok büyük bir lütuftu. "O-o bir ca-canavar! Ka-kanatları var!" diye bağırdım. Peşimdeki şey kesinlikle yakışıklı Fransızca öğretmenim Bay Leframfhe değildi. Aslında... Cinsiyetini kestirmek zordu ama o bir çeşit dişi iblise benziyordu. Devasa boyutlardaki bir yarasanın sahip olacağı cinsten siyah kanatlara ve yaşlı ve çirkin bir kadının vücudu ile yüzüne sahipti. Uçarak, son hızla üzerimize doğru geliyordu ve Seth, ona bakarken onu görmüyormuş gibi, hala normal -ve benden bir açıklama beklediği için- sinirli görünüyordu.

Peter koşarak yanımıza doğru geldi ve beni sakinleştirme çabasıyla -ki hiç başarılı değildi-
"O bir furia. Zannedersem Alectra. Ve inan bana seni öldürmek için emir aldığı kişi, Ölüler Diyarı'nın hakanı Tanrı Hades. Şimdi, fal taşı gibi açılmış gözlerine bir an önce normale dönme emri ver ve koşmaya devam et!" diye bağırdı. O tuhaf yaratık aramızdaki farkı hızla kapatmaktayken Seth "Siz ne saçmalıyorsunuz?" diye sordu. "Seth'i burada bırakamayız. Canavarı göremiyor!" diye bağırdım. Peter gözlerini devirdikten sonra beni kolumdan çekiştirmeye başladı ve "Canavar ona zarar vermeyecek, senin peşine düşecek. Seth sadece bir insan. Hayatı tehlikede olan sensin." dedi. Seth'e ağlamaklı bir bakış attım ve "Sözüme birazcık güveniyorsan kalk ve doğruca tiyatro salonuna gidip, kendini oraya kilitle." dedim. Peter beni arabama doğru sürüklerken son olarak "Ne çeşit bir kâbusun içine girdiğimi bilmiyorum Seth ama, ilk bulduğum fırsatta seni arayacağım!" diye bağırdım. Seth kafası karışmış bir şekilde bir bana, bir yaklaşmakta olan yarasa-kadına bakmayı sürdürdü. Peter beni arabamın yolcu koltuğuna bindirirken "O ahmak furianın önünden çekilmemekle hayatının belki de son hatasını yapacak." dedi. Peter'ın ne demeye çalıştığını anlamam birkaç saniyemi aldı. Ben idrak ettiğim gerçeğin bana yaşattığı şokla arabanın kapısını açmaya çabalamadan çok önce, Peter kapıları kilitlemiş ve arabanın gazına basmıştı. Seth... O bize vakit kazandırmak için kendini canavarın önüne atmıştı ve... "Hayır! Seth!" diye tüm gücümle haykırdım. Gözlerimden akan yaşlar, aklımda dört dönen düşünceler ve yaşadığım acı... Her şey çok ama çok fazlaydı. Dinlendirici bir melodi işiterak dönüp Peter'a baktım. Tek eliyle son sürat araba kullanırken diğer eliyle de o tuhaf flütünü ağzına götürmüş, müzik çalıyordu. Ona yumruk atmak istedim. Nasıl... Böyle bir durumda nasıl sanatı düşünebilirdi? Elimi havaya kaldırdım ama yumruğum daha ona ulaşamadan göz kapaklarım ağırlaştı. "Seth öldü..." diye mırıldandım ve içim tamamen geçmeden önce Peter'ın flütü ağzından çekerek "Merak etme. Annen onun için elinden gelenin en iyisini yapacaktır." dediğini duydum.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Athena
Admin/Tanrıça/Kamp Müdiresi
Admin/Tanrıça/Kamp Müdiresi
Athena


Mesaj Sayısı : 5210
Kayıt tarihi : 16/08/10

MartinezOphelia ~ Empty
MesajKonu: Geri: MartinezOphelia ~   MartinezOphelia ~ Icon_minitimeÇarş. Mart 09, 2011 12:52 pm

Rp puanı: 100, tebrikler.


/Admin.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://olimpos.my-rpg.com
 
MartinezOphelia ~
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» MartinezOphelia ~ Görevler

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Olimpos Rpg :: Karakter :: Karakter Oluşturma :: Rp Puanı Belirleme-
Buraya geçin: